Tam 600 haftadır çocuklarının akıbetini soruyor, eğer yaşamıyorlarsa ölü bedenlerine kavuşup mezarlarına çiçek koymak istiyor Cumartesi Anneleri. Elbette evlatlarının kaybından sorumlu olanların hesap vermesini de.

Nasıl bir sabırdır bu? Büyük acıların büyük sabırlar doğurduğu doğruymuş. Cumartesi Anneleri, yani annelerimiz, tarihte, egemene, katile hesap soran o soylu mücadeleci anneler tarihinin bir parçasıdır artık. İnsanlık tarihinin en güzel, en şefkat dolu sayfalarını yazan annelerin yani.

Cumartesi Anneleri’ne, annelerimize, o tarihin en tanınmış, en mücadeleci annelerinden biri olan Mary Harris Jones’u anımsatmak isterim. Annelik duygusunu mücadele bilinciyle birleştirerek kavgaya atılan kadınların en tanınmışlarındandır çünkü.

Cumartesi Anneleri 600. kez toplandı

Jones anne adıyla tarihe geçen Mary Harris yaşadığı dönemin en büyük işçi önderlerindendi. 1873 doğumlu İrlanda asıllı Amerikalı bu yürekli kadın Dünya Endüstri İşçileri örgütünün kurucularından, aynı zamanda döneminin büyük grevlerinin düzenleyicilerindendi de.

Annesiyle babasının binlerce yoksul İrlandalının ölümüne yol açan Büyük İrlanda Kıtlığı’ndan kaçıp ABD’ye sığınmış oluşu, yoksulluğun, fakirliğin içinde doğduğunun anlaşılması açısından mutlaka akılda tutulması gereken bir bilgi. Büyük İrlanda Kıtlığı derler, İrlanda nüfusunun yüzde 25’ini yok etmiştir.

Jones anne önceleri hem öğretmen hem de kadın terzisi olarak emek yaşamının içindeydi. Ama eşi George E. Jones ile hepsi beş yaşından küçük üç kız bir oğlan, dört çocuğunu sarı hummadan kaybedince, 1871’deki Büyük Şigako Yangını’nda da işyeri yanıp küle dönünce bunun kaderle açıklanamayacak bir sistem felaketi olduğunu anladı. İşçi Şövalyeleri adlı örgütte bir örgütçü, Birleşik Maden İşçileri Sendikası’nın da kurucusu olarak emekçi hakları mücadelesine katılışı bu “felaketlerden” sonradır. Bu faaliyetleri onu 1902 yılında “Amerika’nın en tehlikeli kadını” yapacaktır Amerikan sermayesi ile yönetiminin gözünde. Bu sıfatı layıkıyla hak etmiştir. Çünkü maden işçileri ile ailelerini maden sahiplerine karşı örgütlemiştir.

Hayatının iki büyük dönüm noktası vardır denir. İlki kendisi gibi büyük bir işçi önderi olan eşiyle küçük çocuklarını, ikincisi de geçimini sağladığı terzi atölyesini kaybetmesidir. Bu nedenle çocuklarla ilgili her hak arama mücadelesinde önde olmuştur.

Neden anne dediler?

Onu herkesin gözünde “anne” yapan tarafı ise herhalde 1903’de çocuk işçileri yasasına karşı, maden ile ipek sektöründe çalışan binlerce çocuğun katıldığı büyük protesto yürüyüşünü, hem de Philadelphia’dan Başkan Theodore Roosvelt’in evinin bulunduğu New York’a kadar gerçekleştirmiş oluşudur. Tarihin en çarpıcı “küçük emekçiler” yürüyüşüdür bu. Taşıdıkları pankartlarda “okula gitmek istiyoruz, madene değil” yazılıdır. Jones anne yürüyüşten önce defalarca Başkan’a mektup yazmış ama yanıt alamamıştır, randevu istekleri geri çevrilmiştir hep.

Yaşadığı dönemin kadın aktivistlerinden farklı bir ideolojik yaklaşımı vardı Jones annenin. Örneğin kadınları oy hakkı mücadelesine sıcak bakmamıştır. “Cehennemi yüceltmek için oya ihtiyaç yok” sözüyle de bilinir. Kadınların politikada aktif rol almasına ise “anneliğin ihmali” olarak gördüğünden karşıdır. Yani onca mücadeleci ruhuna rağmen hala annelik duyguları canlıdır. Jones anne denmesinin ikinci nedeni de budur.

Dinin inancı yoktu, Allah anlayışı konusunda ise agnostikti. “İşçiler kendi dinlerini yaratmalı” demiş olması bu düşüncelerinden kaynaklanır. Anlatırlar, bir rahibin, bir grup grevsi işçiye tanrının emirleri doğrultusunda iş yerlerine gitmelerini, ödülünü de cennette beklemelerini öğütlemesi üzerine, aynı işçi grubuna yaptığı konuşmada grevi sürdürmeleri halinde işçiler ile ailelerinin dünya üzerinde ölmeden önce küçük de olsa bir cennet yaratabileceklerini söyler.

Fiziki gücünü yitirmiş de olsa ilerleyen yaşında da hep maden işçilerinin yanında olmaya devam eder. Erkek maden işçilerini “oğulları” olarak nitelendirmesi anneliğinin nasıl hak edilmiş bir sıfat olduğunu gösterir.

1912’deki madenci grevi sürerken Jones anne de oradadır. Maden işçileri sendikasının üyeleri ile maden sahiplerinin adamları arasında silahlı çatışmalar da yaşanmaktadır. Egemenler sonradan iki kez iptal etmek zorunda kaldıkları savaş yasalarını yürürlüğe sokarlar. Jones anne 1913’de tutuklanarak askeri mahkemeye çıkarılır. Yöneltilen suçlamalar arasında cinayete azmettirmek de vardır. Jones anne askeri mahkemenin yasallığını tanımadığını ilan eder. 20 yıl hapse mahkûm olur. Ev hapsine çevrilen cezasının 85. gününde serbest kalır ama ev hapsi sırasında ileri derecede zatürreye yakalanır. Serbest kaldıktan sonra bir kaç ay sonra maden işçilerinin örgütlenmelerine yardım ettiği için yeniden tutuklanır.

“Kışkırtıcıların büyük annesi”

Emekçilerin gözünde anne”dir ama Amerikan senatosunun gözünde “bütün kışkırtıcıların büyükannesi”dir Jones anne.

Yoksulluğun, kıtlığın, sömürünün kader olmadığına inanan, emek/hak mücadelesinde kadın erkek birlikteliğini savunan bu mücadeleci anne 1930’da 93 yaşında yaşamını yitirdiği ana kadar sistem karşıtı kalmıştır.

Mezarı Virden Savaşı’nda ölen madencilerin gömüldüğü Madenciler Sendikası Mezarlığı’ndadır. “Evlatlarım” dediği madencilerin mezarlarının yanı başında.

Hayatta olsaydı o da Cumartesi Anneleri’nin yanında, “evlatları” kabul edeceği kayıplarımız için slogan atıyor olacaktı. Dünyanın tüm direnen kızları/oğulları onun “evladıydı” çünkü.

Bu yüzden anne dediler ona.

Kaynak: Birgun.net