12 Eylül darbesinin ardından askerin ve devamındaki siyasi iktidarların yol vermesi, alan açmasıyla mevki kazanan Cemaat’in tertiplediği söylenen darbe girişiminin ardından, yine 12 Eylül darbesiyle yürürlüğe konulan Olağanüstü Hal işletildi. Herkes darbeye karşı olduğunu söylese de darbe uygulamaları ve hukukunun içinde yaşıyoruz.

Şimdi devlete ‘sızdığı’ iddia edilen ama daha birkaç yıl öncesine kadar başta iktidar partisi olmak üzere birçok siyasi veya toplumsal çevre tarafından yere göğe konulamayan Cemaat’in darbenin başını çektiği söylense de belli ki Kemalist subayların da bir noktaya kadar desteğini almış, hatta kotarılsaydı belki ordunun tümünün desteğini alacaktı. Zaten ordunun desteğini alamadığı için, ardından da polis destekli kalabalığın sokağa dökülmesi ve belki bizim şimdi bilmediğimiz sebeplerle darbecilerden kurtulduk.

Sanki bugünkü siyasi iktidar ve destekçisi grupların olduğu gibi Cemaat de, devletin NATO’nun emriyle inşa ettiği yemyeşil İslami kuşağın ürünleri değilmiş gibi demokrasi kutlanıyor şimdi. Sanki her şey ‘normale’ dönmüş gibi, Olağanüstü Hal’de değilmişiz, on binlerce gözaltı ve tutuklama yokmuş, resmi ajanstan işkence görüntüleri yayınlanmıyormuş, köprüde erler canlı yayında linç edilmemiş gibi…

Askeri darbe girişiminin ardından sivil darbeye yakalanmamışız gibi.

Af Örgütü önceki gün gözaltına alınanlarla ilgili bir rapor yayımladı, iki gün boyunca su ve yiyecek verilmeden stres pozisyonunda bekletildiklerini, işkence gördüklerini yazdı. İnkâr eden AKP’liler oldu ancak hem ülke tarihine hem de ’nın yayınlarına bakılırsa işkence yapıldığı ortada.

Tutuklananlardan bir askerin de ‘intihar ettiği’ açıklandı. Hapishane şartlarını düşünürsek intihar çok zor, bu açıkça şüpheli ölüm.

Savunma olarak, “Onlar da yapacaklardı” deniyor. Evet, şüphem yok yapacaklardı. Memleket tarihi işkenceci polis ve askerle dolu, daha önce milyonlarca kez yaptılar, şimdi de yapacaklardı. İntikamcı savunmaları saymıyorum bile.

Hiçbir şey, işkencenin mazur görülmesini, savunulmasını ‘ak’lamaz; kime yapılırsa yapılsın, işkence insanlık suçudur. Nokta.

Zaten işkence halen, kanunen de yasak. Ancak sivil darbenin sonucu, Anayasanın 120. maddesine dayanarak, üç ay süreyle, tüm ülke genelinde ilan edilen OHAL’de, neredeyse geri kalan her şey serbest.

Anayasanın aşağıdaki 15/2. maddesi dışında, siyasal iktidarı sınırlayacak hiçbir hukuki düzenleme yok:

“Savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”

Eh, bunun da uygulanmadığı açık.

Gözaltı süresi şimdiden 30 güne çıktı, daha da uzatılabilir. Savunma hakkı, avukat-müvekkil görüşmesi ve hapistekilerin temel hakları da ilk kısıtlanan haklardan oldu.

Başta memurlar olmak üzere seyahat hakkı kısıtlandı, bu kısıtlama genele yayılabilir; sadece ülkeden değil mahallemizden, kentimizden çıkmamız da yasaklanabilir.

Bir valinin kararıyla, tüm kentte sokağa çıkma yasağı konulabilir ya da bazı mahallelerle toplanmak, sokağa çıkmak, araçla seyahat etmek yasaklanabilir. Kişinin üstü, evi, aracı sorgusuz sualsiz aranabilir.

Basılı yayın toplatma yetkisi ise Leman dergisiyle ilk günden kullanıldı bile. Duvara afiş asılması dahi yasaklanabilir. Bar, meyhane gibi içki içilen ‘eğlence yerleri’ olağanüstü hal süresince kapatılabilir.

OHAL kanununun bir maddesi şöyle: “Söz, yazı, resim, film, plak, ses ve görüntü bantlarını ve sesle yapılan her türlü yayımı denetlemek, gerektiğinde kayıtlamak veya yasaklamak.”

Yani konuşmak yasaklanabilir, internetin tamamen kapatılması denenebilir.

İktidarın tüm bu tasarruflarına hukuki itiraz yolu da kapalı. Yürütmeyi durdurma kararı da dâhil.

O yüzden, Pazar günkü mitingi salt bir CHP mitingi olarak düşünmektense, kürsüden çok kitleye bakarak cumhuriyet ve laiklik talebinde bulunan ‘diğer yüzde 50’nin’ ilk kez meydana çıkması olarak değerlendirdiğimizde, sivil darbeye karşı elimizde sadece bunun kaldığını görebiliyoruz.

Aksi halde iktidarın cemaatle ‘kahramanca savaşını’ izlerken tekbir getiren kitleleri demokrasi şöleni diye alkışlarsak, OHAL şartlarındaki bu uygulamalar normalleştirilir. Olağanüstü hal, olağan halimiz olur.

Kaynak: Birgun.net