Siyasette ve ekonomide bahar sonunda keskin bir viraja giriyoruz. 22 Mayıs’taki “düşük profilli” Başbakan seçiminin hemen ardından, 24 Mayıs’ta Merkez Bankası toplantısı var. Dolar kurunun tekrar 3 TL sınırına dayandığı, RTE’nin döviz rezervleri “150-165 milyar dolar olmalı” diye talimat verdiği göz önüne alınırsa, olası bir faiz indiriminin ortalığı karıştıracağını öngörmek zor değil. Neoliberal kurgu ve içinden geçilen konjonktür çerçevesinde “düşük faiz, yüksek rezerv, düşük kur” temennisi, olmayacak duaya amin demenin ötesine geçmez.

İsterseniz 10 temel gösterge temelinde ekonominin nabzına bir el atalım, ondan sonra da önümüzdeki günlerde ekonomide kopacak olası gümbürtüyü beklemeye başlayalım.

1 - Büyüme ivme kaybetti

2015 yılı büyümesi, öngörülenin üzerinde yüzde 4 olarak gerçekleşti. Böylelikle 2013-2015 ortalama büyüme yüzde 3,7 oldu. Ekonominin yelkenlerini şişiren dış konjonktürün de sona ermesi nedeniyle büyümenin yüzde 3,5-4 platosuna yerleştiği söylenebilir. Asgari ücretteki artış kıpırdayarak tüketim ve 2016’nın ilk çeyreğindeki sermaye girişleri, Ocak-Mart büyümesini yüzde 4’ün üzerinde tutabilir. Ne var ki orta-uzun dönemde aşağı yönlü risklerin devreye girme olasılığı yüksek.

2 - Faiz indirme lüksü kalmadı

Merkez Bankası’nın Mayıs toplantısında Saray’ın talimatları doğrultusunda faizlerin aşağı çekilmesi dövizi tetikleyebilir. Geçen hafta piyasa faizleri yüzde 9,76, TCMB Ortalama Fonlama Maliyeti yüzde 8,60 civarındaydı. Belki üst bant tabir edilen, borç verme faizinde 25 baz puanlık aşağı doğru bir hamle tolere edilebilir. Fazlası istikrarsızlık yaratır.

3 - Sermaye girişleri çıkışa döndü

Küresel piyasalar 2016’ya şiddetli bir düşüş dalgasıyla girmişti. Ardından Şanghay G20 toplantısı sonrası oluşan iyimser ortam, gelişmekte olan ülkelere yönelik güçlü bir sermaye akımı yarattı. Türkiye de bu ortamdan nasiplendi. Şubat-nisan döneminde hisse senedi piyasasına 2 milyon dolar, DİBS’lere 3 milyar dolar, toplam 5 milyar dolar hatırı sayılır bir portföy akımı (sıcak para girişi) kaydedildi. Davutoğlu’nun istifaya zorlanmasıyla, 6 Mayıs’ta biten hafta 460 milyon dolar para çıkışı gerçekleşti. 13 Mayıs haftası istatistikleri açıklanınca, muhtemelen çıkışın hızlanarak sürdüğünü gözlemleyeceğiz.

4 - Sanayi üretimi ağır aksak gidiyor

Şubat ayında sanayi üretiminin yüzde 8,5 arttığı açıklanmıştı. Bu ciddi sıçramanın temel nedeni, takvim etkisi tabir edilen, bu yıl şubatın 29 çekmesi nedeniyle iş günlerinin sayısının fazla oluşuydu. Nitekim martta takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,9 artışla daha gerçekçi bir performans sergiledi. Sanayinin ilk çeyrek büyümesi yüzde 5,6’yla oldukça yüksek düzeyde gerçekleşti. Sanayi üretimi, GSYH’nin yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Asıl büyümeyi hizmetler sektörünün performansı belirleyecek.

5 - İki haneli işsizlik yapısallaştı

2015 yılı ortalama işsizlik oranı yüzde 10,3’tü. Dün açıklanan 2016 Şubat rakamı ise yüzde 10,9 olarak gerçekleşti. Kış aylarında işsizlik mevsim etkisi nedeniyle daha yüksek seyreder. Yazla birlikte işsizlik tek hanelere düşse de, bu trend, 2016 yılının da ortalama yüzde 10’un altında kapanmayacağına işaret ediyor. İşgücüne katılma oranının yüzde 50 civarında seyrettiği, çalışacak yaştaki nüfusun ancak yüzde 45’inin bir iş sahibi olabildiği bir ekonominin gündelik istatistiklerin ötesinde, ileri doğru hamle yapma potansiyeli bulunmuyor.

