YAŞAR AYDIN [email protected] @yasaraydinnn

Türkiye yaklaşık bir yıldır Cumhuriyet tarihinin belki de en krizli dönemini yaşıyor. Şiddet, baskı ve ölüm her bir yerde. 7 Haziran seçim sonuçlarını beğenmeyen Erdoğan ve AKP 1 Kasım 2015 tarihinde bir kez daha seçim istedi. Seçim gerekçesi ise en yüksek perdeden duyurulan İstikrar.

Erdoğan ve AKP 1 Kasım seçimlerinde istediklerini aldılar. Tek başlarına bir kez daha hükümet kurdular. Peki ya istikrar. Bunu da 15 Temmuz akşamına kadar yaşadıklarımıza bakarak karar verelim.

Şiddet hiç bitmedi
Tek başına iktidar olan hükümetten herkesin ortak beklentisi toplumun rahatlatılması, uzlaşı çabalarının artmasıydı. Öyle olmadı. Gerilim daha da tırmandı. Neredeyse her ay ülkenin farklı noktalarında bombalar patladı. Kürt illerinde yaşananlar Suriye ve Irak'dan çok farklı olmayan savaş görüntüleriydi. Her gün onlarca ölüm haberi geldi ve bir noktadan sonra da alıştırıldık.

Gazetelere, akademik camiaya akla gelmeyecek baskılar uygulandı. Aydınlara, öğrenciler, siyasilere binlerce dava açıldı. Onlarcası hapse atıldı.

Bu süre içinde uygulanan sokağa çıkma yasaklarından 2 milyona yakın insan etkilendi. 325 bin öğrenci eğitim göremedi.

Sivil ölümlerinde dünya sekizincisi
Türkiye'nin insan hakları ve basın özgürlüğü karnesi hiçbir dönem iyi olmamıştı. Bir yıl içinde yaşadıklarımız Türkiye’yi başka bir kriterde de zirveye oturttu. Türkiye çatışmalar içinde ölen sivil sayısında tüm dünya ülkeleri arasında sekizinci sıraya geldi. Önümüzde Suriye, Irak, Yemen ve Nijerya gibi ülkeler kalırken Ukrayna, Pakistan, Libya ve Mısır’ı çoktan geride bırakmıştık bile.

Dış politikada başımız döndü
İstikrar denince sanırım Türk Dış Politikası açık ara birinciliği kimseye bırakmaz. Öyle ki uçağını düşürüp baş düşman ilan ettiğimiz Rusya ile bu kısacık süre için de yeniden barışıp Suriye ile ilgili ortak bir gelecek konuşabilecek noktaya geldik. İsrail, Mısır ve İran’ı da unutmamak lazım. Tüm bu değişimler yaşanırken atılan her geri adımı bir zafer olarak sunmak da sanırım

Erdoğan ve AKP’nin marifeti.
Bu arada Yeni Osmanlıcılığın fikir babası eski Dışişleri Bakanı ve eski Başbakan Davutoğlu’nun başına gelenleri de unutmamak lazım.

Bu dokuz aylık dönemde o kadar çok ilk yaşandı ki hangisini öne çıkaralım biz de şaşırdık. Ama sanırız en önemlilerinden biri 1 Kasım seçimlerinde yüzde 50’ye yakın oy ve 317 milletvekili ile tak başına iktidar olan partinin genel başkanının, dolayısıyla da başbakanın görevden alınması. Hem de seçildikten 5 ay kadar kısa bir süre sonra. Davutoğlu bu kararı bir istifa konuşması ile açıkladı ama bunun kendi tercihi olmadığının da altını çizdi. Başbakan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği ile görevinden ayrıldı. Ve yine AKP yetkililerin ifadesi ile yerine “düşük profilli” bir isim getirilecekti. Binali Yıldırm Türkiye’nin yeni başbakanı oldu.

Vekillere dokunma girişimi Meclis’te
1 Kasım sonrası oluşturulan hükümetin en önemli özelliklerinden biri de salı günleri Erdoğan’ın muhtarlarla yaptığı toplantılarda yaptığı konuşmalardan görev çıkarması. Başta HDP’li vekiller olmak üzere dokunulmazlıkların kaldırılması böyle bir konuşmadan sonra gündeme geldi ve hızla hayata geçirildi. Neredeyse tamamını HDP ve CHP’li vekillerin oluşturduğu 120’ye yakın vekille ilgili hazırlanan 600’ün üzerinde dosya Meclis'e getirildi. Genel Başkan Kemal Kılıçdroğlu’nun talebi ile AKP ve MHP’nin teklifine 30 civarında CHP’li destek verdi ve süreç yasalaştı.

Mahkemelik olan kongre yapılamadı
Bu sürecin bir başka hareketli partisi de MHP oldu. Olağanüstü kongre talebini geri çeviren Bahçeli’ye karşı verilen mücadele mahkemelere taşındı. Bir mahkeme önce kongre kararı verdi, başka bir mahkeme ret etti. Sonra Yargıtay kararı ile tüzük kongresi toplandı. Bu kez Tüzük kongresinin kararları mahkemeye taşındı. Tüzük kongresinden sonra toplanması gereken Olağanüstü kongre kararı iptal edildi. Tüm bu süreç içerisinde Genel Merkez bir kongre kararı açıkladı ama sonra ondan da vaz geçti.

