GÜLŞEN İŞERİ [email protected]

Fındık üretiminde dünyada ilk sırada yer alan Karadeniz, bu yıl fındık veriminde geriledi. Neredeyse fındık yok denecek kadar azdı. Kimi bahçelerden hiç fındık çıkmazken bazı bahçelerden de üretimin neredeyse dörtte birini aldı. Fındığın az olmasından kaynaklı Güneydoğu’dan gelen işçi sayısı da oldukça düşük sayıdaydı. Bu verimsizliğin nedeni fındıklarda meydana gelen küllenme hastalığı. Küllenme hastalığının nedenleri arasında da iklim değişikliği ve HES’ler var.

Fındık-Sen Genel Başkanı Kutsi Yaşar’la Terzi Fikri’nin köyü Fatsa Kabakdağı’nda (Zegani) bir araya geldik. Geçmiş yıllarda en iyi verimi alan fındık bahçelerini gezdik. Onlardan biri de yakın zamanda kanserden hayatını kaybeden Ziya Dindar’ın bahçesiydi. Dindar’ın bahçesinde de bu yıl yok denecek kadar azdı fındık. Bahçelerde ise Gürcü işçilerin yoğunluğu dikkatimizden kaçmadı. Kutsi Yaşar’la önce fındık sorununu, sonrasında da işçilerin durumunu konuştuk.

Geçmiş yıllarda 3,5 ton fındık alan bahçeden bu yıl 800 kilo fındık çıkmış. Kutsi Yaşar’la bir avuç fındığın yanında sohbet ettik... Yaşar öncelikle fındıktaki küllenmeden söz etti; küllenmenin nedeni, “Mart ve Nisan ayında don oldu, fırtına oldu, olumsuz iklim, küresel ısınma, HES’ler, değişen atmosfer yapısı fındıktaki küllenmenin nedenleri arasında sayabiliriz” sözleriyle açıkladı.

Doğanın dengesini bozuyoruz
İklim değişikliğinin nedenlerinden biri de elbette, Türkiye üzerinde yoğunluklu olarak, Karadeniz bölgesinde bulunan HES’ler. Kutsi Yaşar, doğanın dengesiyle oynandığını söylüyor ve ekliyor: Biz Fındık-Sen olarak raporlarımızda yer verdik. Bu durumu 5 yıldır anlatmaya çalışıyoruz. Doğanın dengesiyle oynuyoruz. Biz o bozulan iklimin önüne geçmek için endüstriyel tarım uyguluyoruz ve bu yanlış yöntemle dengeyi altüst ediyoruz.

Bu yıl Karadeniz fındık konusunda hayal kırıklığına uğradı; değişen iklim, HES’ler derken 5 Temmuz’da yaşanan sel felaketi de olması gereken fındıkları alıp götürdü. Son 50 yılın en büyük sel felaketini yaşayan Ordu da aynı dertten mustaripti...

Sel ve toprak kayması da fındıktaki verimi alan etkenlerden biri... Yaşar bu durumu da şöyle özetliyor: “Fındık derin toprakları sever, kök saldığı yerde kendini güvende hisseder. Ancak sel felaketi yamaçlarda bulunan toprakları aldı, sığ topraklara dönüştürdü. Dolayısıyla da derinlik kalktı. Bitkiler de canlılar gibidir. O sığ topraklarda kendini güvende hissetmediği için verimi olmaz. Çünkü kendini her türlü tehdide açık hissetmeye başlar...”

Barış, Karadeniz’den çıkacak
Fındık olmayınca işçi sayısında da ciddi bir azalma söz konusu. Pek çok fındık bahçesinde Kürt işçilerin yerini Gürcü işçiler almış durumda. Bu yıla mı özgü, yoksa geçmiş yıllarda da böyle miydi, Kutsi Yaşar açıklıyor: Bu yıl fındığın az olmasından dolayı işçi çok az ama fındık olsa da burada Kürt işçileri istemiyorlar. Her yıl mutlaka bir vaka yaşanıyor. Kürtçe konuşan birine sataşma olabiliyor ve kavga çıkıyor! İşçilik anlamında değişen bir şey yoktu Karadeniz’de. Mikro milliyetçilik devam ediyordu. Aşağılama ve nefret duygusu Karadeniz’de mağduriyetin de üzerindeydi.

Kutsi Yaşar’la sohbetimiz devam ederken tanıklık ettiği bir hikâyeyi paylaşıyor bizimle: Burada birini tanıdım, bana dedi ki, Urfa’da birinin gözlerinin içine tereddütsüz baktın mı? Ben sizin buralarda kimsenin gözünün içine bakamıyorum, denize bile bakamıyorum. İskeleniz varmış, o iskeleye gidip düş kurmadım, hayalim hiç olmadı! Buraya ait olamadım! Bir sokağını, caddesini bilmiyorum, türküsünü söyle desen yapamam dedi. Burada o insanlar aşağılanma ve nefret yarasıyla yaşıyorlar... O yüzden de hep söylüyorum, Karadeniz halkları Kürtleri kardeşimiz gibi görüp yaşarsa barışı o zaman elde edeceğiz. Barış o zaman buradan çıkacak.

Kadın emeği sömürülüyor!
Karadeniz’de sadece mikro milliyetçilik yoktu, buraya gelen işçilerin yaşam koşullarında da ciddi sorunlar vardı. 2010 yılından sonra kısmi bir iyileşme oldu ama bazı bölgelerde sorunlar hâlâ devam ediyordu. Kutsi Yaşar tüm bu sorunların dışında gördüğü başka bir sorunu daha hatırlatıyor: Kadın emeğinin sömürülmesi. Çocuk işçiliğinden daha kötü olduğunu söyleyen Yaşar; “Kadın emeği var ve kadın sömürüsü....Çocuk işçiliğinden daha kötü. Çocuğu üretim dışı edebilirsin ama kadını yapamazsın. Annelik yapıyor, kocasına bakıyor, işçilik, aşçılık... Bu çıplak bir sorun. Sonra da erkek sömürüsü.

Emek sömürüsü, yollarda geçen günler ve can kayıpları, geldikleri yerlerde ‘yabancı’ olması. Mevsimlik işçiler açısından ciddi bir travma.

Bu sosyal sorunun ötesinde başka ciddi bir soruna daha parmak basıyor Kutsi Yaşar... Görünen o ki küresel ekonomi böyle devam ederse herkes kendi topraklarında mevsimlik işçi olarak çalışacak. Yaşar’a göre de bu büyük bir tehlike; çünkü topraklardaki egemenlik halkın elinden giderse geri dönüşü olmayacak. O yüzden de Yaşar, kapitalizme karşı örgütlenmenin kaçınılmaz olduğuna vurgu yapıyor. Marcos’un sözünü anımsatıyor, hepimiz gölgeyiz ve hepimiz her yerdeyiz diyor ve ekliyor: Örgütleneceksin, aynı sorunun mağduruysan, aynı hissetmeliyiz ve omuz omuza gitmeliyiz...

Kaynak: Birgun.net