İstanbul Ümraniye’ye bağlı Şerifali Mahallesi’nde üretim yapan Prizma Yapısal Teknolojileri fabrikasında çalışan işçilere, köle muamelesi yapılıyor.

20-30 civarında işçinin çalıştığı fabrikada, tüm ağır işler bu az sayıda işçiye yaptırılıyor. Çelik köprü inşaatlarına, kulelerine üretim yapan fabrika, ürettiği tüm bu çelik pikleri Suudi Arabistan’a ihraç ediyor.

Fabrikada ağır çalışma koşulları ve düşük ücretle çalışan işçiler, hiçbir hak talebinde de bulunamıyor. Hak talep eden işçi, tartaklanıyor, tehdit ediliyor, işten atılıyor. Suriyeli, Afganistanlı, Türkmenistanlı işçilerin de çalıştığı fabrikadaki bu koşullara dayanamayarak iş bırakan ve işten atılan işçiler, çalışma koşullarını Evrensel'den Haşim Demir'e anlattı.

‘KAPIYI ÜZERİMİZE KAPATIP GİDİYORLARDI’

Mert Türkmen 5 gün fabrikada çalıştığını belirtiyor. “Ama 5 günde 5 yıl kadar yaşlandım” diyor. Günde 14-15 saat çalıştırıldıklarını anlatan Türkmen şöyle devam ediyor: “Sabah 7 gibi işe başlıyorduk, akşam saat 19’a kadar aralıksız çalışıyorduk. Yemek paydosu bile yok. Yemek kabına yemek koyan işçi bulduğu boş yere çömelip yemek yiyordu. Zorunlu mesai deyip bizi gece 21.30’a kadar çalıştırıp sonra da üzerimize fabrikayı kapatıp gidiyorlardı.” Fabrikada kaldıklarını belirten Türkmen, “Yastık yok, pike yok, duş yok, terlik yok, yalın ayak fabrikanın kiri pası içinde çalışıyorduk. Kirden batmış yatak bile denilmeyecek bez parçaları ve sünger artıkları üzerinde yatıyorduk. Hava bile almamıza izin vermiyorlardı” diyor.

Fabrikada Suriyeli, Afganistanlı ve Türkmenistanlı işçilerin de çalıştığını anlatan Türkmen şunları söylüyor: “Onlara ağza alınmayacak küfürler ediliyordu, tartaklanıyorlardı. Oturma ve çalışma izinleri sorunlu oldukları için ses bile çıkarmıyor, her şeye boyun eğiyorlardı. Bir iki ay 15 gün, 20 gün bunları çalıştırıp ücretlerini vermiyorlardı. Buna son vermek için bir grup arkadaşla birlikte iş bıraktık. Bizi tehditle fabrikaya kilit-lediler. Bir arkadaşımızın polisi aramasıyla ancak kurtulabildik. Asayiş şubeden gelen polisler bile ‘Bula bula burayı mı buldunuz? Burası batakhane. Daha önce burada kumar, tombala oynatılıyor, fuhuş yaptırılıyordu. Şikayet bile etmeden buradan gidin, zaten biz bir şey yapamayız’ diyerek durumu açıkladılar. Bu insanlık değil. Afganistanlı arkadaşlarımızın gideceği bir yer yok. Paraları da yok. Öfkem buna. Buna karşı iş bırakarak direnişe geçtik. Ama başaramadık. Biz işçiler örgütlenmez bu kahrolası düzene, para babalarına karşı baş kaldırmazsak bu koşullar yaygınlaşacak.”

‘LANET OLSUN BU ZENGİNLERE’

25 gün fabrikada çalıştığını belirten Mehmet Yakut Acar da “Ne sigortamız var, ne de ücret bordrolarımız belli. Fabrikada yasal olan hiçbir şey yok” diyor. 25 günün ücretini istediği zaman tehdit edildiğini ifade eden Acar şunları söyledi: “Fabrika üzerimize kilitlendi. Kafamıza tabanca dayamaya çalıştılar. Sesimizi çıkarmamızı isteyip para almadan fabrikayı terk etmemizi söylediler bize. Biz ücretlerimizin ödenmesinde ısrar ettik. İşten atıldık. 10-15 işçi kaldı zaten içeride. O işçi arkadaşlarımızın çoğu Afganistanlı ve Suriyeli. Gidecek yerleri yok. Bile bile hapishane hayatına razı oluyorlar. Savaş koşulları onları buraya getirmiş. Gencecik bu insanlar 20 yaşına, 30 yaşına gelmeden yaşlanıyor, hastalanıyorlar.”

Yetkililerin fabrikada bir denetim yapmadığını söyleyen Acar, “SGK bir gün bile denetime gelmiyor. Hiçbir işçinin sigortası yok. Ağır bir iş, ölüm riski bile var. İşçi sağlığı diye bir şey yok. Lanet olsun bu dünyaya, lanet olsun bu zenginlere” dedi.

PATRON TRİLYONLAR, İŞÇİ 800 LİRA ALIYOR

Ubeydullah Kurt: Yurt dışında çalıştığım için tecrübem vardı. O tecrübeme dayanarak ücretimi ve yasal haklarımı aldım. Tüm paramı alıp öyle çıktım. Ama bu, bu fabrikada olan vahşi uygulamaların üstünü örtmüyor. Yanımda çalışan Afganistanlı ve Suriyeli işçilere silah gösterdiler, tartakladılar. SGK yok, yol parası yok, sosyal hak yok, karın tokluğuna 14-15 saat çalışıyorduk burada. Ben polisi arayıp çağırmasaydım içeride hapsolacaktık. Ölsek bile kimsenin ruhu duymayacaktı. Fabrika sürekli ihracattan trilyonlar kazanıyor, ama bizim arkadaşlarımız 800 liraya, 1000 liraya çalıştırılıyorlar. Bu adalet mi? Bu nasıl bir vicdan? Boynuna zincir vurulmuş kölelere bile bunu yapmıyorlar. İstanbul’un göbeğinde bunu bize yaptılar.

