Bugün 11 Eylül. Sıradan bir gün değil. Dünya politikasını etkileyen iki büyük trajedinin yıldönümü. Farklı yıllarda bir Güney Amerika ülkesi olan Şili ile ABD’nin New York kentinde gerçekleşen trajedilerin yani.

İlki, yani Şili’de yaşanılanı hem tüm bölgeyi etkileyen sonuçları hem de Şili halkına yaşattıkları açısından hafızalardan silinmiş değil. Şili’nin seçimle iktidara gelmiş Marksist Devlet Başkanı Salvador Allende 11 Eylül 1973’te ABD tarafından tezgâhlandığını tüm dünyanın bildiği bir darbeyle öldürülmüş, yönetimi de devrilmişti.

Allende sadece ülkesinde değil dünyada seçimle işbaşına gelen ilk Marksist liderdi. Şili’deki sol partilerin bir araya gelerek oluşturdukları Halk Birliği’nin (Unidad Popular) başkan adayı olarak 1970’te seçimi kazanarak Devlet Başkanı olduğunda halkın “Yoksulların Babası” sıfatını haklı çıkaran uygulamalara girişti. Halkının Yoksulların Babası dediği Allande’ye, dönemin ABD Başkanı Richard Nixon “Onun bunun çocuğu” diyordu. Duyduğu nefreti hiç saklamamıştı ABD emperyalizminin başı. ABD’nin Allande’yi devirmek için ne dolaplar çevirdiğini, ne kadar para harcadığını ABD Ulusal Konseyi’nin yıllar sonra açıklanan kayıtlarından öğrendik tüm ayrıntısıyla.

Karalama kampanyası

Allende elbette düşmandı ABD’nin gözünde. Oysa ABD için doğrudan bir tehlike ya da tehdit değildi. Ama Marksist Allande’nin millileştirme politikası, toprak reformu, gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik uygulamaları ülkede faaliyet gösteren ABD şirketleri ITT ile Anaconda Copper şirketlerini zor durumda bırakmıştı. ABD’nin buna izin vermesi beklenmezdi haliyle. İkinci bir neden de Küba gibi bir sosyalist ülkeyle boğuşmaktayken bir de Şili’de benzerine katlanamayacak oluşuydu.

ABD’nin ilk işi Şili’ye verdiği tüm kredileri kesmek oldu. Yıllar sonra 7 milyon doları bulduğunu öğrendiğimiz bir harcamayla “karalama kampanyası” başlattı Allende için. ABD ile Şili sermayesinin kısıtlamaları sonucu temel gıda maddelerine ulaşılamayınca Şili halkı ellerinde tencerelerle sokaklara söküldü. ABD nihayet içinde her zaman kendisine sadık “dostları” bulunan Şili ordusunu devreye soktu. Ama bundan önce, Allende’nin bilerek ya da bilmeyerek kendisine genelkurmay başkanı olarak Augusto Pinochet adlı generali ataması da bir dönüm noktası olarak anımsanmalı.

Faşistlere karşı savaştı

Memleketin muhafazakârları da tabii ki Allende’nin düşmanıdır. Ülkenin uğursuz Hıristiyan Demokratları orduya, Allende’yi devirsin diye çağrı bile yapmıştır. Paramiliter sağcı çeteler solcuları, aydınları katleder. Nihayet 11 Eylül 1973’te, üç yıllık başkanlığına son vermek için La Moneda başkanlık sarayına faşist Pinochet’nin hava kuvvetlerine mensup uçakları bomba yağdırır. Allende, kendisine bağlı olan sadık dostlarına saraydan ayrılmalarını kendisinin ise vuruşa vuruşa savaşacağını söyler. Dediğini de yapar. Elde silah, faşistlere karşı savaşırken yaşamını yitirir.

Pinochet’nin yıllar süren iktidarı sonucu kırk bine yakın Şilili hayatını kaybeder. Bunlardan en akılda kalıcı olanı barış şarkılarının büyük sesi Victor Jara’dır tabii. Akıllarda kalan bir başka ses de Allende’ye aittir tabii. Başkanlık sarayı kuşatıldığında radyodan halkına seslenen Allende, şunları söyler:

‘Hep sizinle olacağım’

