Robert Fisk

Dünya Şimon Peres’in ölümünü duyduğunda “Barış elçisi!” diye haykırdı. Fakat haberi ben duyduğumda aklıma ilk gelen kan, ateş ve katliam oldu.

Katliamın sonuçlarını bizzat gördüm: parçalanmış bebekler, feryat eden mülteciler, dumanı tüten cesetler… Burası Qana denen bir yerdi; 1996 yılında İsrail topları tarafından parçalanan 106 ceset, ki yarısı çocuklara aitti, günümüzde hala Birleşmiş Milletler (BM) kampının altında yatıyor. O sırada bu güney Lübnan köyünün hemen dışındaki Birleşmiş Milletler yardım konvoyundaydım. Toplar kafamızın üzerinden geçti ve hemen aşağımızdaki mültecilerin tepesine indi. Saldırı 17 dakika sürdü.

Şimon Peres kendisinden önceki başbakan Yitzhak Rabin’in suikasta kurban gitmesiyle aldığı başbakanlık koltuğunu kazanmak için seçime girmeye hazırlanıyordu ve seçimlerden önce Lübnan’a saldırarak askeri yeterliliğini kanıtlamak istiyordu. Nobel Barış Ödüllü bu adam, Hizbullah’ın Lübnan sınırından attığı Katyuşa füzelerini mazeret gösterdi. Hizbullah’ın roketleri, İsrailli devriyelerin bıraktığı düşünülen bubi tuzağının patlamasıyla hayatını kaybeden Lübnanlı bir çocuğun öcünü almak için atılmıştı. Fakat bunun bir önemi yoktu.

Birkaç gün sonra Lübnan’daki İsrail birlikleri Qana yakınlarında saldırıya uğradı ve birlikler köye ateş açarak karşılık verdi. Atılan ilk toplar Hizbullah tarafından kullanılan mezarlığa isabet etti; geriye kalanı ise doğrudan Birleşmiş Milletler’in Fijian kampına atıldı; burada yüzlerce sivil barınıyordu. Peres, “orada bulunan yüzlerce insandan habersizdik, bu bize acı bir sürpriz oldu” dedi.

Yalan söylüyordu. İsrailliler 1982 istilasından beri yıllardır Qana’yı işgal altında tutuyordu, kampı videoya almışlardı hatta 1996’daki katliam esnasında kampın üzerinde bir insansız hava aracı () uçuyordu. ’nın varlığını inkar ettiler; ta ki bir BM askeri bana videoyu verene ve video görüntüleri The Independent’ta yayınlanana kadar. BM kampın mültecilerle dolu olduğunu tekrar tekrar İsrail’e bildirmişti.

Peres’in Lübnan barışına katkısıydı buydu. Seçimi kaybetti ve muhtemelen Qana bir daha aklına gelmedi. Fakat ben unutmadım.

BM kampının kapısına ulaştığımızda dışarıya kan akıyordu. Kokusunu alabiliyordum. Ayakkabılarımıza bulaşıyor, tutkal gibi yapışıyordu. Barakalara ulaştığımızda yere oturmuş bir kız gördük, beyaz saçlı bir adamı kollarının arasında tutuyor, ileri geri sallanıyordu. Adamın gözleri kıza bakıyordu. Kız ağlıyor ve tekrar tekrar haykırıyordu; “Babam, babam.” Eğer hala hayattaysa –ki gelecekte, bu defa İsrail hava kuvvetleri tarafından gerçekleştirilecek ikinci bir Qana katliamı olacaktı- aklından “barış elçisi” lafının geçtiğini sanmıyorum.

Renksiz diliyle katliamın kaza olduğunun ikna edici bulunmadığını ifade eden bir BM soruşturması başlatıldı. BM raporu antisemit olmakla suçlandı. Qana’ya ateş açan topçulardan biri çok sonraları İsrailli bir dergiye konuştu. Subaylardan biri köylülerden “sadece bir yığın Arap” (İbranice Arabuşim) diye bahsetmişti. “Birkaç Arabuşim ölebilir, bundan kimseye zarar gelmez” dediği aktarılıyordu. Peres’in genelkurmay başkanı da aynı derecede umarsızdı: “İsrail ordusu için ya da siviller için olsun, ben oyunda başka bir kural bilmiyorum” demişti.

Peres Lübnan istilasına “Gazap Üzümleri Operasyonu” adını vermişti. Eğer bu isim için ilham kaynağı John Steinbeck değilse, Eski Ahit’in Tesniye kitabından geliyor olmalı olmalı. 32. Bölümde, “Sokakta kılıç onları çocuksuz bırakacak, evlerinde dehşet egemen olacak. Delikanlısı, genç kızı, emzikteki çocuğu, aksaçlısı ölecek” diyor. Qana’da yaşanan o 17 dakikanın daha iyi bir tarifi olabilir mi?

Evet, tabii, Peres sonraki yıllarda değişti. Lübnanlı Hristiyan müttefikleri tarafından Sabra ve Çatila kamplarında 1982’de gerçekleştirilen katliamları askerlerine izleten Ariel Şaron öldüğünde ona da “barış elçisi” demişlerdi. En azından onun Nobel Ödülü yoktu.

Peres sonraları Filistin topraklarındaki Yahudi kolonileri genişlemeye devam ederken “iki devletli çözümü” savunmaya başladı – tabii bunu Filistin topraklarındaki Yahu kolonileri genişlemeyi sürdürürken yaptı.
Şimdi ona “barış elçisi” demek zorundayız. İsterseniz son birkaç gündür verilen ilanlarda “barış” kelimesi kaç defa geçiyor bir sayın, sonra Qana kaç defa geçiyor ona bir bakın.

The Independent’den çeviren Fatih Kıyman

Kaynak: Birgun.net