KONUK YAZAR: HİLMİ YARAYICI
CHP HATAY MİLLETVEKİLİ

Çok şeyler söylendi bu güne kadar Gezi’ye dair. Söylenecektir de. Hatta özlediğimiz yaşamı kurduktan sonraki zamanlarda da.

Bundan üç yıl önce bir rüyayı gerçeğe dönüştürmeye en yakın olduğumuz anı yaşadık. Ülkenin dört bir yanında, milyonların isyan, özgürlük ve dayanışma ruhuyla, sokakları bayram yerine çevirmesiyle yeni bir yaşamın mümkün olduğunu gördük, yaşadık.

Peki neydi bizim için rüya ancak iktidar için korku olan Gezi?
Gezi bir başkaldırıydı.

Yaşam tarzına müdahaleye, koca bir ülkeyi rant uğruna gri betonlara dönüştürme hoyratlığına, doğanın katledilmesine, muhalif her düşüncenin ötekileştirilmesine, demokratik tepkilerin polis şiddetiyle bastırılmasına, halkın, yaşamlarını ilgilendiren kararlarda yok sayılmasına karşı bir başkaldırısıydı Gezi direnişi. Doğaya sahip çıkmakla başlayıp, milyonları zulme karşı bir araya getiren bir isyan ateşidir Gezi direnişi.

Bu direniş mücadele tarihimizin miladı değildir elbette. Ama direniş tarihimizin önemli bir kilometre taşı olduğunu, bugüne dek iktidarın üzerinden atamadığı korkusunda ve her fırsatta görkemli dirilişi yalanlarla karalama hamlelerinde görüyoruz. Sahip oldukları tüm gücü, direnişin yarattığı ruhu değersizleştirmek için kullandılar. Direnişin ilk gününden itibaren camide içki içtiler, türbanlı bacıma saldırdılar yalanlarıyla, direnişi gözden düşürme ve “Gezi bir darbe teşebbüsüydü” söylemleriyle şanlı direnişten mağduriyet çıkarma alçaklığını göstermekten dahi geri durmadılar.

Ama iktidarın her tür yalanına ve karalamasına karşın Anadolu halklarının yüz akı bir direniştir Gezi. Çünkü kökleri derinlerdedir ve Bedrettinlere, Pir Sultanlara, Baba İshaklara dayanan bir mirasın yeniden dirilişidir Gezi.

“Yârin yanağından gayrı her şeyde hep beraber” diyen ak libaslı binlerin Bedrettin’in yanında çıplak ayaklarıyla Osmanlı ordusunun karşısına dikilmesine dayanan gelenek, yüzlerce yıl sonra yine Anadolu topraklarında, bu kez Gezi Parkı’nda yakılan kıvılcımla, zulme karşı duruşun destanını yazdı.

Tıpkı Bedrettin ve müritleri gibi, nasıl “Aydın’ın Türk köylüleri, Sakızlı Rum gemiciler, Yahudi esnafları” ortak bir yaşam idealiyle bir araya geldiyse, Gezi direnişinde de, iktidarın susturmaya çalıştığı, ötekileştirdiği, yaşam tarzına müdahale ettiği birbirinden farklı yapılara mensup milyonlar, özgürlük talebi etrafında bir araya gelerek zalimlere, hayatlarının en büyük korkusunu yaşattı. Öylesine bir korkuydu ki; üzerinden geçen üç yıla rağmen iktidar üzerindeki etkisini sürdürüyor. Hâlâ toplumsal olaylar hakkında gizli resmi yazışmaların konusunu yeni bir “Gezi” korkusu oluşturmaya devam ediyor.

Küçücük bir çocuğun cansız bedeni hâlâ sarayı da, yandaşlarını da korkutmaya devam ediyor. Berkin’i ve annesini meydanlarda yuhalatmaları, kan damlayan kalemleriyle “ama sapanı vardı” söylemleriyle öldürmeyi meşrulaştırma çabaları, karikatür müsveddelerinde nefretlerini kusmaları, gerçeği bilmezliklerinden değil; emin olun korkularından. Ali İsmail’in düşlerindeki özgür dünyadan, Emekçi Ethem’in cüretinden, hayallerini satmayan Ahmet Atakan’dan, Gezi direnişini Hatay’dan selamlayan Abdocan’dan korkuyorlar hâlâ. Biliyorlar ki şehitlerimiz Anadolu’nun direniş toprağına düşmüş birer tohumdu. Ve tohumlarımız bir kez düşmeyegörsün toprağa, hiçbir güç filizlenmelerinin önüne geçemez artık. Halklarımız kadirşinastır. Kendisi için filiz veren tohumlarına da sahip çıkar. Tıpkı Gezi Parkı’nda sahip çıktığı ağaçlar gibi korur fidanlarını.

İktidarını sürdürmenin yolunun toplumu kutuplaştırmaktan geçtiğini gören egemen güç, etnik, dinsel ve mezhepsel hemen her konuda toplumu ayrıştırma çabasındadır bugün. Bu amaçla farklılıklarımızı düşmanlaştırma aracı olarak kullanmaktan kaçınmadığını her fırsatta gösteriyor.

İktidarın bu hoyratlığına karşın fidanlarımızın bizlere bir mirası daha var. Bu miras aynı zamanda bir derstir hepimiz için. Bu ders de; devrimci, demokrat, ilerici, aydın, yurtsever, çevreci, aktivist, muhalif toplumsal dinamiklerin, iktidarın kutuplaştırıcı politikalarına karşın, birlikteliklerle neleri başarabileceğini gösterdi bize.

Unutulmasın ki; farklılıkların değil, ortak noktaların öne çıkarıldığı her birliktelik, egemenlerin korkulu rüyası olmaya devam edecektir.

Kaynak: Birgun.net