İPEK BAYSAN

Seneler evvel, henüz cep telefonu ve tabletle tanışmadan önceki karanlık zamanlarda(!), kuzenimle bir araya gelip uzun uzun oyun oynardık. Küçük bir ilçede büyümenin dezavantajları vardır elbet, ama yaratıcılığı “uzaklık” geliştirir kimi zaman. Televizyonda, mama yiyen oyuncak bebek reklamını ağzımız açık izliyoruz. Böyle bir bebek, henüz bizim oradaki oyuncakçılara gelmemiş zira… Sonra aklımıza harika bir “buluş” geliyor! Kavga etmeyelim diye birörnek alınmış et bebeklerimizi gözden çıkarıp ağızlarını deliyoruz. Al sana mama yiyen bebek! Biz yalnızca suyla besliyoruz ama o kadarcık da oluversin! Bunu gören 1939 doğumlu teyzem, 9 yaşında yaptığı ağlayan bebeği anlatmaya başlıyor bize. O zamana kadar ağlayan bebeği hayatında hiç görmemiş, duymamış, tamamen kendi “icadı”! Sukabağının tepede kalan sivri tarafına kömürle kaş göz, ağız burun çiziyor. E saçı olmasın mı? Keçi kılı bulup çam reçinesiyle yapıştırıyor; saçlar da tamam. Eski bir kumaştan elbise yapılıyor. Ama bir şey eksik; nasıl ağlayacak? Kabağın karnına bir delik açıp, içine ağustosböceği koyuyor! İşte ağlayan bebek! Tüm bunlar şimdi olsa, teyzem TÜBİTAK’a kafa tutuyor olurdu! Evin büyükleri, “Bu çocuk bir dâhi!” diye etrafında dönmeye başlardı… Tıpkı bana bunları hatırlatan Berk Mucit Oldu adlı kitapta olduğu gibi.

Mayıs ayında Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Berk Mucit Oldu, yaratıcı çocuğunu dâhi sanan günümüz ebeveynlerinin mutlaka okuması gereken çocuk kitapları arasında. Malum, uzun zamandır herkesin çocuğu birer akıl küpü, birer mucit, hatta zekâ fazlalığından mütevellit hiperaktifliğe vuruyorlar bünyeyi… Tableti kendi kendine kullanıp, oynayacağı oyunu şıp diye bulmak; anne babasının fotoğrafını cep telefonu kamerasını pıt diye açıp çekebilmek; o da bir şey mi, YouTube’u bulup çizgi film izlemek… İşte bunlar hep mucitlikten! Aklımızı zorlayacak fikirler üretmeler, hayal gücünü zorlayan icatlar anlatmalar... Hepsi, üstün zekânın alametifarikası! Kendi çocukluğundaki pırıl pırıl hayal gücünü unutan canım ebeveynler, “Bizim çocuk üstün zekâlı!” diyerek sevince gark oluyor haliyle… İlk kitabını yazan Kaan Elbingil ise, Berk Mucit Oldu’da böyle yetişkinlerden çocukların öcünü alıyor adeta!

Balıklar bile ciddi…
Kitabın kahramanı Berk, emeklemeye yeni başlayan kardeşi Cem’in “pırt”larından bıkıyor ve aslında bu sesleri önlemek için “ses geçirmeyen külot” icat edilebileceğini söyleyiveriyor. Anne baba, Berk’in böyle bir zekâya sahip olduğundan habersiz, şaşırıp kalıyor. Başka hangi icatları düşündüğünü sorunca, olanlar oluyor! Günümüzün aklı başında her ebeveyni gibi(!) Berk’i doğruca üstün zekâlılar okuluna götürüyorlar. Böyle bir okulda çok daha eğlenceli şeyler beklerken, akvaryumdaki balıkların bile ciddi durduğunu gören Berk’in hayalleri yerle bir oluyor. Önüne koyulan çoktan seçmeli soruları kendi hayal dünyasından sapmadan cevaplayan Berk, sonuçları bekleyecekleri bir hafta süresince ev halkının “beklenti”leriyle boğuşuyor. Önüne yığılan türlü alet edevatla cebelleştikten sonra, ilham perisi yine kardeşi oluyor. Sonunda, Cem’in “agu”larını anlayabilmek için harika bir icat geliyor aklına. “Cem Çevirmeni” adını verdiği buluşunu tamamlayıp işe yaradığını görünce, evde şenlik başlıyor. Berk’in icadıyla tüm mahalle çalkalanıyor. Hatta ünü Çin’e kadar yayılıyor ve orada oturan dayısı, birkaç Çinli’yi kaptığı gibi Türkiye’de alıyor soluğu.

Çocuk olduğunuz unutulur bazen, etrafın beklentileri büyür. Ebeveynleriniz çıldırmış gibidir ve bu yetmiyormuş gibi, öğretmeniniz hatta bazen yaşıtlarınız bile her zamanki insanlar olmaktan çıkıverir. Berk de böyle bir hengâmenin içine düşüyor ve “icat çıkarmak” tek kaçış yolu oluyor. Yetişkin dünyasının bazı durumlarda nasıl rayından çıktığını son derece komik bir dille anlatan Berk Mucit Oldu, farklı iki okumaya davet eden kitaplardan. Ebeveynler hemen her sayfada kendilerine tutulan bir aynayla karşılaşıyor. Çocuklarsa eğlenceli bir okuma deneyimi içerisinde, satır aralarında kulaklarına eğilip muzip muzip fısıldayan Berk’in sesini işitecekler: Hayallerini tescillemelerine izin verme!

Kaan Elbingil, ilk kitabı olmasına rağmen -daha önce senaryosunu yazdığı, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde sahnelenen çocuk müzikali Dedektif Köpek Dodo’yu saymazsak- güçlü bir öyküyle selamlamış çocuk edebiyatını. Metnin eğlenceli ve “zeki” ritmini ise Merve Atılgan’ın desenleri perçinliyor. Çocukların hayatına ipotek koymadan önce, bir an evvel okunması gereken kitaplar arasında…

Kaynak: Birgun.net