Didem Görkay

Hanife Altun’un Masalından Göçen Kuş adını taşıyan öykü kitabı Notabene Yayınları’ndan çıktı. Bir ilk kitap olma özelliğini aşacak kadar başarılı ve özenli öykülerden oluşan Masalından Göçen Kuş, adıyla ve kapağıyla da okuyucuyu etkiliyor. Yirmi dört öyküden oluşan kitapta temel izlek çocukluk anıları, geçmişe dönük sorularla yüzleşme ve hesaplaşmalar.

Kitabın girişinde şu satırlar yer alıyor.

Dünya saplı bir bıçak göğsümde

Ben hep çocukluğumdan kanarım

Bu iki dizeye sığdırılmış acı okuyucunun, öykülerde kapanmamış yaralarla karşılaşacağını hissettiriyor.

Birçok insan için iç sızısına dönüşen geçmişi, Hanife Altun öykülerinde titizlikle işlemiş. Öykülerdeki kahramanlar ete kemiğe bürünmüş şekilde okuyucunun karşısına çıkıyor.

Kitabın ilk öyküsü Salçalı Ekmek adeta okuyucuyu kendine getirmek için yazılmış bir öykü. İçinde yaşadığımız herkesin birbirine korkuyla baktığı bu günlerde ve gittikçe ışığını yitiren bu coğrafyada insan olmanın zorluklarını bir tokat gibi yüzüne çarpıyor okuyucunun. Öyküyü okuyup da bitirdikten sonra etrafımızdaki acılara yeterince tepki vermediğini düşündürüyor insana Salçalı Ekmek.

Babamın Evi isimli öykü ise şu güzel satırlarla başlıyor; “Bu yara geçmez diye ağlıyor annem. Anneler ağlayınca güvendiği dallar ellerinde kalıyor çocukların. Korkuyorum.” Hanife Altun bu öyküsünde çocuğun dış dünyayla olan bağlantısının anne üzerinden olduğunu vurguluyor. Hayata, insanlara olan güvenin ilk çekirdeği anneye duyulan güvenle başlar. Perihan Mağden’in de Mutfak Kazaları adını taşıyan kitabında yazdığı gibi “Mercimek pişiren sevgililer belki de babalarımızın açtığı yaraları iyi ederler.” Babanın yokluğunu belki ile bile olsa insan kapatmaya çalışıyor, oysa anne daha güvenli bir bölge ve o zarar gördüğünde bir ömür sürecek travmalar oluşuyor. Böyle derin bir konuyu başarılı bir şekilde dile getiren Hanife Altun dili ve anlatımıyla da okuyucuyu sıkmıyor.

Mutluluğun Resmi adını taşıyan öykü ise iki farklı bayram telaşını kıyaslayarak anlatıyor. Çocukken mutlu olunan ve güzel geçen bayramlar çocukluk bitip de hayatın gerçekleriyle yüzleşince saflıklarını ve masumiyetlerini yitiriyorlar. Bu değişimi iki farklı olay üzerinden anlatan Hanife Altun çocukla hayat arasında oluşan bağın anne üzerinden olmasının altını şu satırlarla çiziyor:

“Annem mutlu… Babam mutlu… Ben de öyle. Biz mutlu bir aileyiz. Aç değil, açık değiliz. Bütün tencere ve tepsilerimiz yemek dolu hatta. Sabah bayram olur. Amcamlar, dayımlar, teyzemler gelir; sonra biz halama, oradan da anneannemlere gideriz. Annem mutluluğun resmini ne de güzel yapıyor. Üstelik fırçasız. Hepsi de çok lezzetliler evimiz de çok temiz. Annem mahir bir ressam.

Kitapta yer alan diğer öykülerde olduğu gibi Hoşça kal Anne de özenli bir dille ve akıcı bir üslupla yazılmış. Henüz anne rahmine yeni düşmüş bir çocuğun gözünden anlatılan bir istenmeme öyküsü Hoşça kal Anne. Her satırında insanı daha da hüzünlendiren bu öyküde özellikle de istenmediğini bile bile dünyaya getirilmiş okuyucular kendilerinden çok şey bulacaklar.

Hanife Altun, aşk ayrılık gibi konulardan çok, derdi olan öyküleri kaleme aldığı ilk kitabında okuyucunun geçmişini sorgulamasını, çocukluğuyla hesaplaşmasını, sürdürdüğü hayatın üzerine düşünmesini istiyor. Hoyrat bir hayatın içinde yaşadığımızı hissettiren öykülerde temel izlek olan çocukluk ve geçmiş okuyucunun birçok soru işaretine cevap vermesi gerektiğini hissettiriyor. İlerleyen zamanlarda adını çok duyacağımız bir yazar olan Hanife Altun’un ilk kitabı olan Masalından Göçen Kuş, okuduktan sonra uzun zaman etkisinden çıkamayacağınız bir kitap olarak okuyucusunu bekliyor.

Kaynak: Birgun.net