TUĞÇE TÜRK

Didem Madak, 1970 yılında İzmir’de doğdu. İlk şiirleri Sombahar ve Ludingirra dergilerinde yayınlanan Madak, ilk kitabı Grapon Kağıtlarıyla İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazandı. Sonrasında Ah’lar Ağacı (2002) ve Pulbiber Mahallesi (2007) adlı iki kitabı daha yayımlandı. 41 yaşında yakalandığı kanserden dolayı hayatını kaybetti.

Didem Madak hayatını kaybetmeden bir gece önce kardeşi hastaneye gelip Madak’ın yakın arkadaşı olan Müjde Bilir’e bir defter verdi. Bu defterde, Didem Madak’ın el yazısıyla şiirleri ve notları vardır. Pulbiber Mahallesi kitabında “Ardından” adlı bölümde bu defterdeki şiirleri yer alır.

Didem Madak, arkadaşı Müjde Bilir ile yaptığı bir röportajda yaşamı ve şiiriyle arasındaki bu paslanmaz bağı şöyle anlatmıştır:

“Hayatımla ve bir kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz ‘kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler”

Didem Madak aynı röportajda Müjde Bilir’e, hayatında çok fazla ah dediği bir dönemden geçtiğini ve çevresindeki insanların sürekli ah dediği için onu “ah denmez, af denir” diyerek onu uyardığını söyler. Hatta o dönemde sıkıntıları azalttığına inanılan bir çok hediye verilmiş Madak’a. Akit taşlı yüzükler, muskalar gibi. Bu kadar çok ah dediği için okurdan af dilemenin vaktı geldi diyerek bütün ahlarını, söylediklerini, söyleyemediklerini Ah’lar Ağacı’nın altına gömdüğünü söyler.

Biz de Didem Madak’ın aramızdan ayrılışının 5. Yılında bıraktığı fesleğen kokulu dizelerini derledik.

“Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmaya
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!”


“Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.”

"acıdan sızlarken burnumuzun direği
morarmış çarşaflarımızı bayrak diye asardık
dokunsalar dağılırdı iyi pişmiş kurabiyeler gibi kalbimiz
kıtırdı ve çıtırdı"

“Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengârenk reçeller dizerim kalbimin raflarına”

“Tehlikeli sayılmam artık. Kalbimin kalın kitabının arasında kuruttum. Onu orada. Beş parmaklı bir çınar yaprağı gibi unuttum.”

"içimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın.”

“sonra içime ve hatta dışıma kapandım. küsmek gibi bir şey. bir çeşit gölge fesleğeni. bir çeşit olmayan hayat. zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim. epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu. bir yığın insan tanıdım. ama hep yalnızdım.”

"Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım."

"seni sevince pazara çıktım sevinçten
enginar aldım "süper enginarlar" diye bağıran adamdan
oturup ağladım sonra, şaşırdın.
bu "süper" oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.
canımın acısıydın."

“Sen hep gülerdin oysa, gülüverirdin. Bir bakardım eğilmiş su içiyor, gamzelerinden kuşlar.”

“Sen yanımda olmadığından
İntihar süsü vermek istiyorum kendime
Yılbaşında falan hediye olarak
Bir mektup falan yazsam sana…
Kalbine mektup yazamıyor insan”

“Ben seni ciğerimin köşesindeki arıza kadar sevdim.
Bir şiir seni bu kadar sever miydi sanıyorsun İstanbul?”

“Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum, ışıkları yakmıyorum”

“İnsanlar öldüler, hep öldüler, bir gün öldüler
anlaşılmaz!
gecenin çekmecesinde unutuldular sonra
bir inci kolye gibi dağılmış boncukları.”

Bu yüreğimize işleyen dizelerin sahibi Didem Madak’ın bir de şöyle bir röportajı var. Onu da eklemek istedik:

Kaynak: Birgun.net