MERT YILDIRIM / [email protected]

2016’nın en çok beklenen filmlerinden biri olan Suicide Squad sonunda vizyona girdi.

Yayınlandığı fragmanlarla hayranlarını büyük bir heyecan atmosferine sokan Suicide Squad, vizyona girdikten sonra izleyenleri hayal kırıklığına uğrattı.

Her şeyden önce filmin ismi bile izlemeye teşvik etmiyor. Suicide Squad nasıl olur da Gerçek Kötüler diye çevrilebilir hayret ediyorum doğrusu. Bu ismi duyduğumuzda belki de filme olan ilgimiz azabilir. İntihar Mangası diye çevirmek zor olmasa gerek, sonuçta bu bir çizgi roman ürünü. Acaba çeviriyi Google Translate’den mi yaptılar? Bu kadar anlamsız olmasının başka bir açıklaması olamaz.

Suicide Squad filminin eksileri olduğu kadar artıları da var. İlk önce filmin artılarından bahsederek başlamalı.

DC Comics’in yeniden başladığı sinema evreninin 3. filmi olan Suicide Squad, büyük bir hevesle hazırlanmış. Efektleri, müzikleri, süper kötülerin geçmişini gösteren detaylar titizlikle yapılmış.

Karakterlerin birbiriyle olan uyumu oldukça göze çarpıyor. Harley Quinn karakteriyle karşımıza çıkan Margot Robbie oldukça başarılı bir performans sergiliyor. Harley Quinn’in enerjisi, samimiyeti, tahmin edilemez davranışları onun daha çok sevilmesini sağlıyor. Deliliğini bir silah olarak kullanması oldukça zekice bir davranış. Aynı şekilde Quinn’in mizahi yönüyle kendini ifade etmesi bir başka artı özelliğiydi.

Filmin ilk yarısı oldukça iyiydi. İlk yarıda çoğunlukla karakterleri, hikâyeleriyle birlikte tanıtıyor bize yönetmen David Ayer. Bu sayede izleyiciyle kahramanların bağ kurmalarını sağlıyor. Çok fazla renk cümbüşü olduğu için zaman zaman yazılanları kaçırabilirsiniz. Deadshot, Harley Quinn, El Diablo’nun flashbackleri üzerinden filme yön vermeye çalışmış yönetmen. Böyle yaparak ağır topları öne sürmeyi tercih etmiş. Kaptan Bumerang, Katana, Enchatress, Joker gibi karakterler geri planda yer almış.

Suicide Squad filminin en iyi yanı kullandıkları müziklerdi. Her sahnede birbirinden farklı şarkılar yer alıyor. Özellikle Queens’in şarkısına yer vermeleri çok yerinde bir hareketti. Filmin en çok sevilecek yanı bu gibi. Soundtrack albümü çıkarsa mutlaka dinlemek gerek. Sahnelerle müziklerin birbiriyle olan uyumu oldukça yerindeydi. Ayrıca kostümler, karakter tanıtımları için hazırlanan film içi grafikler çok özgün ve başarılıydı.

Filmin eksi yönlerine bakacağımızda ise bu noktaları saymakla bitmez. Bir kere çok fazla kesilen sahne var ve bu belli oluyor. Filmin gidişatıyla alakasız sahneler vardı. 14 joker sahnesinden 3 sahnenin göstermeleri Jared Leto’ya haksızlıktı. Leto gerçekten iyi bir oyunculuk sergilemiş ama bilindik joker imajından farklı bir imaj tercih etmiş. Belki de izleyicinin kafasında Heath Ledger’den başka bir Joker canlanmıyor. Heath Ledger’dan başka kimseyi Joker karakterinin yerine koyamıyor. Filmdeki Joker, bekleneni izleyiciye veremiyor bence. Seyirci daha acımasız, daha kurnaz, daha deli bir Joker bekliyor. Bu Joker sanıldığı kadar psikopat veya deli değil. Sadece kızgınlığını şiddete dökerek intikam almayı seven bir tip Joker. Ben ise onun takım içerisinde yer almasını bekliyordum.

Senaryo çok eksik kalmış. Filmin hikâyesi sadece kahramanları tanıtmaya yönelikti sanki. Çok ciddi bir şeyler olmasını bekliyorsunuz ama olmuyor. Görselliğe yüklenip senaryoyu zayıflatmışlar. Aksiyonu bol tutmayı denemişler ama başaramamışlar. Her şey çok dağınık ele alınmış gibiydi. İzleyici olaylara mı odaklansın, yoksa karakterlere mi şaşırıyor haliyle.

