Her dönemde mevcut iktidarın yayında olmak gibi “değişmez bir ilkesi” bulunan büyük gazeteci Mehmet Barlas içinde bulunduğumuz çok bombalı döneme ilişkin yaptığı tespit tarihi değerdedir:

-Biz bir Ortadoğu ülkesiyiz. Eh her Ortadoğu ülkesinde de böylesi büyük bombalamalar, katliamlar da olmaktadır!

Kısacası “normaldir” demişti.

İnsanın sinirlerini yerinden oynatsa da tespiti doğrudur!

Bizim ülkemiz yakın tarihi itibarıyla başlı başına katliamlar ülkesi unvanını fazlasıyla hak ediyor.

Kısa bir katliamlar çizelgesi yaparsak, 1934 Trakya Olayları’yla başlayıp 1938 Dersim, 1955 İstanbul 6-7 Eylül, 1972 Kızıldere, 1977 1 Mayıs, 1978 16 Mart, 1978 Maraş, Tokat, Çorum, Bahçelievler, 1993 Sivas, 2011 Roboski, 2015 Suruç ve 10 Ekim Ankara’ya kadar gelebiliriz.

Bu katliamların büyük çoğunluğunda devleti o dönemlerde yönetenlerin izleri olduğu görülebiliyor.

Türkiye’nin yaşadığı karanlık dönemlerdeki ünlü katillerin-tetikçilerin tamamının devlet ile irtibatlı olduğu onlarca örnekle teşhir edildi.

Mehmet Ağar örneğin, Haluk Kırcı’nın nikah şahidi olacak kadar pervasız bir rahatlık içinde davranabiliyordu. Biri cinayetler işlemiş/mafya üyesi, diğeri ünlü emniyet müdürü, vali, bakan, parti başkanı…

Susurluk Skandalında ortalığı saçılan ilişkileri okuyup da anlamamak için ağır aptal olmak gerekiyordu. Bir aşiret reisi milletvekili, bir emniyet müdürü ve on yıllardır aranan bir kanun kaçağı, uyuşturucu sabıkalısı aynı otomobilin içinden çıktılar.

Kimse şunu sormadı yıllardır:

-Bu nasıl bir devlet?

Düzenli olarak katilleri koruyup kollayan, kurbanları ise olmadık mağduriyetler içinde kıvrandıran bir zanlı?!!

Bugün 10 Ekim 2015 Ankara Katliamının 1. yıldönümü…

Bir yıl önce Ankara’da o katliamın ortasında bulunanların hiç unutamadıkları bir an var: Bomba patladıktan sonra ambulans değil TOMA’lar geldi üstümüze!

Tıpkı 1 Mayıs 1977’de Taksim’de olduğu gibi: Bir yandan yaylım ateşi açılıyor, diğer yandan tazyikli su sıkarak, kabalalığın üzerine ses bombaları atarak hızla hareket eden polis panzerleri…

Her iki olayda da gerçek failler bulanamıyor!?!

11 Ekim 2015 gecesi canlı yayındaki bir haber kanalına bağlanan Kızılay Başkanı olan zatı muhterem ile spikerin arasında şu konuşma geçiyor:

-Efendim hastanelerde bekleyen hasta ve yaralıların yakınları için yardımda bulunacak mısınız? Çünkü orada çok fazla yardıma muhtaç insan var.

Kızılay Başkanı de şöyle yanıt veriyor:

-Biz dünyanın her yerine yardım ulaştıran bir kuruluşuz. Her yere gidiyoruz.

-Peki hastanelerin bahçelerine de gidecek misiniz?

-Biz nereden bir yardım talebi çağrı alırsak oraya gidiyoruz.

-Efendim Ankara hastaneleri diyorum.

-Tabii çağrı alırsak neden gitmeyelim ki?!!!

Türk Kızılay’ı markalı yardım kuruluşunun merkezi Ankara’da. Ankara bombalanmış 109 kişi hayatını kaybetmiş, 500 kişi yaralanmış hastanelerde kıvranan insanlara yardıma gitmek için kılını kıpırdatmıyor. Sorular üzerine de “davet” beklediklerini söylüyor.

Ölenlerin tamamı solcu olduğu için böyle davrandığını anlamamak için eşek olmak gerekiyor elbette… Kızılay Başkanı kadar diplomatik olmayanlar da vardı. Konya Stadında oynanan milli maç öncesinde Ankara’da ölenler için saygı duruşu yapılırken tribünleri dolduran bazılarının yaptıkları eşeklik için izaha muhtaç bir durum yoktu. Saygı duruşunda sessizce durmak yerine önce ıslık çalıp sonra avazları çıktığı kadar bağırarak slogan attılar:

-Ya Allah bismillah Allahüekber!

Bombaları patlatanlar da aynı sloganları atıyorlar zaten…

Bir de taziye ziyareti vaziyeti var. Olayın üzerinden 4-5 gün geçtikten sonra Avrupa Birliği’nin Ankara Büyükelçileri katliam yerine topluca gidip karanfil bıraktılar. Ancak onlardan sonra başbakan ve cumhurbaşkanı da aynı yere gitmek zorunda hissetiler kendilerini…

Ancak AB Büyükelçilerinden sonra!?!

Bütün bunlar gösteriyor ki, bu ülkede yaşamak zor:

-Katliamlar ülkesindeyiz!

Kaynak: Birgun.net