ECE ZEREYCAN / @ecezereycan

Ruşen Çakır yıllardır İslamcı hareketler üzerine araştırmalar yapan, yazılar yazan; siyasi analizleri yakından takip edilen deneyimli bir gazeteci. Basın ve ifade özgürlüğünün hiçe sayıldığı bu zor günleri, sosyal medya üzerinden yayınlar yaparak aşmaya çalışıyor. Çakır’ın gündem analizleri yaptığı yayınlara ilgi oldukça yoğun. Şimdilerde ‘’Medyascope’’ adında bir sosyal medya televizyonu kurdu bu ilgi üzerine. Türkiye’nin demokratikleşmesi için basın özgürlüğünün olmayışından dert yanmak yerine, koşulları ve imkanları zorlayıp gazetecilik yapmaya devam etmek gerektiğine inanıyor. İslami gelenekten gelen siyasetçileri yakından takip eden Ruşen Çakır’la AKP içinde neler yaşandığını, Erdoğan-Davutoğlu arasındaki uzlaşmazlıkları ve laiklik tartışmalarıyla başlayan, toplumdaki rejim değişikliği kaygılarını konuştuk.

Hafta boyu meclis başkanı İsmail Kahraman’ın ‘’Yeni Anayasa’da laiklik olmamalı’’ çıkışı tartışıldı. Bu sözleri çok tepki görünce AKP’den ‘’kişisel görüşüdür’’ yorumu geldi. Kahraman’ın bu kadar hassas bir konuda bireysel bir çıkış yapması mümkün mü?

İsmail Kahraman Erdoğan’ın abisidir. Milli Talebe Birliği döneminde Erdoğan lise öğrencisiydi. Yani Kahraman kuşak olarak üstte. Dolayısıyla onun, Bülent Arınç’ın tabiri gibi ‘’özgül ağırlığı’’ var. Bu açıklamayı, birebir Erdoğan’ın bilgisi ve hatta talimatıyla yaptığını düşünmek doğru olmayabilir. Kahraman, Erdoğan’ın özel davetiyle bu seçimde aday oldu. O andan itibaren de, meclis başkanı olacağı spekülasyonu yapıldı ve oldu da. Yani çok yakınlar ve Erdoğan’ın çok önem verdiği bir isim. Erdoğan’ı zor durumda bırakacak bir çıkış yapması teorik olarak mümkün değil. İki şeyi birlikte düşünebiliriz; hem İsmail Kahraman olarak bir şey söylüyor, hem de söylediği şeyin Erdoğan’ı ve AKP iktidarını zor durumda bırakmayacağını bilerek söylüyor olsa gerek.

Erdoğan, Bülent Arınç’a da “abi’’ diyordu; ta ki Arınç parti içinde özgül ağırlığı olduğunu söyleyene kadar. Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen açıklamaları sonrası Arınç” o zat’’ oldu.

Arınç’la aralarında uzun süre anlaşmazlık oldu. En sonunda kopuşa gitti. Burada böyle bir şey yok; Cumurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalara baktığımız zaman İsmail Kahraman’a kızgınlığı olmadığını görüyoruz. Erdoğan ‘’Böyle bir şey söylemiş olabilir ama buna gerek yok’’ diyor. Ama kategorik olarak ‘’Olur mu böyle şey kardeşim, nerden çıkartıyorlar’’ demiyor. Normalde ‘’Ne alakası var, herkes haddini bilecek’’ diyen biri. Bu önerme Erdoğan’ı çok rahatsız etmiş değil. Sadece gerek olmadığını söylüyor. Bu Erdoğan’ın ‘’Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda din hiçbir zaman referans olmamalıdır’’ noktasında olduğunu göstermiyor. Şu aşamada zaten böyle bir ihtiyacı da yok. Din, İslâmiyet öyle bir malzeme ki; başı sıkıştığında kullandıkları bir şey. Şu an başı sıkışık gözükmüyor.

