17 Ağustos Depremine sebep olan Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Marmara Denizi’nde kalan parçası üzerine yoğunlaşan araştırmalarda, Türkiye’den en büyük katkıyı yapan kuruluşlardan biri de İstanbul Teknik Üniversitesi oldu. Aradan geçen 17 yılda araştırmaların geldiği noktanın değerlendirilmesi, bundan sonraki süreçte deprem riski açısından Marmara’yı neler beklediğini ve olası bir depreme ülke olarak hazır olup olmadığımızı, Marmara Denizi’nde 1999’dan beri süren araştırmaların ve konuyla ilgili uluslararası projelerin hemen hemen tamamına doğrudan katılan İTÜ'lü akademisyenler anlattı.

Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Üyesi Prof. Dr. Â. M. Celal Şengör, Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Namık Çağatay, Doç. Dr. Ziyadin Çakır ve Yrd. Doç. Dr. Gülsen Uçarkuş ile İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nden Doç. Dr. Sinan Özeren'le 17 Ağustos’un yıl dönümünde deprem gerçeğini ve senaryolarını anlattı.

17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden tam 17 yıl geçti. Deprem araştırmalarında bugün geldiğimiz nokta nedir?

Prof. Dr. Â. M. Celal Şengör: Ülkemizin yaşadığı birer afet olan ve pek çok vatandaşımızın canını ve çok daha fazlasının da malını kaybetmesine neden olan 1999 depremlerinden sonra, dünyanın gözünün Marmara Denizi'ne çevrilmesiyle, bu deniz bir anda dünyanın en iyi bilinen iç denizi hâline geldi. Bir Arap atasözü "Gözyaşı dökülmeden büyük bir iş yapılamaz." der. Maalesef bu söz, 2000 yılından bu yana Marmara'da yapılan jeolojik araştırmalar için de geçerlidir. Pek çok ülkeden kurumların katıldığı bu araştırmalarda, Türkiye tarafındaki arslan payı İstanbul Teknik Üniversitesi'ne aittir. Gerek araştırmaların başlatılması gerekse de çalışmaların koordinatörlüğü İTÜ tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalarda finansmanın hemen hemen tamamı yurt dışından temin edilmiştir. Bu sonuçların kullanılarak şehrin emniyetinin sağlanmasına yönelik çalışmalarda da başı Kandilli Rasathanesi çekmiştir. Bu iki kurumumuzun eş güdümlü çalışmaları, bundan sonra yapılacak olan benzer büyük projelere örnek olmalıdır.

PROF. DR. CELAL ŞENGÖR: İSTANBUL'U 1 VEYA 2 DEPREM BEKLİYOR

Çalışmalardan çıkan temel sonuç, İstanbul'u önümüzdeki on yıllar içinde afet şeklinde gerçekleşecek bir veya iki depremin beklediğidir. Eğer deprem bir defa olursa, ulaşacağı en yüksek büyüklük 7,6 olabilecektir. Bu da sahil bölgelerinde şiddetin 10'a dahi varabileceği anlamına gelir. İki deprem için iki farklı senaryo vardır. Bunlardan biri, her ikisinin de yanal atımlı depremler olabileceğidir. Bu daha düşük ihtimalli görülmektedir. 7.6'lık tek ve büyük bir yanal atım depreminden sonra Çınarcık havzasının güneyindeki normal faylardan birinin de 7 büyüklüğünde bir deprem oluşturabileceği ihtimal dâhilindedir. Böyle bir depremin etkileri, aynen 1894'te olduğu gibi İstanbul içlerine kadar uzanabilir.

Her hâlükârda, deprem(ler)in en şiddetli etkileyeceği yerler İstanbul'un sahil semtleridir. Yapılan çalışmalar, fayın büyük ölçüde Çınarcık havzasının kuzeyinde kilitlendiğini göstermektedir. Deprem, bu kilidin kırılmasıyla burada başlayabilir.

Bir diğer tehlike de Marmara Denizi içinde depremin tetikleyeceği yer kaymalarıdır. Bu kaymalar tsunami (deprem dalgası) oluşturabilirler. Yeşilköy için yapılan özgün bir çalışmada, burada tsunami dalgasının sahildeki yüksekliğinin 7 metreye varabileceği görülmüştür.

