Şort giydi diye o genç kıza saldıran arıza tipe yönelen tepkilerin çokluğunun adliyeye geri adım attırması iyi bir gelişme tabii. Tepkinin toplumsallaşmasının böyle yararları da var. Mesele sessiz kalmamak, özgürlük alanlarımızı gericiye, yobaza bırakmamak. Kararlı olunca oluyor işte.

Söz konusu tipin önce psikolojik rahatsızlıkları olan birisi gibi gösterilmesi alıştığımız bir durumdu. Özellikle teopatik dindarlıktan kaynaklanan bir saldırganlık söz konusu oldu mu, zanlı için meczup denir geçilirdi. Bu tür saldırganlıkların akılsızlık olduğu da söyleniverirdi. Din kaynaklı tutumların nereye bağlandığına bakar mısınız? Bunun dindarlar için son derece sevimsiz olduğunu söylemeye gerek var mı? Kaldı ki şort sapığının hiç de meczup olmadığı ortada, adam özel güvenlik elemanıymış çünkü.

Zaten polisler eşliğinde yürürken sırıtık ifadeyle “yaptığının İslam hukukuna uygun olduğunu” söylemesi son derece akıllıca bir kelam. Saldırganlığını bu “hukuk”tan aldığı belli. Beni/bizi ilgilendiren bu “cesareti” nereden aldığı. Aklıma haliyle Recep Tayyip Erdoğan’ın “mahalle bıçkınına” yüklediği görevlendirme geliyor. “Benim esnafım ahlakı korur” demesinin üzerinden çok zaman geçmeden, aralarında kızların da bulunduğu arkadaşlarıyla kar topu oynadığı gerekçesiyle pırıl pırıl gencecik meslektaşımız Nuh Köklü, mahallesinin ahlakını koruma(!) görevini Erdoğan’dan almış bir katil tarafından öldürüldü. Şort giymek de, kızlı erkekli kar topu oynamakta korunması gereken ahlak için son derece tehlikeli tutumlar, niyeyse. Normal bir insan evladı için tahrik edici olmayan bir kıyafet ile kızlı erkekli kar topu oynamak, İslam hukukunun sınırlarını çizdiği edebin dışında davranışlar.

Şortlu genç kızın yüzüne tekme atmak elbette bir erkek şiddeti ama sadece bu değil. O tipin kadın versiyonu da örtülü olmayan birine aynısını yapabilir. Yaptılar da. Şiddete dönüşmedi belki ama tepki olarak zihniyet aynıydı. Birkaç yıl önce büyük bir sitede oturan yabancı kadınların sitenin yüzme havuzuna mayoyla girmelerini site yöneticisine şikayet etmişti kapalı kadınlar.

Kendi eylemlerinden sorumlu olmakla yetinmeyen, başkalarını da hizaya getirmeyi “tebliğin” gereği gören dinibütünler var. Bizim için kamusal olan alanlar, bunlar için İslamileştirilmesi gereken mekanlar. Dolayısıyla sorunumuz başkalarının da imanını, ama zorla, ama güzellikle kurtarmayı(!) amaçlayanların davranışları. Bunun arkası kesilmeyecek.

Bu tahammülsüzlük, Erdoğan’ın ahlakı korumayı bir “vatandaş” görevine çevirmesiyle daha da katlanarak artıyor.

İslami tebliği yerine getirenlerin ayrıca böyle yaptıklarından ötürü kazandıkları bir sevap var. Mahkeme kararları, polisiye önlem bunları bitirmez. Karşılıklı kapışacağız, çaresiz. Sonrasının nasıl geliştiğini önemsemiyor değilim ama gencecik bir kızın yüzüne tekme atan tipin mahkemece serbest bırakılmış olmasının garabeti ortadan kalkacak gibi değil. Sonu pek ala ciddi bir hasarla bitecek bir şiddetin, adeta “nasılsa ufak bir sıyrıkla atlatıldı” dercesine adli işlem görmemesi büyük tehlike.

Vatandaş tepkisini “görev” haline getiren bir zihniyetin çocukları bunlar. İşin içine mahalle adabına aykırılık girdi mi, kurban suçlu bile çıkar haliyle. Sınırlarını, elbette içeriğini de, kendilerinin belirlediği o edep her neyse tabii ki hep kadın üzerinden hatırlatılıyor bize. Çoğu zaman da bu tür şiddetle işte. Beşiktaş’taki konutundan gelip geçen kızları izleyip, her neye tanık olduysa “bunların ana babası yok mu?” diyen bir Erdoğan var bu ülkede. Şort giydi diye genç kızı tekmeleyen İslamcı da muhtemelen o kızın ana babasından beklediği, ama olmadığına inandığı için hatırlatmayı kendine vazife bildiği “edebe davet görevini” tekmeyle sağlamaya çalıştı. Olan budur. “Toplum içinde böyle giyinilir mi?”den yola çıkarak kendisini bizatihi toplum sayan zat, kendisine verilen görevi yerine getirdi.

Jinefobi (kadın korkusu) ya da mizojini (kadın düşmanlığı) gibi büyük hastalıkların yol açtığı tutumların, dinin ahlak/edep anlayışıyla birleşmesi korkunç bir durum. O tutumların hangisi dinden, hangisi kadın korkusu ya da düşmanlığından kaynaklanıyor anlamak zor.

Abarttığım düşünülmesin ama mesele derin. Çok canımız sıkılacak. Başkalarının yaşam tarzlarını, durup dururken kendi inançları için tehlikeli görenlerin arasında kadınların da olmasını şu “korku/düşmanlık” tutumlarının neresine yerleştirebiliriz? Kadın kadına neden düşman olsun ya da kadından neden korksun? O zaman bu tür kadınlar söz konusu olduğunda karşımızda din kaynaklı kadın tahammülsüzlüğü de var demek ki.

Bu tahammülsüzlük, Erdoğan’ın ahlakı korumayı bir “vatandaş” görevine çevirmesiyle daha da katlanarak artıyor.

Savaşacağız bu zihniyetle. En azından şu son vakıada görüldüğü gibi sessiz kalmayacağız. Bizim mahallenin de “görevi” bu olsun.

O nedenle tabii ki “görev başına

Kaynak: Birgun.net