Bu gaz çıkarma o gaz çıkarma değil, hemen yüzünüzü buruşturmayın. O gaz çıkarma epey sağlıklıdır. Cerrah arkadaşlarımdan biliyorum; ameliyat sonrası hastalarını dolaşıp her şeyin yolunda olduğuna dair bir müjde gibi beklerler onu.

Bu gaz çıkarma geğirme! O, o kadar sağlıklı değilmiş işte… Bizim ortaokul lise arkadaşlarının sosyal medya grubundan öğrendim.

Olasılıkla siz de böyle bir gruba üyesinizdir; sosyal medya mecralarında insanların bir tanışıklık ve ilişki etrafında toplandığı pek çok grup var; bir tıkla bütün grup üyelerine ulaştığınız. Bizim sınıf grubu, o sınıflarda okuduğumuz, aynen o yaşlarımızdaki gırgır şamata yaptığımız pek neşeli bir grup(tu). Çocuklarımızdan çok çocuklaştığımız bir grup!

Gruptakilerin hepsi “okumuş çocuklar” ya; kimi hekim, kimi mühendis, kimi hukukçu, kimi bankacı, kimi üniversitede hoca, kimi AB uzmanı, ne zaman hangi konuda bir soru(nu)muz olsa, ortaya yazıyor, uzmanından yanıt bekliyoruz.

Geçenlerde bir arkadaş, internette sodanın faydaları üzerine bir şeyler okumuş. “Annem her gün bir şişe soda içti, bakın neler oldu?” diyen ve o gazlı içeceğin her derde deva olduğunu anlatan bir tür reklam aslında. “Ne dersiniz bizde içelim mi?” sorusuna bir hekim arkadaşımızdan yanıt geldi:

“Gazların soğukta ve basınç altında çözünürlüğü artar. O nedenle bu içeceklerde ‘Soğuk içiniz’ uyarısı vardır. Son yayınlarda özafagus alt uç ve kardia CA’ların (kanser demek galiba) en önemli nedeni bunların sık kullanımının yaptığı gros reflüdür. Birkaç yıl öncesine kadar yurtdışına aqua naturale (doğal kaynak suyu) yerine hep gazlı su satılırdı. Bunların ve tüm gazlı içeceklerin satışı azalınca bu provokasyonlar başladı. Geğirme rahatlama değil, aksine tehlikelidir. Mideye inen soğuk gaz sıcak ortamda çözünürlüğünü yitirir ve dışarı çıkar. Siz de ‘Oh rahatladım’ dersiniz. Ama tüm mide asidi yukarı alt uça kaçar.”

Bir uyarısı daha vardı hekim arkadaşımızın, “İyidir diye neyi satmaya çalışıyorlarsa, iyi düşünün. O yayınlar pazarda bir tıkanma sonucu olabilir.” Hekim değil, iktisatçı sanki!

Bizim neşeli grup tepeden tırnağa öfkeye kesmiş durumda bu aralar. Anıtkabir’e çocuk parkı mı, Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un; Güneydoğu’da İngiliz ajanlar cirit atıyor, ikinci ve çok daha kanlı darbe girişimi kasım ayını geçmez analizleri mi, kısacası memlekette ne varsa gündemi meşgul eden, bizi de büyük öfke patlamalarına sararak meşgul ediyor.

Birkaç yıl önce, bu köşede Necmi Erdoğanların yoksulluk çalışmalarına göndermeyle “implosion” kavramından söz etmiştim. “Yoksulluğun Halleri” çalışmalarında, bizim garip gurebanın bıçak kemiklerine dayandığı hallerde bile dışarıya zarar verecek şekilde patlamadığını (explosion), vurup kırmadığını, çalıp çırpmadığını, ne ederse kendine ettiğini, bir tür ‘içe göçme’, içe dönük ve yalnızca kendine zarar veren bir patlama yaşadığını anlatmak için kullanmışlardı ‘implosion’ı.

Son yıllarda, bu “implosion” halinin yalnızca yoksullara değil, okumuş hali vakti yerinde kesimlere de sirayet ettiğini görüyorum. Kimi memleketi terk ediyor, kimi kendi içinde öfke patlamaları yaşıyor. Ne yazık ki, hissiyatlarını dönüştürücü bir örgütlü mücadeleye kanalize edecek muhalif yapılar göremiyor, bulamıyorlar.

Bu muhalefet aktörlerinin üzerinde iyi düşünmesi gereken bir konu! Özellikle ana muhalefet partisi, güven veren ve “eylemli bir muhalefet” çizgisi izlese, sınıfsal olarak da kendisine yakın, eğitimli, hali vakti yerinde kesimleri etrafında toplayabilecek.
Dışa dönük değiştirici bir enerjiye dönüşmeyen, içe göçmelere yol açan bu öfke hallerimiz, iktidar için bulunmaz nimet.

Biz öfkelerimizi geğirme sonrası “Oh rahatladım” diyenler gibi bir tür “gaz çıkarma”ya dönüştürdükçe, şikâyetçi olduğumuz iktidar da rahatlıyor. Gerçekten “Oh” diyebilmenin yolu, yalnızca örgütlü muhalefetten, birlikte değiştirip dönüştürme çabasından geçiyor. Aksi halde, gaz çıkarıp “Oh” dediğimizle kalıyor, sadece gaz çıkarıp düzenin basıncını alıyoruz!

Kaynak: Birgun.net