“Uçaklar üstümüzden uçuyor. Bizi öldürebilirler. Ama bilsinler ki biz buradayız ve bu ülkede, sorumluluklarına sonuna kadar sahip çıkan insanlar var. Ben bu sorumluluğu özgür ve demokratik seçimle işbaşına gelen bir cumhurbaşkanının bilinciyle üstlendim. Büyük tarih, baskı ve cinayetle yazılmaz. Bizi öldürebilirler. Ama yarınlar halkın ve emekçilerin olacaktır. Bu vatanı vatan yapan ilkeleri savunmanın bedelini, hayatımla ödüyorum. Size son kez hitap ediyorum. Uçaklar Magallanes radyosunun vericilerini bombaladı. Bu tarihsel geçiş anında, halkıma sadakatimi hayatımla ödeyeceğim. Ama yüz binlerce Şilili’nin bilincine düşen tohum ergeç yeşerecek. Onların silahları ve güçleri var. Ama toplumsal ilerleyişi şiddet ve cinayetle durduramazlar. Bu ülkenin geleceğini kuracak gençlere sesleniyorum: Şili’de faşizmin geçmişi uzun. Tüm terörist suikastlar, havaya uçurulan köprüler, yıkılan demiryolları, patlatılan petrol kuyuları onların eseriydi. Hepsi satın alınmıştı. Tarih önünde yargılanacaklar.

Az sonra sesimi artık duymayacaksınız. Ama hep sizinle olacağım. Beni vatana sadık bir onurlu insan olarak hatırlayın.

Yaşasın Şili! Yaşasın halk! Yaşasın emekçiler!”

ABD’nin 11 Eylül’ü

Şili halkına kanlı bir 11 Eylül yaşatan ABD’nin de bir 11 Eylül’ü oldu yıllar sonra. 11 Eylül 2001 sabahı Amerika Birleşik Devletleri (ABD), dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un “Uygarlığımız saldırı altında” sözleriyle tanımladığı korkunç bir saldırının hedefi oldu. Sayıları 19 olarak açıklanan bir grup radikal İslamcı; Boston, Newark ve Washington’dan kalkıp San Francisco ve Los Angeles’a giden dört yolcu uçağını kaçırarak New York’taki İkiz Kuleler’e ve Virginia’daki ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’a çarptı. İkiz Kuleler’de 3 binden fazla, Pentagon’da 125 kişi ve uçaklardaki 246 kişi hayatını kaybetti.

Saldırının faillerinin kim olduğu, eylemin kimler tarafından planlandığı bugün bile sır. Yanıtını bulamamış bir dolu soru var saldırıya ilişkin. Ama en azından bunun bir “devlet parmağı” olmadan gerçekleştirilmesinin olanaksızlığı konusunda yaygın bir kanı var. Bunların doğruluğunu yanlışlığını bilmenin olanağı yok. Ama gerçekten bir İslamcı eylemi ise bunu ABD’nin 11 Eylül’e kadar özellikle İslam coğrafyasındaki şiddet politikasının bir sonucu olarak değerlendirmek yanlış olmaz.

Fırsat gibi kullanıldı

Soruların yanıtı bir yana, ABD bu saldırıyı, dış politikasını açık bir askerileştirme fırsatı saydı. Olayla ilgisinin olmadığı artık kesinlik kazanmış olan Irak bu saldırıdan sorumlu tutularak işgal edldi. Bugün hâlâ çözülemeyen sorunlarla boğuşan Irak’ta ABD işgali sonucu 2 milyona yakın insan hayatını kaybetti. ABD başta Ebu Greyb cezaevi başta olmak üzere insan hakları ihlallerini süreklileştirdi. Guantanamo’da yargı önüne çıkarılmadan yüzlerce kişiyi “terörle bağlantılı” olduğu gerekçesiyle yıllarca “göz altında” tuttu. İşkence sistemli bir uygulamaya dönüştürüldü.

ABD’nin saldırganlığı, İslamcı radikalizmi de geliştiren bir etki yarattı. Din kaynaklı şiddet dünyanın her yerinde masum insanların canını aldı, almaya da devam ediyor.

İşte bugün bu iki büyük olayın yıldönümü. Her 11 Eylül’de yüreğimiz hem Allende için hem İkiz Kuleler’e yapılan saldırıda ölenler ile ABD’nin intikam saldırılarında yok olanlar için sızlamaya devam ediyor.

Her iki 11 Eylül’ünde, ilkinin doğrudan, ikincisinin dolaylı sorumlusu ABD’dir kuşkusuz. Takvimin en uğursuz yaprakları Eylül ayındadır. 11 Eylül de,

12 Eylül de…

Kaynak: Birgun.net