MHP kongre sürecinin bir başka ilginç noktası da AKP’nin duyduğu ilgi idi. MHP’nin muhalefet kanadı sık sık AKP’nin Adalet Bakanı eliyle kongreye müdahale ettiğinden yakındı.

İnsanlık pazarlık masasında
Suriye’de iç savaşın başlamasından bu yana Türkiye’ye 3 milyon mülteci giriş yaptı. Sadece 500 bin civarında Suriyeli kamplarda kalırken geri kalanı ülkenin çeşitli noktalarında hayata tutunmaya çalışıyor. Beş yıl boyunca bu konuda ciddi bir çalışma yapmayan Türkiye vize serbestisi ve bir miktar para karşılığında Suriyelilere ev sahipliği yapmaya devam edeceğini açıkladı. Almanya ve Türkiye merkezli devam eden görüşmeler sırasında karşılıklı kullanan dil ve sürecin “pazarlık” olarak adlandırılması insanlığın 21. Yüzyılda yaşadığı en büyük utançlardan biri oldu.

Ve darbe
7 Haziran seçimleri sonrası Türkiye için artık bu kadarı da olmaz denilen her şey birbiri ardına gerçekleşti. Son olarak yaşanan 15 Temmuz askeri darbe girişimi Türkiye’nin yaşadığı en büyük travmalardan biri olarak tarihteki yârini aldı. Gülen Cemaatinin ordu içinde örgütlenen askerler tarafından başlatılan darbe girişimi başarısız oldu. Ama sonuçları ile devam eden yeni bir sürecin de başlangıcı oldu.

Darbe girişimi sırasında 170 sivil, 62 polis, 5 asker ve 34 darbe girişiminde bulunan insan yaşamını yitirdi. 2 bin 194 kişi de yaralandı. 70 bin kamu çalışanı açığa alındı. 19 bin kişi gözaltında ve 10 800 kişi tutuklandı.
Darbe sonrası ilan edilen OHAL ve ardından gelen KHK’larla askeri liseler kapatıldı, kuvvet komutanlıklar Milli Savunma bakanlığına bağlandı, sivil otoriteye alt-üst ilişkisini devreye sokmadan emir verme yetkisi getirildi. Genel Kurmay Başkanlığının ve MİT’in Cumhurbaşkanlığına bağlanması gündemde.

Değer miydi?
14 yıllık AKP iktidarının çok önemli bölümü krizler ve kutuplaşma ile geçti. Ekonomik, sosyal, siyasal krizler hiç bitmedi. Neredeyse her yıl sarsıcı bir ya da birden çok kriz yaşadık. Ama hiçbir kriz dönemi son yılda yaşadıklarımızla kıyas bile edilemez.. Bugün itibari ile devlet tüm kurumları ile çöktü, toplum çözüldü, parçalandı. Peki ne için tüm bunlar. Daha da önemlisi hangi koltuk ya da ideal bunca acının karşılığı. Gerçekten değer miydi?


***

ŞİDDET

1 Kasım 2015 – 14 Temmuz 2016 tarihleri arasında: 223 erkek şiddeti ile yaşamdan koparılan kadın.
1023 daha çok sömürü için iş cinayetlerinde ölen emekçi.
234 Kürt illerinde devam eden çatışmalarda ölen sivil.
532, bu tarihler arasında ölen asker-polis-korucu.
Terör saldırılarında ölenlerin sayısı:
28- Ankara Merasim Sokak
37 -Ankara Kızılay
5 -İstanbul Taksim
45- İstanbul Atatürk Havaalanı


***

Ekonomi tıkırında mı?

Türkiye sosyal ve siyasal alanda istikrarı yakalayamazken AKP iktidarının en çok övündüğü konu ekonomi. Oysa ekonomi alanında da durum hiç de parlak değil.

Siyasal krizlerin de etkisiyle döviz ve altın sürekli yukarıya doğru bir trend yakalamışken borsa da istikrar yok.
İşsizlik Türkiye tarihinin en büyük rakamlarına ulaşmış durumda. Mevsimlik çalışanları bir tarafa bırakırsak çalışabilir nüfusun dörtte biri iş arar durumda.

Türkiye, özellikle Rusya ile yaşanan kriz sonrası turizm ve tarım alanında tam anlamı ile dibe vurdu.
Enflasyon temmuz ayı itibariyle yıllık hedefe ulaşmış durumda. 2016 yılı resmi enflasyonu çift hanelerde olacak.
Grev ve sendika yasak

Sadece iş arayanlar için değil çalışanlar için de bu dokuz ay kolay geçmedi. Grevler yasaklandı, yandaş sendikalar baskı ile işçilerin başında durmaya devam etti. Çalışma hayatını düzenleyen yasalarda her fırsatta değişiklik yapıldı ve yeni yasalar yolda.

Kaynak: Birgun.net