Toplum yeni bir sürece mi hazırlanıyor? Laiklik konusu tartışılır olsun ve toplum İslami bir anayasa fikrine alışsın mı isteniyor? Kendi tabirleriyle ‘’sindire sindire’’ mi yapılmak isteniyor birtakım değişiklikler? Geçmiş tecrübelerimiz bu durumu işaret ediyor sanki...

Bugün Erdoğan karar verse ve net bir şekilde ‘’Anayasa’dan laiklik çıkarılsın, din referansı gelsin’’ dese, bu konuda zorlanmaz. Sorun çıkar elbette, direniş filan olur ama yapar yine de. Sadece şu anda böyle bir ihtiyaç hissetmiyor gibi.

Bu mantıkla yola çıkarsak; Erdoğan başkanlık sistemi istiyor ve bu sistem kesinlikle hayata geçirilecek mi diyorsunuz?

Tabi... Şöyle olacak; laikliği muhafaza edecek ama başkanlığı dayatacak. ‘’Bakın birileri laikliği bile kaldırmayı düşünüyor, buna gerek yok ama Türkiye’nin başkanlığa ihtiyacı var’’ diyecek, kurguyu bunun üzerine inşaa edecek. Burdaki en önemli husus şu ki; kimse gerçek anlamda bir gündem belirleyemiyor. AKP’liler tek bir cümle ederek ülkenin bütün dengelerini altüst edebiliyor. Bunu AKP dışında kimse yapamıyor. Hatta AKP de değil aslında Erdoğan’ın kendisi ve birkaç kişi... Onun dışında Türkiye’de siyaset kapandı. Sorun bu. Bir takım milletvekilleri trollvari çıkışlar yapıyor yine de gündem oluyor. Abes abes laflar üzerine günlerce kafa yoruyor, tartışıyor insanlar da...

Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki durum ne aşamada?

Erdoğan’ın Davutoğlu yerine bir başka ismi partinin başına geçirmek istemesi mümkün. Zaten en baştan Davutoğlu tercihine şaşırmıştım açıkçası, olayları bilen, o insanları tanıyan biri olarak. Çünkü Davutoğlu kendince ‘’güçlü’’ biri. Erdoğan’ın öyle bir AKP genel başkanı aradığını sanmıyorum. Tabii o ara vakit kaybederse, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı sonrası, parti liderliğine gelmesi söz konusuydu. Öyle bir durum olunca, aceleye geldi işler. Normal şartlarda Erdoğan’ın kafasındaki başkanlık sistemini hayata geçirecek kişinin, yani partinin başına geçecek ismin Davutoğlu olması yadırgatıcıydı. Fakat şimdi normalleşiyor işler. Belki Davutoğlu’nun kenara çekilip, tabii Dışişleri Bakanlığı görevini tekrar kabul eder mi, genel başkanlığı bırakıp, başbakanlığı bırakıp Dışişleri Bakanı olmayı kabul eder mi bilmiyorum. Bu pekala ihtimal dahilinde. Birbirleriyle sürekli doğrudan ya da dolaylı karşıtlık içindeler. Mesela tutuksuz yargılama, akademisyenler, AB ve ABD ile ilişkiler gibi birçok konuda farklılık yaşanıyor aralarında. Erdoğan’ın birçok mesajının adresinin doğrudan Başbakan olduğu çok belli.

Aralarındaki sorunlar, fikir ayrılıkları toplumda konuşulur olduktan sonra Davutoğlu’nun söylemleri değişti. Örneğin ‘’Sistemi değiştireceğiz, anayasanın omurgasını başkanlık üzerine inşaa edeceğiz’’ diyor, tam da Erdoğan’ın istediği gibi...

