ERK ACARER [email protected] @eacarer

1994 yılında, 21 yaşındayken gözaltına alınıp ‘PKK adına orman yakma’ ve ‘bölücü faaliyette bulunma gerekçesiyle çıkarıldığı mahkemede tutuklanan İlhan Çomak 22 yıldır adaleti arıyor. İktidarlar değişiyor, mahkemeler kapanıp açılıyor, davasındaki savcılar yenileniyor. Ancak Çomak özgürlüğüne kavuşamıyor. İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğrencisiyken, gözaltına alınan ve 16 günlük ağır işkence altında ifadesi alınan Çomak, polis tutanaklarını ve tanık beyanlarını reddediyor. 28 Eylül’de saat 10: 00’da görülecek ‘karar’ duruşması öncesinde bir mektup gönderen şair İlhan Çomak, ‘dışarı çıkmak çok düşündüğüm ama olacağına inandığımı bir durum değil. Ancak çıkarsam ilk olarak yapmayı istediğim şeyleri listeledim’ diyor.

‘Yakınlarımın mezarlarına giderdim’
Çomak, yapmayı isteği şeyleri şöyle sıralıyor: “Kardeşim Sami’nin, ninem Kudret ve amcam Cafer’in, dayımın oğlu Zamani’nin mezarlarını ziyaret etmek isterim. Dahası ilk işim bu olacak. Mümkünse yalnız olmalıyım. Doyasıya ve engelsiz ağlamalıyım.”

‘Eski fotoğraflara bakarak Ahmet Kaya dinlemek isterdim’
Cezaevindeyken kardeşini yitiren Çomak, ‘onu tekrar hissedebilmek için’ yapmak istediklerini de sıralıyor:

“Tıpkı kardeşim Sami’yle yaptığımız gibi, o yanımdaymış gibi, şarkılara eşlik ettiğinde o kötü sesine yeniden müdahale ederek ‘sus’ der gibi, evde bir odaya sığınarak Ahmet Kaya’nın ‘Başkaldırıyorum’ kasetini, fotoğraflara baka baka dinlemek istiyorum. Sami’nin ve ilk gençliğimizin fotoğrafları… Onun benden sonra çektiği ama hâlâ bakmaya cesaret edemediklerim… Yalnız olmalıyım elbette. Gözyaşlarımı çoğalta çoğalta Sami’ye ulaşmam için çok gerekli bu.”

‘Martılara simit atardım’
Çomak’ın mektubu, geçmişin özlemiyle devam ediyor:
“Dışarıdaki ömrümün yarısından çoğunu geçirdiğim, çocukluktan gençliğe, gençlikten hayata geçiş yaptığım dönemlere tanık olan Bingöl’deki evimize gitmek isterim. Şimdi tanımadığım başka insanlar oturuyor. Olsun. En azından izin alıp arka bahçeye gider, çocukken bana çok geniş bir alanmış hissi veren o sınırları şimdi nasıl algıladığımı ölçerdim. Bir de elbette elma ve armut ağacının harika meyvelerini tadardım. Başka hiçbir yerde bulamadığım o tadı yeniden bulmak umuduyla. Ağlamadan, gülerek…”

Çomak, mektubunu dışarıya çıkmanın bir hayal, olması imkânsız bir düş gibi olduğunu söylese de ‘Yine de neden olmasın’ diye düşünmeden yapamıyorum diyerek sürdürüyor:

“Boğaz’ı bir vapur veya tekneyle geçmek çok güzel olurdu, İstanbul’da. Bunu ister ve düşünürüm pek çok kez. Martılar yine arsızca dolaşmalı. Eskisi gibi çocukluk yapıp izmarit atmazdım, simit diye. Gerçekten simit atardım. Galata’da balık ekmek ve bira… Eskisi gibi niye olmasın ki…”

Kaynak: Birgun.net