Filmde ‘kötü’ karakter yok

İşin ilginç kısmı bu filmde kötü karakter yok. Yani gerçek kötüler diye geçiyor film ama gerçek kötü karakterlerle uzaktan yakından alakası yok bu kahramanların. Kötüleri iyi göstermeye çalışmış yönetmen. Bu da filmin inandırıcılığını zedelemiş. Joker kötü bir karakter mesela onu anlıyorum. Filmde de birçok kötülükte parmağı var ama bu intihar timinde yer alan karakterlerin kötü yanları hiç yansıtılmamış. Silahlara takıntılı bir suikastçı, bir hırsız, akli dengesi yerinde olmayan bir kadın, yer altında yaşayan bir timsah adam ve ellerinden ateş çıkan bir adam… Bunların hiçbirine kötülük denen şey yok. Aksine hepsi görevlerini yapmaya can atıyorlar. Düşmanla savaşmaları için seçilmelerine gerek yoktu bence. Aynı şeyi iyi kahramanlar da yapmıyor mu zaten? Demek istediğim şu; karakterlerin kötü diye tabir ettikleri imajı yeterli değil.

Birçok karakterin hikâyesi yarım kalmış. Örneğin Slipknot adındaki karaktere dair, onun geçmişiyle alakalı tek bir şey göremedik. Yalnızca isminden ve özelliğinden bahsedildi. Sadece posterde gözükmesi için filmde yer almış sanki. Killer Croc aynı şekilde sadece filmde var. Geçmişiyle alakalı hiçbir şey gösterilmemiş.

Büyücü olarak filmde anılan Enchatress’in hikayesi daha iyi olabilirdi. Filmde onun için kullanılan altyazı gereğinden fazla büyüktü. Cara Delevingne, Büyücü rolüyle umut vaat etse de yapmacık tavırları kendini belli ediyordu. June karakteriyle fazla bir başarı elde edemedi. Çift karakter fikri iyi bir fikirdi ve daha iyi geliştirilebilirdi diye düşünüyorum.

Film ikinci yarısında kendini toparlayamadı bana göre. İlk yarıdan sonra daha iyi şeyler bekliyor seyirci ama umduğunu bulamıyor. Çünkü ortada çok önemli bir olay yok. Kafaları yarılan birkaç zombileştirilmiş insan, asansörse zombi pataklayan Harley Quinn ve poposu var. Bu durumda bile kadın bedenini metalaştırmakta geri kalmıyor yönetmen.

Kahramanların hikayeleri ortaya karışık menü gibi geldi. Biraz ondan, biraz bundan derken ortaya karışık ‘’gerçek kötüler’’ menüsü çıkmış. Her şeyden biraz biraz öne çıkarmakla doğru karar verilmediğini düşünüyorum.

Amanda Waller’ın donuk ve soğuk kanlı oyunculuğu filme artı bir değer sunmuyor. Bu kadın takımdakilerden daha kötü inanın bana. Yani diğerleri bu kadının yanında melek kalıyor gerisini siz düşünün.

Suicide Squad’ın bir amacı yok. Sadece olay yerine giden bir grup insanın olayı bertaraf etmeye çalışması var. Genel olarak bir grup suçlunun şantaj zoruyla iyilik adına çalışması anlatıyor film. Hiçbirinin belli bir felsefesi yok. Onlara verilen görev neyse onu yapıyorlar birer kukla gibi. Kötü karakterlerin de bir hayat felsefesi olduğunu düşünürüm hep. Çünkü felsefe olmadan yaşamlarına yön veremezler. Şantaj olmasaydı ve özgür olsalardı acaba kötülük yapacaklar mıydı? Sanmıyorum. Bu gruptakiler sözde kötü. Özgür olsalardı şayet takımdakiler tek tek dağılsa biri kızına gider, öteki sevgilisine, diğeri yer altına giderdi. Kötülük bunun neresinde?

1967’de çekilmiş Dirty Dozen filmiyle çok benzerlik gösteriyor film. O filmde, II. Dünya Savaşı sırasında müebbet hapis ve ölüm cezaları almış bir düzine mahkûmun özgürlükleri karşılığında eğitilerek tehlikeli bir imha görevine gönderilişi anlatılıyor. Suicide Squad filminin giriş kısmı bu filmden bariz esinlenilmiş. Orijinal bir fikirden yola çıkarak oluşturulmamış yani bu meşhur Suicide Squad.

Üstelik olayların gidişatı çok kolay tahmin ediliyor. Karakterlerin ne yapacağını hemen tahmin edebiliyorsunuz izlerken. Bu kolay tahmin edilme durumu filmin izlenebilirliği açısından olumsuz bir sonuç doğuruyor.

Harley Quinn olmasaydı bu kadar çok izlenme isteği uyandırır mıydı film acaba izleyicide? Gemiyi Will Smith, Margot Robbie ve Jared Leto sırtlamış. Bunlar olmasa film hakikaten bir hiç. Batman’in birkaç güzel sahnesi de filmi kurtaran bir başka güzel unsur.

DC Comics, Batman ve Superman: Adaletin Şafağı filminin rezaletinden sonra bu filmle kendilerini yukarıya taşımayı başarmış gibi görünüyor. Büyük beklentiler olmadan sadece görselliğe önem vererek izlerseniz filmden tat alınabileceğini düşünüyorum.

Film bittikten sonra salondan ayrılmayın ekstra bir sahne var.

Şimdiden keyifli seyirler.

Kaynak: Birgun.net