Davutoğlu, başkan olmayacağına göre, yeni kurulacak sistemde ona çok fazla bir yer düşmeyecek partide. Başkanlık sisteminde, partili cumhurbaşkanlığı olacağı için Erdoğan fiilen partinin de başkanı olacak. Davutoğlu kendisini etkisizleştirecek bir sistemi hayata geçirmek için çalışıyor. Çok garip bir durum, çok acayip, çok şizofrenik bir durum. Seçim kampanyalarında başkanlık sistemini çok fazla dile getirmediği için çok eleştirildi Erdoğan’a yakın kesim içerisinde. AKP’de Erdoğan’a karşı durabilecek bir gücü olmadığı için adım adım bu noktaya geldi. Başka seçeneği yok.

Cumhurbaşkanı’nın damadı Berat Albayrak ve Binali Yıldırım’ın isimleri geçiyor genel başkanlık ve başbakanlık için...

Binali Yıldırım’a soruldu bu; ‘’Genel başkan olacağınız söyleniyor, böyle bir iddianız var mı?’’ dendi. ‘’İddiasız siyaset olmaz’’ diye cevap verdi. Dolayısıyla kapılar açık. Binali Yıldırım hep gündemde. Cumhurbaşkanı’nın damadı da bu konum için olabilecek bir isim ama şu an erken olabilir. Tabii bu Erdoğan’ın karar vereceği bir şey.

AKP içinde bu ‘’Tek adamlık’’ durumundan rahatsızlık duyulmuyor mu? Örneğin partinin kurucu isimlerinin tasfiyesine ne diyor AKP’liler?

AKP’nin kurucularının devre dışı kalması şu anda bir rahatsızlık uyandırmaz. Çünkü bir iktidar paylaşımı var. İktidarın nimetlerinden yararlanma var. Bu nimetleri kaybetmeye başladıkları anda rahatsızlık olur. Şu anda niye olsun, işler tıkırında gidiyor. Ortada bir iktidar var ve bu iktidar bir kişide cisimleşmiş durumda, Erdoğan’da. Kim ona yakın olursa; o, iktidardan daha fazla istifade edebiliyor, uzak olduğu zaman kaydediyor, milletvekili olamıyor, bakan olamıyor, ihale alamıyor... Bu dünyanın her yerinde geçerli olan tamamen çıkara kurulu bir ilişki türü.

Peki AKP’ye oy verenlerde bu konularla ilgili bir rahatsızlık var mı? Çocuk tecavüzlerinin konuşulmaması ve konunun üzerinin örtülmesi, dikta yönetimi ve başkanlık dayatması gibi durumlara nasıl bakıyorlar?

Başkanlık dayatması, yolsuzluk iddiaları ve pek çok başka konuda birtakım rahatsızlıklar var insanlarda. Ama iktidarın yönettiği Türkiye’den memnunlarsa bu şikayetlerin hepsi geçici olur. ‘’Ama üzerine gidiyorlar işte tecavüzcü ceza aldı, iki saatte hemen ceza verdiler’’ diyenler var. Davutoğlu ‘’Daha ağır ceza verilmesi gerekir’’ diyerek; idamı ima ediyor tecavüzcü için. Normal şartlarda; bu adamı idam etmenin, olayın çözümü olmadığını konuşabilmek lazım. Medyada özgürlük anlamında ciddi sorunlar olduğu için konuşulamıyor. 7 Haziran’da koalisyon hükümeti kurulabilseydi, o zaman görecektiniz AKP içindeki rahatsızlıkları. Ensar olayı patladığında çok daha büyük bir tepki olurdu o zaman. İktidara oy vermiş, Erdoğan’ı seven birinin şu ya da bu olay nedeniyle partiden kopmasını beklemek için karşısında bir alternatif olması lazım. Öyle bir alternatif yok muhalefette. İnsanların şikayetleri varsa bile, o şikayetlerini akıtacakları kanalları yok.

Tecavüz rezaletinin konuşulmaması bir tarafa, özellikle ‘’Ensar’’ lafını çok sık kullanmaya başladılar. Erdoğan ‘’Cumhurbaşkanımız çok ensar’’ dedi. Davutoğlu ‘’ensarız biz’’ diyor. Dillerinden düşmüyor bu ara ensar lafı.

