‘Gelin Tanış Olalım’ oyunuyla izleyici karşısına çıkan aktör Fırat Tanış, Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak'ın sorularını yanıtladı.

Fırat Tanış, “Muhalefetin dili iktidarın diline çok benziyor. Eğer bu muhalefet diliyse ben asla muhalif değilim. Yüzde yüz muhalif değilim. İktidardan yana da değilim” diyor.

Cumhuriyet'te yayınlanan röportaj şöyle:

Oyunun ağırlığını Moda Çay Bahçesi’nde içtiğimiz çaya karıştırarak sohbet ediyoruz. Geçen yılki bir sohbetimizde daha asi ve sivriydi Fırat... Şimdiyse daha az keskin ve dingin-sakin. Oyun metnini öyle bir deşifre etmiş ki sanki metindeki tüm naif sözler ruhuna işlemiş. Sanırım Fırat Tanış da şu sıralar kendisiyle tanış olmanın en aktif dönemini yaşıyor.

- İnsan var bir de insancık mı vardır?

İnsana, insanlar ve insancıklar olarak bakanlar, ayıranlar vardır.

- Oyunda bugünden bir Abdal söyleyeceklerini yanındaki bir gölgeye anlatıyor, bunun sebebi aslında kendine anlatma hali mi?

Evet, kendine anlatma hali de diyebiliriz. Aslında seyirciden başka birine anlatma hali.

- Neden seyirciye anlatmıyorsunuz?

Çünkü biz seyircinin böylesi bir direkt bilgiye ulaşmasından hicap duyarız.

- Biz de zaten çok sıkılmıştık birilerinin bize sürekli ey diye parmak sallamasından.

Aynen. Hiç kimseyi zan altında bırakmak istemedik. Böyle sürekli parmak sallamak nedir yani. “Siz suçlusunuz”, “Bilmiyorsunuz” der gibi...

- Oyunun diğer başrol oyuncusu bağlama, yani telli kitap. Hep dört kutsal kitabı dinliyoruz. Peki telli kitap ne söyler bize?

Alevilerin bir kısmı “telli kuran” der. Biz telli kitabı çalarız işitemeyen kulaklara, hissedemeyen gönüllere deniyor. Burada bir hoşgörü var. Ayrıca müziğe verilen büyük bir önem var.

- Oyunda da vurgulandığı gibi dünya bizim gözümüzle bize baksa ne görür?

Bizi görürdü. Kendini görürdü. Biz ne isek bizi öyle görürdü ya da kendisi ne ise onu görürdü. Buradaki durmak ve bakmak meselesi karşındakini görmek ile ilgili. Empatiye, paylaşıma açık olmakla ilgili bir şey, yani şimdi hiç yapmadığmız bir şey.

- Oyunda bizi hoşgörülü olmaya, engin bir sevgi ve empati dünyasına davet ediyorsunuz. Fazla hoşgörülü olmak bu çağda kaybettirmez mi?

Sadece bu çağda değil herhalde bütün çağlarda bunun kaybettiren bir şey olduğu düşünülmüş ki hep böyle çağrılarda bulunulmuş. Belki insanın daha çok doğa ile iç içe yaşadığı o ilkel zamanlarda bunu söylemek daha zor. Ama doğa ile ilişkisini kopartmaya başladığı zaman, başka bir tüketim yoluna gittiğinde empatiden, paylaşımdan uzak bencil bir dünyaya yaklaşıyor insan.

- Günümüzün bir Abdal’ı bugüne dair daha gerçekçi bir şeyler söyleyecek olursa bu ne olur?

İnsana değer ver. Paylaş, elindekini paylaş. İhtiyacın olanı tüket. Hayvanı sev. Kimseyi incitme. Kimseye hor bakma. Tırnak içinde iyi insan olmanın kriterleri zor değil. Sıkıntı da bu aslında, çok kolay olmasında. İyi bir insan olmanız için kimse sizden nüfus cüzdanı sureti, ikametgâh belgesi istemiyorya hu.

‘Aşk üremek için yapılan bir efekt’

- Kâmil Masaracı’nın karikatürü gibi üçüncü dünya barışı mümkün mü?

Konuşmak gerek, muhabbet gerek. Çözüm kavgada değil, karşılıklı konuşmada.

- Telli kitap aşk da söylüyor. Size göre aşk nedir?

İkili ilişkilerde aldanıştır. Kanmaktır.

- En çok kadınlar “kandırıldık” diyor galiba...

Kanmaktan kastım yalancılık değil. Çok teknik bir şeyden bahsediyorum. Belki de tamamen bizim çoğalmak için hormonlarımızı harekete geçirdiğimiz bir şeydir. Düşünsel bir şeydir. Aşk, üremek amacıyla yapılan bir efekt bir sonuç. Mesela birine âşık olursunuz, aradan yıllar geçer, ya nasıl sevmişim dediğiniz olmaz mı?

- Peki madem aşk bu kadar teknik bir şey, cüretkâr bir sevişme sahnesinde rol alır mısınız?

Bir porno filmde oynamam.

‘Anlam üretmek için yaşamalıyız’

- Oyunun ana cümlelerinden biri de, cennetin de cehennemin de burası olduğu. Peki, dünyada o kadar kötülük varken sonucun cennet ve cehennem diye iki alternatif olması az değil mi?

