Ferhat Kaya

John Ball’un “In the Heat of the Night (Gecenin Sıcağında)” kitabından esinlenen ve Norman Jewison’un yine aynı isimle sinemaya uyarladığı filmin mesajı ilginç bir diyalogda gizlidir. Plantasyon sahibi Mr. Endicott ve siyahi dedektif Virgil Tibbs arasında orkideler ve eğreltiotları bahsinin açıldığı bu diyalog bir serada geçer. Dönemin ırkçı bakış açısını diyalogda açıkça gözler önüne seren film Ray Charles’in seslendirdiği “In the heat of the night” şarkısı ile çok ayrı bir boyuta ulaşır. Bu yazıda sizlere tanıtacağım kitap yukarda bahsettiğim filmde plantasyon sahibi Endicott’u bir beyaz olarak siyahi Virgil’e karşı üstün kılan “ırkçılığın” bilimsel tarihi hakkında. Tamamen bir kurgudan, uydurmadan ibaret olduğunu bütün güncel kanıtları ile bizlere sunan, bilimsel gerçeklerin taraflı kaygılar ile değiştirilmesine karşı, Virgil’in siyah eli ile Endicott’un beyaz suratına attığı tokadın sesidir bu kitap.



Tarihin seyri içerisinde “ırk” politik kurgusunun bireysel ve toplumsal düzeylerde aşağılayıcı, korkunç uygulamalarda araç olarak kullanılmasına sadece politikacıların ya da din adamlarının değil, en çok bilim insanlarının ikiyüzlülüğünün damga vurduğuna şahit oluyoruz. Ancak yine bilim insanları tarafından düzeltilen bu yanlışın sorumluluğunu yüklenen bu kitap Türkçe en güncel ve kapsamlı kaynak olma ayrıcalığı ile raflarda yerni çoktan aldı. Barış Özener (Doç. Dr., İstanbul Ünv. Antropoloji Bölümü), antropolojinin farklı alanları kucaklayan bütünleşik yapısından ziyade kendi uzmanlık alanı olan fiziki/biyolojik antropolojinin sınırlarını çoğunlukla aşmadan bizlere kolay ve sürükleyici bir okuma sunuyor.

Irk ve ırkçılığın tarihi
Yazar, ilk bölümde ırk kategorisinin ve buna bağlı olarak insanların sınıflandırılmasının özellikle Batı’daki doğuşu, gelişmesi ve bu bağlamda farklı bilimsel metodların kullanılmasının metodolojik tarihini özet olarak veriyor. Irk kategorisi 1800’lü yıllardan beri tartışıla gelen bir konu. Fransız Paul Topinard ve Amerikalı William Ripley’in yaklaşımları hayli ilginç, Ripley 1899 yılında ırk tanımını Topinard’a atıf yapar ve şu şekilde tanıtır: “ırk günümüzde soyut bir kavramdır, çeşitlilik ile devam eden bir süreksizliktir. Irk, ortaya çıkan gerçek bir karakterin gözlemlenmesi ancak diğer bireylerden ayırd edilmesi mümkün olmayan durumudur. Tek bir ırkın bütün karakterlerini yansıtan ırksal bir tip bulmak mümkün değildir”.

Yazarın özellikle kitapta değindiği Amerikan antropolojisinin ünlü figürlerinden olan Harvard Üniversitesi’nden Carleton Coon ve Earnest Hooton iki farklı ekol. İkisi arasındaki en önemli fark Coon’un çalışmalarında Darwin’in izlerinin görülmeyişine karşın Hooton biyolojik antropolojiyi daha çok biyolojinin modern çalışma alanına doğru çekmesidir. Hooton öğrencilerinden olan Sherwood Washburn hocasının bakış açısını daha da geliştirerek ileri götürür ve yeni fiziki antropolojinin manifestosunu 1951 yılında Cold Spring Harbor kongresinde ilan eder. Bu manifesto eski tip kaba ve ırkçı antropometri merkezli çalışmaların yerine biyolojide gerçekleşen genetik devrimlerin ve buna bağlı üretilen evrim mekanzimalarının antropolojiye taşınması ile araştırmacının bireysel tutumundan kaynaklı spekülasyonu minimize eden yeni metodları ve interdisipliner yakşalımı önerir.

Özener bu bölümde monojenistler ve polijenistler arasındaki tartışmaları, özellikle Stephen Jay Gould’un İnsanın Yanlış Ölçümü eserinde değindiği karşı tezlerine de yer vererek farklı anlayışların ve metodların savaşını sunmaktadır. Aslında ünlü antropoloji tarihçisi George W. Stocking, “Observers Observed: Essays on Ethnographic Fieldwork” adlı editoryal eserinde ilginç bir tartışmaya değinir. Daha çok antropologların antropoloji tarihi yazımına olan yaklaşımlarını mercek altına alan Stocking’e göre antropologlar çok “bugüncü” tarihçiler ise çok “geçmişçi” takıntılara sahiptir. Ancak Özener, bu bölümde bir antropoloji tarihçisi olarak kuramsal altyapıyı oluştururken geçmişi anlatıyor ve takip eden bölümlerde güncele değinerek bugün ve geçmiş arasında epistemolojik bir akrabalık kuruyor.

Biyolojik çeşitliliğin sebepleri
İkinci bölüm temel bir araştırma sorusu ile başlıyor; “Günümüz insanları arasındaki biyolojik çeşitliliğin nedenleri nelerdir?”. Bu soru ile yazar okuyucuyu ilk olarak Darwin-öncesi kalıtım ve evrimin gelişimine değiniyor, ardından da Darwin ve Mendel kalıtım kanunları ile gelişen modern evrim kuramının tarihi serüvenine çıkarıyor. Modern insanın Afrika’dan çıkarak dünyanın farklı coğrafyalarına olan biyocoğrafik geçişini, farklı türler arasındaki genetik ilişkileri ve çeşitliliği oluşturan potansiyel sürücü etmenler bağlamında değerlendiriyor. Özener, farklı coğrafik koşullarda yaşayan insanların bu bölgelerin özel çevresel koşullarına karşı kendi gen havuzlarındaki evrimsel adaptasyonlarını ve nedenlerini açıklamaktadır. Son bölüm ise bu genetik ve fiziksel çeşitliliğin bazı hastalıklara karşı direnç geliştirmekteki avantaj kazandırdığını ve aslında biyolojik çeşitliliğin insanın sağlıklı yaşamı için ne kadar önemli olduğunun da altını çiziyor.

Antropolojinin tarihi “insan çeşitliliğinin-birliğinin sistemik çalışması” olarak düşünülürse Amerikan antropolojisinin kurucusu Franz Boas’ın bizlere kazandırdığı antropolojinin dört disiplinin buluşması ile insanın biyolojik ve kültürel çeşitliliğinin bir bütün olarak anlaşılması önem kazanıyor. Bunun bir nedeni antropoloji tarihinde ırkçılığın salt biyolojik belirlenimciliğe dayalı olmaması aynı zamanda “ırkın” sosyal ve politik bir yapı ve kurgu olarak yeniden ve yeniden üretilmesidir. Bu kitabı okuduktan sonra yeryüzüne ve insanlara karşı bakış açınızı değiştirecek antropoloji gözlüğünü fark etmeden takmış olacaksınız ve insanı biyolojik-kültürel çeşitliliği içinde eşit bireyler olarak görmenin rahatlığını yaşayacaksınız. İyi okumalar.

Kaynak: Birgun.net