‘SİZİ TALİBAN’A TESLİM EDERİZ, RAHAT DURUN’

Şükrü Emir (Afganistanlı İşçi): Taliban’ın ve Afganistan hükümetinin yüzünden buralara geldik. Hep köle olarak görüldük. Bir kimlik bile verilmedi bize. Ne oturma ne de çalışma izni verdiler. Çalıştığımız her yerde horlandık, insan yerine konulmadık. Bu fabrikada yaşadığımız hapishaneden daha kötü. Kafamıza silah dayadılar, tokatladılar, paralarımız verilmedi. Savaş olmasa, işimiz olsa buraya niye gelelim? Tek istediğimiz insan yerine konulalım, bize de vatandaşlık verilsin istiyoruz. 3 aydır burada çalışıyorum tek bir lira verilmedi. Kurtlu ekmek yedik. Bozuk çorba içirdiler bize. Midemiz bozuldu, sağlığımız bozuldu.

Ahmet Ahmedi (Afganistanlı İşçi): Aylardır bizi 800 liraya çalıştırdılar. Tek kuruş vermediler. Paramızı istedik diye bize silah çekildi, buradan bizi kovdular. Ne bir yere gidecek paramız, ne de kalacak bir yerimiz var. Onun için bunlara katlandık. Türkiye’ye gelmemizin tek sebebi Taliban kuvvetleri ile hükümet güçleri arasında devam eden çatışmadır. Mezhep çatışmasıdır, ölümdür, kandır. Bunlar olmasaydı biz ölsek bile gelmezdik buraya. Burada insanlara, işçilere çok kötü muamele ediliyor. Tek bir işçinin sigortası yok. Bu suçtur ama soran yok. Biz 3 aylık paramızı istedik neredeyse canımızdan olacaktık.

Necubullah Nazarzade (Afganistanlı İşçi): Ben de 3 aylık ücretimi istedim diye ‘Bana bak seni Taliban’a teslim ederiz o zaman canından da olursun’ dediler. Bize 1300 lira alacaksınız dediler sonra 800 lira vereceğiz dediler. Toplam 2 bin 400 lira alacağımız var. Ama bunun bir lirasını dahi vermediler. İşçileri 15-20 gün çalıştırıp ürünleri üretiyor, siparişleri karşılı-yorlar. Ama bize gelince tabanca gösteriyorlar. Yediğimiz yemekleri sokak köpeğine versen yemez ama biz mecburen yedik. Gidecek kalacak yerin olmazsa yapabileceğin bir şey yok. Hani insan hakları, hani demokrasi?

Gulağa Mehmedi (Afganistanlı İşçi): Fabrika içinde yatacak yer var, yemek var diye kabul edip çalıştık. Sonra gördük ki burası fabrika değilmiş hapishaneymiş. Dayak var, küfür var, hakaret var. Tek olmayan hak, hukuk, eşitlik ve hürriyettir. Afganistan’da hürriyetimiz yoktur diye, işimiz yok diye, savaşta ölmeyelim diye buraya geldik gelmez olaydık. Paramızı gasbettiler. Hastalandık doktora gidemedik. Banyo yapamadık. Bayat ekmekleri yedirdiler bize. Biz gece gündüz çalıyorduk mal üretiyorduk, bu mallar Suudi Arabistan’a gidiyordu, dolarlar geliyordu. Biz tek kuruş Türk parası alamadık. Nereye kime şikayet edeceğimizi bile bilmiyoruz. Beyaz bir rakamlı kart verdiler o bizim çalıştığımızı gösteriyormuş. Halbuki yalan. Sigortamız yapılmamış.

‘MUHASEBECİ BİLE GARDİYAN GİBİ’

Nimetullah Şemsi (Suriyeli İşçi): Savaştan, açlıktan, kıtlıktan ailemle kaçıp geldim buraya. Gelmez olaydık. Mendil satan 13 yaşındaki kız kardeşime tacizde bulunuldu. Kaçırmak istediler. Kendileriyle yatma karşılığında tüm mendilleri alacaklarını söyleyen zenginler oldu. Bu nasıl bir insanlıktır, bu nasıl bir Müslümanlıktır. 6 aydır burada çalışıyorum, şimdiye kadar aldığım sadece 300 lira bir para. En az 5-6 bin lira alacağım var. Kime gideyim, kime şikayet edeyim. Çünkü oturma iznim yok, çalışma iznim yok. Polisle başımız belada. Her yerde itilip kalkılıyoruz. Burada da bize silah gösterildi, kovulduk tek kuruş alamadık.

Muhammet Beşar Azatzade (Suriyeli İşçi): Bu fabrika hapishaneye benziyor. Şehrin göbeğinde çalışıyoruz, hiçbirimi-zin sigortası yok. Soran yok, denetleyen yok. Fabrikanın muhasebecisi bile gardiyan gibi. Şimdiye kadar 800 liradan bile olsa 6 bin 400 lira bana para vermeleri lazım. Hiçbir hak iddia edemiyorsun. Niye? Çünkü resmi bir kaydın yok fabrikada. Bir maaş bordrosu yok. Sigorta kartı yok. İşe giriş tarihi yok. Resmi bir belge yok. Bize ‘Sen burada çalışmıyorsun, hani belgen’ deseler kanıtlayacak bir şeyimiz yok. Mezhep, din çatışması yüzünden bunlar başımıza geliyor.

Kaynak: Birgun.net