Prof. Dr. Namık Çağatay: İTÜ önderliğinde, özellikle 1999 depremlerinden sonra, Marmara Denizi’nde Avrupa Birliği destekli projeler yapıldı. Bunların başlıcaları arasında; ESONETNoE (Avrupa Denizleri Gözlemleri Mükemmeliyet Ağı), EMSO (Avrupa Çok Disiplinli Deniz Gözlem Evi), MARNAUT ve MARSITE projeleri sayılabilir. Bu projelerin amacı Marmara Denizi’nde deprem riskini değerlendirmek fayları haritalamak, değişik fayların günümüzde ve geçmişteki etkinliğini araştırmaktır. Nihai bir amaç da faylar boyunca çıkan gaz ve sıvıların miktar ve bileşimi ile deprem etkinliği arasındaki ilişkiyi araştırmak, fay hareketlerini izlemek amacıyla çok disiplinli ve uzun süreli gözlemler yapacak deniz tabanı gözlem istasyonları kurmaktır.

Yakın zamanda İTÜ’nün EMCOL Araştırma Merkezi’nde Ulusal Jeodeji ve Jeofizik Birliği (TUJJB) tarafından desteklenen bir proje kapsamında, Marmara Denizi’nde son birkaç bin yılda oluşmuş eski depremlerin deniz tabanında birikmiş çamurlardaki izleri araştırılmış ve tarihlendirilmiştir. Bu çalışma, deniz tabanındaki değişik fay parçalarının zaman içerisindeki davranışı, yani deprem üretme riski konusunda önemli bilgiler vermiştir.

Marmara denizi içinde meydana gelen küçük ve orta büyüklükte depremler bile İstanbulluları huzursuz ediyor. Bu depremler beklenen Marmara Depremi için bir alarm olabilir mi?

Doç. Dr. Ziyadin Çakır: Bu tür küçük depremler, Kuzey Anadolu Fayı’nın geniş bir alana yayıldığı Marmara Bölgesi’nde her an ve her yerde oluşabilir. Bu nedenle bu tür, yani tek tük oluşan depremlerin beklenen büyük Marmara Depremi’nin bir göstergesi, yani öncü şokları olabileceği görüşü bilimsel bir temele dayanmıyor. Dar alanda giderek artan bir sismik aktivite, bir ihtimal öncü şok aktivitesi olabilir. Ancak bu tür aktiviteler, çoğunlukla büyük deprem üretmeden sona erer. Bu nedenle bunların öncü olduğunu deprem olmadan anlamak, günümüzde mümkün değildir. Marmara Denizi içerisinde büyük bir deprem olacağı bilimsel olarak ortaya konmuş bir gerçektir. Ancak ne zaman olacağı konusunda bir bilimsel tahmin mevcut değildir ve deprem olma olasılığı her geçen gün giderek artıyor.

Yaklaşık 10 yıldır Marmara Denizi’nde depremle ilgili birçok uluslararası proje yürütüldüğünü biliyoruz. Son yıllarda yapılan projeler hakkında bilgi verir misiniz?

Doç. Dr. Ziyadin Çakır: Halen devam eden MARSITE projesinin amacı farklı disiplinlerden araştırmacıları bir araya getirerek Marmara Denizi ve civarında depremle ilgili birçok farklı aktivitenin izlenmesini koordine etmektir. Proje, Boğaziçi Üniversitesi tarafından koordine edilmekte olup üniversitemiz proje ortağıdır. İTÜ olarak projedeki temel görevlerimiz Marmara Bölgesi’nin sismoloji ve tektoniğinin yeni gözlemler ve veriler ışığında yeniden değerlendirilmesidir. Bu amaçla Marmara Bölgesi’nde yapılan çalışmaları ve aktif fayları içeren bir veritabanı oluşturuldu. Marmara Bölgesi’ndeki deprem tehlikesinin daha doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için son iki bin yıl içinde oluşan tarihsel depremler yeniden inceleniyor.

Doç. Dr. Sinan Özeren: MARSITE projesi çerçevesinde yürütülen çalışmalardan en önemlisi, Japon bilim insanlarının çalışmasına ek olarak, Marmara Denizi’nin dibinde su altında ilk defa kurulan deniz tabanı gözlem istasyonları ile fayın hareketi direk olarak ölçülebilecek. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın karadaki bölümünün hareketi GPS çalışmaları kapsamında uydular ile doğrudan ölçülebiliyordu. Fakat deniz altından geçen bölümü için elimizde ölçüm bulunmamaktaydı. Bu tip bir çalışma, Akdeniz’in hiçbir bölümünde yapılmadı ve bugün ilk kez Marmara Denizi’nde yapılıyor. Bu çalışmanın sonuçları Kuzey Anadolu Fayı’nın davranışı ile ilgili doğrudan ölçüm yapmamızı sağlayacak. (Evrensel)

Kaynak: Birgun.net