Kandıramazsın beni / susturamazsın beni / durduramazsın beni / ben kötüyüm sen iyi mi?” diyordu bir pop şarkısının nakaratı. O nakaratın “Kandıramazsın beni” diye başlayıp “ben kötüyüm sen iyi mi?” diye bitmesi yaşadığımız günleri çok iyi tarifliyordu. Daha doğrusu kim kötü, kim iyi? Kim yaş, kim kuru? O kadar çok gazetecilik sorusu var ki bir yerden başlayalım. 2 Eylül tarihli KHK ile 40 binin üzerindeki kişi kamudaki görevlerinden ihraç edildi. Anadolu Ajansı’nın 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası 30 Temmuz’da yayınladığı bir infografiğe göreyse kamuda görevden uzaklaştırılanların sayısı 70 bine yaklaşmış durumda. Özel sektörde el konulan şirketlerin durumu hakeza. Aileleri de düşününce yüz binlerce kişilik bir toplamdan söz ediyoruz ki, birkaç milyon bile çok abartılı bir rakam değil. Bu kadar insanı etkileyen dev bir tasfiye dalgası bu. İçlerinde o mevkilere haksız bir şekilde gelen FETÖ üyelerinin olduğu ve sayılarının da epey fazla olduğu kuşku götürmez bir gerçek. Bunun altını güçlü çizerek devam edelim ki, sınav sorularını bile sızdırabilen bir örgütten söz ediyoruz.

Tamam da bu insanların tümü bir örgüt mü? Siyasetçilerin kanma hakkı varken, onların içindeki basit insanların kanma hakkı neden yok? Bunlar en temelinden gazetecilik soruları. Bunlar gibi pek çok gazetecilik sorusu olduğu için hepsini topluca yazmak istiyorum bu haftaki Köşe Vuruşu’nda.

Kimler kandırılabilir?

Soru açık. Kimler FETÖ tarafından kandırıldıktan sonra “kandırıldım” diye aklanma hakkına kimler sahip değil? Görüldüğü üzere siyasetçilerin böyle bir hakkı var ama sözgelimi bir öğretmenin yok. Bu işlerin kurdu olması beklenen bir siyasetçiyi kandırabilen bir yapının, gariban bir memuru kandırma ihtimali yok mu?

Kandırıldığını anlama tarihi nedir?

25 Ocak 2012’de o günlerde Başbakan olan Erdoğan, Zaman gazetesinin 25. kuruluş yıldönümü pastasını kesiyor mesela. Oysa bundan 12 gün sonra AKP-Cemaat koalisyonundaki ilk büyük kriz MİT Krizi patlıyor. 2012 MİT Krizi’nden sonra bile Cemaatle köprüleri atmayanlar hâlâ kandırılmış sayılır mı? Sonra bir dersane krizi var. 2013’te Gezi’den hemen sonra patlayan dersanelerin kapatılması süreci. O süreçte de bildiğim kadarıyla iktidar cephesi ikiye bölünmüştü. O dönem cemaatten yana saf tutanlar hâlâ kandırılıyor muydu yani? Sonra 17-25 Aralık Operasyonları var. Anlaşıldığı kadarıyla o tarihten sonra hâlâ cemaatle köprüleri atmamışlar “kandırılmamış” sayılıyor. Öyle sayılıyor da bu kadar işaretin ardından bir zahmet “kandırıldığını” anlayan siyasetçilerin bunu bir şekilde dile getirme hakları var ama diğerlerinin yok. Diyelim ki basit bir öğretmensiniz ve 2012 ile 2013 arasında bir yerde ya da daha önce “ulan n’aptım ben?” dediniz ve uzaklaştınız ama bunu ispatlama şansınız yok. Zaten çoktan görevden alındınız.

Neden kandırıldınız?

Çok net bir gazetecilik sorusu: Neden kandırıldınız? Cevabı basit: Çıkarlar kesişiyordu. Peki büyük büyük çıkarlar kesişirken, bu sayıları on binlerle ifade edilen görevden alınan insanların küçük çıkarları (iş bulma vb.) kesişmiş olamaz mı? Örneğin; Atatürk Havaalanı’nda uzadıkça uzayan taksi kuyruğunda araya kaynamak isteyen insanlar yüzünden çıkan kavgaları uzaktan izleyen bir insan bile, “küçücük çıkarlar” söz konusu olduğunda kimi ahlaki değerlerin nasıl yerle bir olduğunu görebilir?

Gazeteciliğe düşen...

Aşağı yukarı bilinen tüm bu soruları şu yüzden yazdım. Gazetecilik doğal olarak ünlü isimler üzerinden gidiyor, kamuoyu oralardan oluşuyor ama derinlerde çok büyük dramlar, çok büyük yanlışlıklar, hikâyeler olabilir. Kaldı ki, fırsattan istifade solcu, muhalif insanların da tasfiye edildiğini gösteren pek çok örnek var. Ondan ayrıca, bir tarihte bir bankaya üç kuruş parasını koydu diye bir memur ailenin tüm hayatını tersyüz ediyorsanız, oradaki bağlantıyı güçlü bir şekilde ispat etmek zorundasınız. Yoksa, buralardan doğan mağduriyetler gün gelir hepimizin üzerine devriliverir. O yüzden gazetecilik yönlendirmelere kapılmadan, sulandırmadan kim bu on binlerce kişi sorusunu sormaya başlamalı? Bu soruşturma, itirafçı şovlarındaki gibi olacaksa, bize kalan “aynı nakarat hep aynı aynı”dan başka bir şey olmaz tabii…

Kaynak: Birgun.net