Şöyle genel olarak bakıyorum da “fena olmadı” diyorum:

-Bir anda nereden nereye geldik?

Bizim reisi diktatör olmakla suçluyorlardı. Ama tam tersi bir konuma yükseldi. Artık O’nun için rahatlıkla şöyle denilebiliyor:

-Demokrasi kahramanı!

Bundan iyisi Şam’da kayısı dememek mümkün mü?

Dinci bir cemaati salata olacak ahtapot gibi içini dışına çıkarmış haldeyiz. Bu dincilere karşı zafer elde ettiğimiz için, aynı zaman da laiklik bayrağını da kapmış durumdayız. Kökten milliyetçiler, katı ulusalcılar bizim gerimizde kaldılar. Evvelallah Laik’iz!..

Hem devlet hem de sokaklar bizim. Demokrasi Nöbetlerini de iyi bulduk, şahane götürüyoruz. Gerçi biraz tuhaf bir yanı da yok değil. Meydanlara mesai bitiminde çıkıyoruz. Darbe tehlikesine karşı böyle yapıyoruz. Bu şekilde çalışma saatleri içinde darbe yapılması mümkün değilmiş gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Ama olacak artık o kadar!

Kimsenin bunu düşünecek hali yok. Zaten düşünse bile söyleyecek durumda olamaz. OHAL niye var ki?

Muhalefet partilerinin liderlerini de çevremize topladık. Bizden baskın yemiş gazete bile “İşte özlediğimiz tablo” diye manşet attı. Farkına varamadılar, “bölücü” diye damgaladığımız partiyi o birlik fotoğrafına dahil etmediğimizi. Artık ikna oldular: Biz bölücü-terörist diyorsak, o kurum ve kişi bölücü ve teröristtir!

Bu konuda son derece objektif bir ölçümüz var. Bizim kontrolümüzdeki medyada minik bir haber çıkartmamız yeterlidir.

Anında hakkında gözaltı kararı, tutuklama çıkartırız. Sonra? Sonrası Allah Kerim! Biz de bilmiyoruz.

Bir tek şeyden eminiz:

Darbeyi püskürttük!

Şimdi top bizde…

Bu darbecilerin vakti zamanında bizim can ciğerimiz olmasının halkımızın nazarında pek fazla önemi yok. Önemli olan şimdi ne yaptığımızdır. O zaman değildik, şimdi karşıyız. Bu duruşumuz yeterlidir.

Bazı küçük sorunlarımız da yok değil.

Devleti darmadağın ettik. Ama ne yapalım ki, ahtapot gibi sarmışlar her yanımızı. Kolay değil böylesi durumlarda ince eleyip sık dokumak. Toptan yıkıp geçmek en iyisidir.

Zaten bunun provasını Güneydoğuda yaptık. Çok da başarılı olduk. Bir terörist şüphesine karşılık bir mahalleyi yıktık geçtik. Ülke genelince fazlaca ses çıkmadı. Şimdi aynı yöntemi devlet içinde uyguluyoruz, yine sorun teşkil etmiyor. Alıştırdık. Bizden önce de bu yöntemler uygulanıyordu zaten. Eskiden yıkımlarıyla ünlü bir belediye başkanı bizim şimdi yaptığımızı o zaman teori haline getirmişti:

-Önce ateş ediyorum, sonra nişan alıyorum!

Zavallının ateş falan ettiği yoktu. Bu şahane cümleyi basit bina yıkımları için kullanıyordu. Biz bu tarihi cümlenin hakkını veriyoruz!

Kim ne derse desin “iyi oldu” diyorum:

-Elimize büyük bir fırsat geçti.

Ve biz bunu alabildiğine güzel bir şekilde kullanacağız.

Artık giderken durup inebileceğimiz bir taşıma aracı da yok. Herkes bizim arabada. Dönüp arkamdaki koltuklara bakıyorum, hepsi uslu uslu oturuyorlar. Maaşlarını ödeneklerini başarıyla alıyorlar.

Bu kadar kendi kendime konuştuğum yeter. Şimdi kameralar gelecek ve ben en yüksek perdeden diyeceğim ki:

-Bu birliğimizi-beraberliğimizi korumaya devam edelim!

İdil Biret efsanesi Datça’da
Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan 27. Ankara Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda juri üyesiydim. Birbirinden güzel 30 film izledik. Bunlardan biri de Eytan İpeker’in olağanüstü çalışması “İdil Biret: Bir Harika Çocuğun Portresi” adlı filmiydi.

İdil Biret’in zorlu hayatını en baştan günümüze bütün ayrıntılarıyla anlatıyor. Çok fazla belge, bilgi, arşiv kaydı vardı.

İdil Biret için saygı duruşu anlamına gelen bu film ne yazık ki yaygın olarak gösterilemiyor. Keşke bunun bir yolu bulunabilse. Benim yaptığım küçük bir girişim filmi İZTV’de gösterilebilmesi için yeterli olamadı.

İdil Biret’in klasik müzik yolculuğu dört yaşındayken Bach’ın prelüdlerini çalarak başlıyor. 1948’de onun için çıkartılan özel bir kanunla Paris Konservatuarına gidiyor. Sekiz yaşında Paris Radyosundan canlı yayınlanan ilk konserini veriyor. Onun hocalarından biri olan Wilhelm Kempff bütün ömrü boyunda İdil Biret için, “En değerli öğrencim” diye söz ediyor.

Belgeselde Biret’in evde gece yarıları sessiz piyano ile yaptığı eksersizleri izleyince onun nasıl bir yoldan geçtiğini daha iyi anlıyorsunuz.

Biret bu gece (30 Temmuz 2016) saat: 21.00’de Datça Anfi Tiyatroda görkemli bir konser verecek. Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi UKKSA için geldiği Datça’da tam bir şölen var. İdil Biret şu günlerde Datça’da yaşayanlar, tatil için bulunanlar açısından bir “ödül” değeri taşıyor.

İdil Biret gerçek anlamda yaşayan efsanedir!

Kaynak: Birgun.net