Bu konuda bir fikrim yok ama kötülük tasarlanması daha zevkli bir şey olsa gerek değil mi? Yanacaksın vb. Sadece İslamiyette değil bütün inançların hepsinde ceza daha zengin fantezilerle tasarlanmış bir şey.

Cennet ve cehennemin bu dünyada olmadığına inananlara da buna inanma şansı ve hakkı veriyor. Bütün hayalimiz böyle bir zihniyet.

- Cennet ve cehennemden hangisine gideceğinizi düşünüyorsunuz? Ya da cehenneme gidince yalnız olmayacağınızı mı düşünüyorsunuz?

Ben insanın dünyada anlam üretmek için yaşadığını düşünüyorum. Olay budur. Kulluk da bu olsa gerek; anlam üretmek. Anlam üretmek için elimden geleni yapıyorum. Bu manada inançlıyım. Burada kalacak olan tek şey bizim bıraktığımız değerler.

Cennet ve cehennem var ise benim yapabileceğim bir şey yok. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Kimseyi kırmamaya çalışıyorum. Çok merak ediyorum ölümden sonrasını.

‘Siyasete değer vermiyorum’

- Siz bir Abdal olsanız bugünkü politikacıları sevebilir misiniz?

Benim gözümde siyasetin zerre kadar değeri yok. Yönetme ve yönetilme ilişkilerinden hemen uzaklaşmakta fayda var. Burada hem iktidardan hem de muhalefetten bahsediyorum.

- İkisini de görünce uzaklaşalım mı?

Lütfen, hem de koşa koşa uzaklaşın. Bugün buna ihtiyacımız var. Kimin kahraman kimin soytarı olduğunu gerçekten bilemeyiz. Her şey çok bulanık.

- Bugün ülkemizde olanabitene dair bildiğiniz bir şey var mı?

Bildiğim bir şey var bütün bu karmaşadan uzak bir hayat sürmek istiyorum. Çünkü siyasete zerre kadar değer vermiyorum. Kimse kimseyi yönetmemeli, kimse de kimse tarafından yönetilmemeli.

- Kendinizi siyasetten nasıl uzak tutuyorsunuz?

Herhalde ben de kendimi uzak tutamıyorum ama mümkün olduğunca daha günlük hadiselerle uğraşmaya çalışıyorum.

- Meclis Başkanı İsmail Kahraman Che için eşkıya-katil dedi...

Siyaset yapabilmek için düşman oluşturmanız lazım. Siyasetin bir parçası odaklanma operasyonu. Bu Che olur, Ahmet olur. Sürekli bir hedef oluşturuyorlar. Biz o hedefe bakarken kim bilir başka neler yapılıyor, bizim bakmadığımız yerde.

- Peki bu şovu izlemek zorunda mıyız?

Ben izlemiyorum, izlemek zorunda da değiliz.

- Nasıl izlemeyelim ki, gazete okuyor, tv’ye bakıyor, interneti tarıyoruz. Okumayın, bakmayın. Ne yapayım?

Onların işaret ettiği yere bakmayın çünkü ne oluyorsa onların işaret ettiği yerde olmuyor! Onlar sağa diyorsa sola bakmalı.

- Bugünkü Türkiye’ye verilecek cevabınız susmak mı?

Sıkıntımız muhalefetin dili. Muhalefetin dili iktidarın diline çok benziyor. Kimse ihtiyaçları yüzünden bir seçim yapan insanları aşağılayamaz. Kömüre ihtiyacı var diye kömürü alan adamı küçük göremezsiniz. Eğer bu muhalefet diliyse ben asla muhalif değilim. Yüzde yüz muhalif değilim. Bu muhalefet dili değil. İktidardan da yana değilim.

- Nesiniz peki?

Herkese göre bir başka kişiyim. Bir başkasına boşluk gibi gelebilir ama o boşluğun ıvır- zıvırdan daha hayırlı olduğunu düşünüyorum.

- Oyunda ‘anlayan insan sevinçlidir’ deniyor. Aslında anlamak insanı dibe çeken bir şey değil midir?

Anlamak aydınlanmaktır. Aydınlandığınızda gülümsersiniz. Anlamak bir ödül mekanizması olabilir, gülümsüyorsunuz.

- Mesela bugünkü Türkiye’ye bakıp bir şeyleri anladığınız zaman hüzün çökmez mi?

Rahat olun buradan canlı çıkamayacağız. Anladın mı? Bak güldün işte...

‘İktidar empatiden yoksun ya herro ya merrocu’

- Bu oyundaki sözler ve Alevi deyişleri son derece insani, naif. Geçen yılki konuşmamızda daha sivri ve asiydiniz. Bu metnin içine sanırım gerçekten girmişsiniz ki bir naiflik yerleşmiş size...

İnsan değişir. Bugünkü siyasi tablonun bende yaratmış olduğu efekt bu olsa gerek. Bu kadar keskinlik doğru bir şey değil ve keskinliğe ihtiyacımız yok. Birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Kimseyi kendimize benzetmeye zorlamamalıyız.

- İktidarın dilini tanımlar mısınız?

Empatiden yoksun. “Ya herro ya merro”cu. Bugün iktidarın da muhalefetin de alternatifi yok. İktidar olmak istemeyen ve iktidar olmak için bir çaba sarfetmeyen bir muhalefetimiz var.

Kaynak: Birgun.net