Bu hafta vizyona giren üç iyi film, iki de kötü filmden söz edelim. Filmlerin seyrine ilişkin tüyolar heybenizde olsun siz tercihinizi yapın

The Danish Girl (Danimarkalı Kız)
T he Danish Girl (Danimarkalı Kız) 1920’ler Danimarka’sında ressam çift olan Einar Wegener (Eddie Redmayne) ve karısı Gerda Wegener (Alicia Vikander) arasındaki müthiş uyumlu bir ilişkiyi göstererek başlıyor. Fakat Einar’ın kendini daha çok kadın hissetmesi ile çift çok zor bir alana giriyorlar. Trans dönüşüm hikâyesi, filmin sağlam merkezini oluşturuyor. Ancak birbirine tamamen dolanmış iki hikâyeyi de takip ediyor. İlk hikâye, Einar’ın Lili’ye dönüşümü. Bir oyunun ardından kadınları gözlemleyerek başlayan bu dönüşüm Einar’ın cinsiyet değişimi için ameliyat masasına yatana kadar devam ediyor. Yönetmen Tom Hooper’ın hikâyeyi anlatmak için geleneksel yöntemlere başvurduğundan dolayı seyirci rahat bir yolla karakterle bütünleşiyor.

Elbette bu bütünleşmenin kahramanı geçen yılın Oscar sahibi Eddie Redmayne. Kendisi üstün bir performansla bizi o dönüşümün içine sokmayı başararak, çoğumuzun daha önce hissedemediği duyguları ortaya çıkarıyor. Diğer hikâyede ise eşi Gerda’nın bu dönüşüm ile nasıl başa çıktığını takip ediyoruz. Kabul etmeliyim ki Gerda’nın yaşadıkları ve hikâyeye kattıkları o kadar ilgi çekici ve sürükleyici ki başlı başına bir dram yükleniyor. Alicia Vikander’in bu performansı ile En İyi Yardımcı Kadın Oscar’ını alacağına eminim. The Danish Girl filmi hakkında trans bireyler ne hissedecekler bilmiyorum ama ben bu filmle onların duygularını daha iyi anlamaya başladığıma eminim. Ne güzel filmmişsin sen The Danish Girl diyor ve haftanın bu en iyi filmini kaçırmamanızı şiddetle öneriyorum.

Deadpool


Sonunda yetişkinler için süper kahraman filmi, pardon, anti-süper kahraman filmi izledik. Deadpool, bilindik süper kahraman formülünü tepetaklak eden inanılmaz eğlenceli bir film ayrıca başroldeki Ryan Reynolds bir harika.


Elbette en büyük övgüyü işin senaristleri Rhett Rheese ve Paul Wernick hak ediyorlar. Sadece mecburiyetten kostüm giyen Deadpool kahramandan çok, anti-kahramana benziyor. Üstelik kendisinin dünyayı kurtarmak için bir isteği de yok. Hatta verdiği savaş son derece kişisel ve bencil sebeplere dayanıyor. Anaakım medya ve pop kültürle dalga geçerek çakallık yapan bu filmi hemen izleyin.

Hes@pta Aşk


Yönetmen Gönenç Uyanık, Hes@pta Aşk filmi ile yerli sinemadaki en başarılı gençlik komedi filmi çekmiş bulunuyor. Türünün evrensel formüllerini başarıyla uygulayan filmin ritmik kurgusu, kullanışlı görsek efektleri, karakterleri, esprileri ile son derece eğlenceli bir film. Ne yaptığını bilen yerli film izlemeyi özlemişken ilaç gibi geldi. Kaçırmayın derim.

***

Sevgililer günü tuzak filmleri

The Choice
(Aşkın Seçimi)


Nicholas Sparks’ın yayınlanmış 15 romanının 11 tanesi (The Notebook, Dear John, Message in a Bottle) sinemaya uyarlanmış bulunuyor. Eğer daha önce bu uyarlamalardan birini izlediyseniz, The Choice filminden ne bekleyeceğinizi zaten biliyorsunuzdur. Tüm kötü eleştirilere rağmen seyirci bu filmleri seviyor. Ama uyarmadı demeyin bu film Sparks’ın tüm uyarlamaları arasında en kötü olanı. Hatta, bu filmi izleyeceğinize puppy videoları izleyip, ev dekorasyon dergisi karıştırın daha iyi.

Dünyanın En Güzel Kokusu


Rıza Kocaoğlu ile Tuba Ünsal’ın başrollerinde oynadığı ve Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği, romantik komedi türündeki bu film her yönüyle sallanıyor; diyaloglar, görüntü yönetimi, karakterler, oyunculuklar... Uzun zamandır izlediğim en hatalı görüntülere sahip bu filmi yanlışlıkla izleyecek olursanız özellikle Amsterdam’da çekilmiş kısımlarına dikkat edin. Bu nasıl bir baştansavmacı anlayış, çözemedim. Projenin ünlüler camiasından destekçisi çok olacaktır ama bu filmin Sevgililer Günü’nde, sizleri iyi olduğu yönünde kandırmaya çalıştığı aşikâr. Benden söylemesi.

Kaynak: Birgun.net