Sevgili/rahmetli Mustafa Ekmekçi, faşistlerin hışmından kurtulmak (ne kadar mümkünse) üzere şöyle bir yol geliştirmişti: “Özal’a emperyalizmin en müptezel maşası mı ne diyorlarmış; tabii ben bilemem ama” deyip sözüne devam ederdi.

“İsmail Kahraman’a, İsmail Kahraman mı ne diyorlarmış” demek yeter artık günümüzde; yani gerçekten İsmail Kahraman olsun, ister olmasın, bir canlıya ‘İsmail Kahraman’ demek nasıl bir ‘şey’i kastettiğimizi göstermek için yeter. Amerikan gemilerini kıble bilip namaza duran; Taksim’de yurtsever, haysiyetli ve silahsız insanlara devletten tornalanmış sopalarla polis himayesinde saldırıp cinayet işleyen beslemeler güruhu. Şimdi de KPSS’siz ve de mülakatla polis ve öğretmen alacaklarmış, on binlerce; gece yarısı çıkartılan KHK’lerle: Gece yarısı, karanlık, gizli-saklı; ama, kendileri zaten, Turgut Özal’dan başlamak üzere kayıt-dışı, korsan, rüşvet üzre iş gören bir kapitalizmin iktidarı; mera yasakları ve köy/orman yakmalardan Kürt tehcirine kadar, tarımı ve hayvancılığı bitirirken insanları da işsiz güçsüz, mülksüz, güvencesiz ve umutsuz bırakarak lümpenleştirerek tam da Yeni Dünya Düzeni fareleri haline getirmenin çevresel kahyaları.

Meclis’te, 15 Temmuz bombardımanıyla yıkılıp hasar gören yerleri gösteriyormuş yabancı misafirlere.

Şöyle bir benzetme geliyor aklıma: Sizden ödünç aldığı muştayla size saldırıp bir-iki dişinizi kıran mı daha hain ve alçaktır, yoksa dişlerinizi tedavi ediyorum diye diş etlerinizi çürütüp hiçbir şeyi çiğneyemez hale getiren sahtekâr diş doktoru mu? İkincisi, hainliğin/alçaklığı sürdürülebilir kılan bir mekanizma kurmuştur; kırılan, düşen dişiniz yoktur ama artık hiçbir şeyi çiğneyemez hale gelmişsiniz, yani, ağzınız ağız olmaktan çıkmıştır, ‘torba yasa’lar ve reddedilen araştırma/soruşturma önergeleriyle Parlamento’nun (parler=konuşmak; parlementer=müzakere etmek) parlamento olmaktan çıkartılması misali.

Meclis’i bombalayanlar, Parlamento’nun iki dişini kırdılarsa, Saray güdümündeki AKP ve sandalye tekerlekleri, ağızı ağız, yani parlameto’yu parlamento olmaktan çıkartmış sivil darbecilerdir: Anayasal suç işlemişlerdir. Ama aynı zamanda bir sürü kolektif cinayet ve katliamın da şu ya da bu ölçüde ortak failidirler de: Soma Katliamı’ndan, çok değil 20 gün önce bu maddenler incelensin diyen Özgür Özel’in önergesini reddedenler ortak fail değillerse nedirler? Ceylanpınar tertibini incelettirmeyenler AKP ve kuyrukları da aslında savaş suçlusu olarak sigaya çekilmelidirler. Yeşilköy Havalimanı’nda katledilen 45 kişinin daha cenazeleri morgdan alınmamış iken köprü açılışını ‘erken bayram’ ilan edip millete göbek attıran araştırma önergesi muhalifleri IŞİD’in, muhtemelen suç ortağı, ama en azından koruyucusu ve teşvikçisi değil iseler, nedirler?

Şimdi de belediyelere kayyım atayacaklarmış, hem de hiçbir delil ve yargı kararı olmadan, kanaat üzerine: Hani sandık tek ölçüttü; o belediyelerin başkan ve meclis üyeleri denizden mi çıktı, Merih’ten mi indi? Bu doğrudan doğruya darbedir. En son şunu ekleyim: Adam, övünüyor, yüzde 52’yle seçilmiş ‘cumhur başı’yım diye, psikolojik harbin bir parçası olarak, biz insanları ürkütüp yıldırıp sindirmek üzere; ama aslında seçmenin sadece yüzde 37 küsuru oy verdi kendisine, yani yüzde 62’den fazlamız hiç de kendisini o mevkide görme niyetlisi değildik. Ayrıca, isterse seçmenin yüzde 99,99’unun oyunu alsın, sandık her şey değildir.

Kaynak: Birgun.net