6 - Enerji dışı cari açık fazla değişmiyor

Mart ayında cari açık 3.7 milyar dolara, 12 aylık rakam da 30 milyar doların altına, 29.5 milyar dolara geriledi. Bu göreceli düzelme, ihracatın ithalata göre daha yavaş azalmasından kaynaklanıyor. TÜİK kaynaklarına göre 2015 yılı cari açığı 32.1 milyar dolar, enerji faturası ise 37.8 milyar dolar. Böylelikle enerji dışı 5.7 milyar dolar fazla veriliyor. Kabataslak enerji dışında cari denge sağlanıyor. Enerji maliyetinin önceki yıllar ortalamasına ulaşıp, 20 milyar dolar artması cari açığı tekrar 50 milyar doların üzerine taşıyabilir.

7 - Enflasyon tekrar hız kazanacak

Son enflasyon rakamları, TÜFE’nin bir önceki aya göre 0,78 arttığını, böylelikle son 12 ay tüketici enflasyonunun yüzde 6,57’ye gerilediğini gösterdi. Gelgelelim önümüzdeki aylarda bu düşüşün devam etmesi neredeyse imkânsız. Çünkü 2015’in Mayıs-Ağustos aralığında tüketici fiyatları sadece yüzde 0.54 artmıştı. Bu nedenle enflasyon, döviz kurunun geçişkenlik etkisi de göz önüne alınarak yaza doğru yönünü yukarı çevirebilir. Başta Rusya’ya yaş sebze-meyve ihracatının gerilemesinin yarattığı enflasyondaki yavaşlama eğilimi sona erebilir. 2016 muhtemelen Merkez Bankası’nın yıl sonu yüzde 7,50 tahmininin bir parça üzerinde kapanır.

8 - Turizm büyük darbe yedi

2016 Ocak-Mart döneminde net seyahat gelirleri 2.9 milyar dolardan 1.9 milyar dolara geriledi. Bilindiği gibi turizmde asıl büyük gelir yaz aylarında sağlanıyor. Rusya’nın yaptırımları ve güvenlik kaygısıyla başta Batılı turistlerin Türkiye’den ayaklarını kesmeleri nedeniyle, 2016 yılında turizm gelirlerinin 10 milyar doların üzerinde gerilemesinden korkuluyor. 2014 yılında 30 milyar dolara dayanan turizm sektöründe, en büyük darbeyi kültür turizmi yerken, plaj turizminin göreceli daha az etkilendiği görülüyor.

9 - Özel sektörün dış borçları

Bu borçlar Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Finansal olmayan şirketlerin brüt 291 milyar dolar, net 184 milyar dolar döviz borçları ekonomiyi tehdit ediyor. Dolar kurunun 3’e yaklaşmasıyla bu borçların TL karşılıkları da artıyor. Bir kuruşluk bir kıpırdanma, şirketler sektörüne 2.9 milyar TL ek yük getiriyor. Borçların yarısının yerel bankalara oluşu da riskin azalması anlamına gelmiyor. Çünkü bir ödeme güçlüğünün, tüm bankacılık sektörünü allak bullak etme tehlikesi bulunuyor.

10 - Döviz yükümlülükleri büyük tehdit

Bilindiği gibi Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) bir ülkenin tüm döviz varlıklarını ve yükümlülüklerini gösterir. Türkiye’nin 226 milyar dolar varlığına karşın, 594 milyar dolar yükümlülüğü, dolayısıyla 368 milyar dolar açık pozisyonu bulunuyor. Üstüne bir de bankacılık sektöründeki yurtiçi döviz mevduatı 161 milyar doları ekleyince risk katmerleniyor. Genelde döviz değerlenince, TL cinsinden kâr realizasyonuna yönelen yerli yatırımcı, son yıllarda döviz ikamesini, yani parasını dövizde tutmayı yeğliyor.

Kaynak: Birgun.net