Bekir Bozdağ durumun vahametini kavramamız için, “FETÖ darbeyi başarsaydı, havaalanına Humeyni gibi inecekti” diyor. Güldüm hüzünle. Demek ortaklarının, ne türden bir tutkusu olduğunu yıllardır bilmezmiş bugünün hükümeti! Anca tepelerine bomba yağınca, kendi insanına silah doğrultunca askerler fark etmişler FETÖ’nün varlığını ve gücünü. Korkalım, tedirgin olalım, ayağımızı denk alalım ve OHAL’e hak verelim istiyor Bozdağ’ın temsil ettiği siyasal yapı.

Bir diğer işgal hazırlığında olan da İngilizlermiş meğer. Basından öğreniyoruz, yurttaşlarını ülkemizdeki karmaşadan kurtarma bahanesiyle askerleri müdahale edecekmiş! Hazırlıksız yakalanan halkımız, göz yumacak, teslim olacak, diye hesap etmiş İngilizler. Başarısız darbeciler bu işin de içine etmiş anlaşılan! Bunu da öğrenmemiz iyi oldu. Yurdumuzda kimlerin kem gözü varmış meğer! Yani, bir musibet bin nasihatten iyiymiş. Tamam da, kim ders çıkarmalı bu durumdan?
Önce şunu söyleyeyim, AKP ve çevresi Gülen havaalanından giriş yapacağı zaman nerede olurdu bilemem, ama bu ülkenin milyonlarca yurtseveri direnirdi. Nerden mi biliyorum, Gezi’den. Bunca baskıya, şiddete, adaletsiz mahkemelerde yargılamalara karşın; bu memleketin aydınlık birikimi öyle ya da böyle ayakta! Okuyan, düşünen, bilime inanan ve eşit bir dünya için göğsünü siper eden insanlarımız az değil. Yaşam biçimini savunacak olan ve öteki dünya tacirlerine boyun eğmeyecek aydınlık insanımız sanılandan çok.

Yaşama biçim veren sayıca çok olan insanlar değil, bilgi birikimi ile toplumları etkileyen kişilerdir. Gördük ki, AKP bu dar zamanda, samimi veya değil, laik çevrelere sarıldı. Nedeni basit aslında, düşünen insan iradesini hacıya, hocaya, parti liderine, cemaat imamına teslim etmez de ondan. Buradan AKP’nin alması gereken dersler çok. Sadece betona taparak, gelen ağam giden paşam diyerek yaşam sürmüyor. Biri gelir, tüm çevrenizi sarar, esir alır sizi ve şaşarsınız sonra. Esas olan, kişiliği gelişmiş, haysiyetini, onurunu satmayan, ilkeli inananlarla yan yana olmaktır.

Gelelim İngilizlerle ilgili habere. Doğru mu bu niyet, değil mi, bilemem. Ancak üzerinde güneş batmayan imparatorluk, genetik olarak emperyalisttir. Hatta dünyaya bu kavramı öğreten ve örnekler sunan bir devlettir. Artık topla tüfekle bir ülkeyi işgal etmenin yersiz bir uğraş olduğu, üstelik hayli masraflı olacağını cümle âlem biliyor. Hazır Gülen gibi teslimiyetçi kimseler varken, maşa ile ateşi tutmak varken, kendini niye yorsun İngiliz? Üstelik bir Gülen biter, öteki gelir. Bu ülkenin liberal siyasetinin tamamı teslimiyetçidir. Sadece tonu farklıdır. Ama…

Diyelim sahiden böyle bir işe kalkıştı herhangi bir devlet, yani memleketimizi ele geçirmek için bayağı sıcak biçimde müdahale etti. İşte orada da işleri hiç kolay değil. Sanılanın aksine yine direnecek olan hamaset yapan dinciler, ırkçılar olmayacaktır. Kuvayı Milliye geleneğinden gelen, Deniz, Mahir ülküsünü içselleştirmiş, belki şimdi farkında olmasa bile öyle durumlarda antiemperyalist bir tepki gösterecek milyonlar vardır bu ülkede. Nerden mi biliyorum? Yakın dönem tarihimizden. Filistin halkına ölüm pahasına gidenler bu ülkenin yiğit devrimcileriydi. Darbelerde darağacında can veren onlardı. En güzel memleket şiirlerini yazan Nâzım Hikmet’ti!
Tüm bunları hamasi bir duyguyla yazmıyorum. Sahiden inanıyorum. Şu son günlerde öğrendiğimiz en önemli bilgi, bu memlekete ne denli zarar verip, hırpaladığımızdır. Ne toprağına, suyuna, hayvanına, bitkisine saygımız var; ne de bencillikten sıyrılıp, güncel çıkarları rafa kaldırıp, onurlu tam bağımsız bir devlet olmak için örgütlenebiliyoruz. İşgal önce ruhları ele geçirmekle başlar, sonra zihinler uyuşur ve özel bir çaba göstermeden teslim alırsınız koca bir halkı! Oysa bugün tam tersine yola koyulmak için uygundur…

Ülkemizin tek sorunu vasatta uzlaşmadır.

Ülkemizin tüm kaynaklarıyla sömürülmesine karşı direnmek boynumuzun borcudur. Yakında gireceğimiz iktisadi dar boğazdan çıkmanın yolu doğru bir tahlille, örgütlü olarak sorunlara tepki vermektir. Atatürk posterleri asmakla, sen ne büyükmüşsün, demekle siyaset olmaz; sadece gazı alınır kitlenin. Oysa hedef yeni ve güçlü bir cumhuriyettir. Gördük ki laiklik olmadan cumhuriyet olmuyor, cumhuriyet olmadan demokrasi olmuyor, bilim olmadan da demokrasi bir halta yaramıyor, bilim için de etik değerleri olan bağımsız beyinler gerekiyor. O halde ne yapılacağı belli…

Köy Enstitüleri neden ihtiyaç idiyse, bugün de aynı koşullar vardır.

Ülkemizin tek sorunu vasatta uzlaşmadır.

Kaynak: Birgun.net