İzmir Narlıdere BirGün Okur İnisiyatifi ‘Gericiliğin Kuşatmasında Türkiye’ başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi. Çok sayıda yurttaşın ilgi gösterdiği söyleşiye BirGün gazetesi yazarları Oğuzhan Müftüoğlu ve Turan Eser katıldı.

Söyleşide konuşan Oğuzhan Müftüoğlu, “Türkiye’de yaşanan faşist nitelikli bir karşıdevrim sürecidir, bu kuşatma yalnızca birleşik mücadeleyle aşılır,” dedi.

Ece Zereycan’ın yönettiği söyleşide, katılımcıların sunumlarının ardından soru-cevap bölümüne geçildi.

“Dinci gericiliğe karşı mücadele zemini seküler alandır”

Söyleşide ilk konuşmayı yapan Turan Eser, siyasal alanda din üzerinden toplumsallaşmaya çalışanların da AKP’ye çalıştığını söyledi ve şöyle devam etti:

‘Kendisini laiklikten yana tarifleyen herkes, dinci gericiliğin, Siyasal İslam’ın kamusal alanda toplumsallaşması karşısında kendi konumunu yeniden tarif etmek zorunda. Bugün muhalif partilerin düştüğü yanlışa düşmemek için Haziran Hareketi doğru yerden bakıyor. Dinci gericiliğe karşı mücadele zemini seküler alandır, demokratik alandır. Teolojik alan dindar insanın maneviyatıdır, onun vicdanıdır. Karşı mahallenin teolojik ideolojik argümanlarıyla bu mahalleden mücadele edip burayı toplumsallaştırmaya kalkarsanız iki hata yaparsınız. Hem bu mahalleyi sağcılaştırırsınız, hem de karşı mahalleye çalışırsınız. Din vicdana ait bir meseledir, inanç insanın özel alanına aittir. Siyasal alan teolojik bir tartışma alanı değildir. Haziran Hareketi’nin yaptığı dinci gericiliğe karşı mücadelede dinle bir hesaplaşma değil, dinbazla, düzenbazla hesaplaşmadır. AKP’nin düşünsel olarak, ideolojik olarak kurduğu bütün hegemonik argümanlar neoliberalizm ve dinciliktir.’

Eser’in ardından sözü alan Oğuzhan Müftüoğlu, Türkiye’de bugün yaşanan süreci bir karşı devrim olarak adlandırdı ve buna ilişkin tarihsel arka planı çizdi.

Müftüoğlu şöyle konuştu:

‘Bu gün tam bir gerici kuşatma il karşı karşıyayız. Faşist nitelikli bir karşı devrim süreci olarak gelişen bu bu süreç AKP ile başlamadı, eski rejim altında özellikle 1960’larda, 12 Mart ve 12 Eylül süreçleriyle başladı. Bu dönemlerde devrimci ilerici hareketler faşist baskı ve katliamlarla yok edilirken, sağcı ve gerici akımlar beslenip geliştirildi. Örneğin 12 Mart döneminde Erbakan İsviçre’den getirilip parti kurdurulurken, 30 Mart’ta Mahir Çayan ve arkadaşları Kızıldere’de katledildi, Deniz Gezmiş’ler idam edildi. 12 Eylül döneminde faşist cunta tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisinin ‘Türk-İslam sentezi’ olduğuna karar verdiler. AKP bütün bu süreçlerin sonunda eski rejimin hastalıklarından beslenerek ve emperyalist kapitalist sistemin ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanan bir proje olarak ortaya çıkarıldı. İşte Türkiye, bütün bu süreçlerden geçilerek, canlı bombalarla, din ve mezhep savaşlarıyla birlikte Orta Doğu bataklığının içine sürüklendi ve bu gün bütün hayatımızı ve geleceğimizi karartan gerici kuşatmayla karşı karşıya kaldı.’

‘Başka yolu yok, bu abluka dağıtılacak’

Müftüoğlu, güncel gelişmeler karşısında muhalefetin durumuna ve yapılması gerekenlere ilişkin ise şu değerlendirmelerde bulundu:

‘Bu gün karşı karşıya bulunduğumuz durumun, işçi ve emekçi sınıflar başta olmak üzere bütün halklarımız ve ülkemiz için ne kadar büyük bir tehlike yarattığını anlamak için fazla bir şey söylemeye gerek yok. İşte ‘Ensar vakası’, işte iki yaşındaki çocukların başına takke türban giydirerek namaz kılma şenlikleri, işte meclis başkanının laiklik vakası... Bunlara karşı söylenecek her söz artık fazla.

Böyle ciddi bir tehlikenin ortaya çıktığı zaman ne yapılması gerektiği de sır değil. Böyle durumların ortaya çıktığı her yerde işçi ve emekçi sınıflar başta olmak üzere bütün ilerici muhalif güçler birleşerek ciddi bir mücadele vermek durumundadır. Dünya tarihi bunun örnekleriyle dolu. Aksi taktirde gericiliğin ve karanlığın tahakkümüne teslim olursunuz.

Bu gerici kuşatma karşısında toplumda yaygın bir umutsuzluk var. Bir tür çaresizlik duygusu. Gezi sürecinin öncesinde de karamsarlık vardı, Gezi aslında Türkiye’de ne kadar güçlü bir devrimci muhalefet potansiyeli olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu yüzden, özellikle Orta Doğu bataklığının da katkısıyla içine sürüklemeye çalıştıkları karamsarlığa kapılmamak gerekir. Bu gün Türkiye’de ilerici devrimci muhalefet dinamikleri bu gerici kuşatmayı kırabilecek potansiyele sahiptir. Bütün cumhuriyet döneminin her şeye karşın laiklik temeli üzerindeki kazanımları ve yarım yüz yıllık devrimci mücadele geleneğinin değerleriyle, hiç de küçümsenmemesi gereken örgütlü toplum kesimlerinin taşıdığı devrimci demokratik dinamikler bu gericiliğe karşı büyük bir direnme gücü oluşturmaktadır. Yeter ki Haziran Hareketi’nin çağrısındaki ‘devrimci sorumluluk’ anlayışı doğrultusunda birlikte mücadeleyi güçlendirelim.

Gerçekte başka yolu yok arkadaşlar, bu saldırılar karşısında biraz daha akıllı davranmaktan, kendi aramızdaki sorunlarla uğraşmanın bir işe yaramadığını, birbirimize gol atmaya çalışmanın kendi kalemize gol atmaktan başka bir manası olmadığını anlayarak, birlikte mücadeleyi büyütmekten, bu şekilde karanlığı, korkuyu, umutsuzluğu, gericiliği yenmekten başka bir yol yok.’

Kaynak: Birgun.net