Ensarın İslami bir anlamı var. Zaten vakfın adı konurken de bu gözetilerek konmuş. İmam Hatip mezunlarını kapsayan, büyük bir tabanı olan bir yapı. ‘’Ensarız Biz’’ denilerek hem vakfa hem müslümanlığa gönderme yapılıyor. Tabi bir de; ‘’en iyi savunma saldırıdır’’ taktiği yapılıyor. Ensar Vakfı müdahil olarak başvurdu davaya. Kendi içerisinde bir sorgulama yapıp, özeleştiri vermek yerine ‘’sen bizim adımızı kötüye çıkardın’’ diye tecavüzcü aleyhine müdahil oldular. Ensar olayının ortaya çıkması sadece BirGün gazetesinin kısıtlı imkanlarıyla oldu. Olayın çapı o kadar önemliydi ki; çok büyük bir şeye dönüştü. Ama onların çok büyük imkanları var ve zararı olabildiğince azaltmak için seferber ediliyor tüm imkanlar. Durumu atlatıyor gibiler. Mahkeme hızla sonuçlandı. Tecavüzcünün, Özgecan’ın katili olayındaki gibi, cezaevinde başına bir şeyler gelme ihtimali de var, olay da öylece kapanabilir.

***

Yeni mecra ana akımlaşacak

Ülkede basın özgürlüğü yok ve siz de bunu sosyal medya üzerinde kurduğunuz ‘’MedyascopTV’’ yayınlarıyla aşmaya çalışıyorsunuz. Yeni nesil gazetecilik artık internet üzerinden mi yola devam edecek?

Basın özgürlüğü konusunda konuşmayı seven biri değilim. Çünkü bu konu çok konuşuluyor, az iş yapılıyor. Ortada zaten gereğinden fazla bu işi dillendirenler var. Özellikle Gülen cemaatinin ve onun etrafında hareket eden bir takım insanların bugün basın özgürlüğü konusunda konuşuyor olması utanç verici, çok net bir şekilde sahtekarlık. Yeni gazetecilik mecralarına gelecek olursak; sosyal medyada Periscope yayınları epey ilgi uyandırdı. Bana destek olmak istediklerini söyleyen insanlarla kolektif bir çalışma yaparak Medyascope’u oluşturduk biz de. Biz aktivizm haberleri yapıyoruz ama aktivist olmak gibi bir derdimiz yok, iş yapma derdimiz var. Video ağırlıklı bir gazetecilik yapmaya çalışıyoruz, evrensel gazetecilik ilkeleri çerçevesinde. Bu şekilde zaten Türkiye’nin demokratikleşmesine, özgürleşmesine katkıda bulunmuş olursunuz. Alternatif, muhalif gibi sıfatlardan hazetmiyoruz. Bu yeni mecranın ‘’ana akımı’’ olmak istiyoruz.

***

Çoğulculuğu sağlamamız lazım

Rejim değişikliğine mi gidiyoruz kaygısı var toplumda. Ülkenin getirildiği noktayı siz nasıl okuyorsunuz? Öngörüleriniz nedir bu konuda?

Türkiye’de her şey Erdoğan üzerinden kurgulanıyor. Burada bir kişinin, iktidarı tekeline alma arayışı var. Erdoğan İslamcı zeminden geldiği için bunu yaparken bol miktarda İslami argüman kullanıyor. Ama ona itiraz eden bir takım insanların da, itirazlarını İslami argümanlarla yaptığını görüyoruz. Bunu değerlendirirken daha dikkatli olmamız gerekiyor. Biz ona olan tavrımızı, eleştirimizi din üzerinden yaptığımız zaman, onun istediği yere gelmiş oluyoruz. Bunu yapmak yerine, Erdoğan’la ‘’çoğulcu’’ demokrasiyi tartışmak gerekir. O ‘’çoğunlukçu’’ demokrasiyi empoze etmek istiyor.

Kaynak: Birgun.net