EVİN ÖZDEMİR

90 günlük yasak sonrası yaşadığım, sokaklarının her karışını ezbere bildiğim Cizre şimdi ne haldeydi, kafamda yüzlerce senaryo ve görüntü beliriyordu, ta ki Cizre’nin mahallelerine girinceye dek bu böyle sürdü. Cizre’nin içlerine girdiğimde kafamda belirmiş olan görüntünün ve senaryoların katbekat fazlası manzarayla karşılaştım. Komşularımın evleri yerinde yoktu, sokaklarda oyun oynayan çocuklar yoktu, kadınlar yoktu...

Bir hayalet şehirdi Cizre; her yerde bombalanmış, kurşunlanmış ve şu an harabeye dönen evler. Bombalamanın etkisiyle parçalara bölünmüş bebek beşiği, kafası kopartılmış oyuncak bebekler. Her adımımda bir yıkım görüyordum, her adımım acımı arttırıyordu. Bu şehre dair tüm umutları yakıp, yıkmışlardı. Sokaklarda yaşama dair bir şeyler arıyordum, saatlerce.

İçi gülüyordu
Ruhum yere çekilmiş, umudumu kaybettiğim bir anda yıkılmış bir evin enkazında bir şeyler arayan bir çocukla karşılaştım, yaklaştım ona, ısrarla bir şeyler arıyordu. Selam verdim, ismini ve ne aradığını sordum. ‘Agit ismim’ dedi gözleri halen bir şeyler arayarak. Annesini birkaç sene önce kaybetmişti, ondan geriye kalan bir kolye vardı. Evleri bombalanınca kaybetmiş kolyeyi. Belki bulurum umuduyla her gün enkaza gelip arıyor kolyeyi, acelesi vardı. Etrafta onlarca zırhlı araç devriye geziyordu ve kendisini bu enkazda görürlerse alırlar diye korkuyordu. Korkusunu yenmesi için olabildiğince hassas davranıyordum. Uzun bir süre konuştuk. Onunla şakalaşmaya başladık gözlerinin içi gülüyordu. Ona benden korkmamasını söyledim ve ailesini sordum. ‘Evimiz yıkıldı, hepimiz dedeme gittik ben babam ve kardeşlerim hepimiz bir odada kalıyoruz. Evimiz artık yok mahallemizde ki bütün evler yıkıldı’ dedi. Ona yasak boyunca ne yaptığını sordum, ‘Kardeşlerimle, kuzenlerimle birlikte bütün gün boyunca uzanıyorduk hiçbir şey yapamıyorduk kardeşim sürekli babama okula gidelim okula gidelim diyordu, okulunu arkadaşlarını çok özlüyordu kardeşim. Biz oyun oynayalım diyorduk hiçbirini istemiyordu. Oyun oynayacak yerimizde yoktu zaten, bazen evin arka odasındaydık hepimiz, bazen de 21 kişi bodrumda saklanmak zorunda kalıyorduk.’

Küçük yaşta büyüyorlar
Silahlar ve bombalar patlayınca neler yapıyorsunuz diye sordum. ‘Silah ve bombalar patlarken birbirimize sarılıyorduk, bodrumda olduğumuzda havasız ve karanlık oluyordu. Elektrik de olmuyordu. Bazen günlerce bekliyorduk olduğumuz yerde. Kardeşim ve kuzenlerim çığlık atıyordu ses geldiğinde, kulaklarımızı kapatıyorduk yine de sesler geliyordu. İlk günler çok korkuyorduk ama sonra artık alışmaya başladık. Çünkü her gün bitecek diye bekliyorduk. Babam dedem yarın yarın son diye sürekli söylüyorlardı. Ama. Sayıyorduk bir gün iki gün üç gün yirmi gün kırk gün bitmiyordu günler. Yemeğimiz suyumuz bitmişti. Elektriğimiz suyumuz yoktu hastalanıyorduk. İlaçlarımız yoktu. Her şey bitiyordu bu bomba sesleri ve yasak hiç bitmiyordu.’ Küçük Agit devam ettikçe, gözleri derinleşiyor ve sözleri ağır bir adamdan çıkarcasına öfkeli oluyordu. Küçük yaşta büyüyor burada çocuklar.
Yasakta en çok neyi özlediğini sordum. En çok annesini özlediğini söyledi. Her gün annesinin mezarına gidip çiçekler bırakıyordu. ‘Şimdi annem bana küsmüştür’ diyor küçük Agit devam ediyor: ‘90 gün boyunca neden gelmedi diye çok üzülmüştür. Ondan geriye kalan sadece kolyesi var. Babam bana vermişti. Annemi çok özledim o da beni özledi biliyorum ve gitmedim hâlâ mezarına. Gidersem kolyesini kaybettiğimi söyleyemem.’

Acılarını almak istedim
Çocuklar oyun oynamak yerine acıyı öğreniyordu daha bu yaşta…Zaman geçiyordu, bazen yanıma oturup konuşuyor, bazen de enkazda yine annesinden kalan kolyeyi arayıp konuşuyordu. Bir iki saat beraber vakit geçirdik. Karanlık çöküyordu artık. Tehlikeli oluyordu, yasak akşam 19.30’da tekrar başlayacaktı. Ayrılık vakti gelmişti. Gözlerinden ve başından öptüm Agit’in, sonra sarıldım. Öyle bir sarıldım ki onun tüm acılarını içime çekmek istedim. Biliyordum olmayacaktı, onun acıları onda kalacaktı yine ama ben onun acılarının ağır yükünü beraberimde götürüyordum artık…

Kaynak: Birgun.net