Yapısal işlevselcilikle çatışma kuramlarını bir araya getirmeyi amaçlayan L. Coser, 1956’da yazdığı, sosyolojinin klasiklerinden “Toplumsal Çelişkinin İşlevleri”nde “Dış çelişki iç bütünlüğü artırır” diyordu. Bir diğer Amerikan sosyoloğu R. Williams, bunun ancak iki koşul altında mümkün olduğunu yazdı: 1) Dış çelişki/çatışma ortaya çıkmadan kendilerini bütün olarak gören ve o bütünlüğün korunmaya değer olduğunu düşünen bir grup olmalı ve 2) Tehdidin bütün grubu hedef aldığı algısı hâkim olmalı.

Sonraları, Türkiye’nin 1974 Kıbrıs müdahalesinin Kıbrıslı Rumlar’a etkisi üzerine yapılan araştırmalarda bu iki koşula yeni ekler yapıldı: 1) Siyasi elit sorunun çözümü üzerinde hemfikir olunan bir politikada iyice anlaşmış olmalı, 2) Grup üyeleri arasında bu politikanın sorunu ortadan kaldıracağına dair asgari bir konsensüs olmalı ve 3) Derin siyasi ayrılıkların olduğu topluluklarda taraflardan biri tehdidin ortaya çıkışı konusunda bir diğerini suçlamamalı.

Suriye çok fazla aktörün çatıştığı bir uluslararası kapışma alanına dönüştü ve orada olup bitenler yalnızca bu kuramsal çerçevede açıklanamayacak kadar karmaşık.

Fırat Kalkanı harekâtıyla birkaç faydanın hedeflendiği görünüyor. İlk ifade edilen; Türkiye vatandaşlarının da canına kasteden IŞİD’in yok edilmesi. Belki onun da önüne geçen ve bir devlet hedefi olduğu söylenebilecek hedefse, Suriye sınırında Kürt devletine evrilecek bir yapının oluşumuna engel olmak.

Bu yazının konusu açısından da; toplumsal kutuplaşmanın olağanüstü arttığı, 15 Temmuz Darbe Girişimi’yle de AKP ve Saray’ın ciddi tehdit algısına sahip olduğu bir dönemde, iktidarın etrafında yeni bir toparlanmaya ihtiyaç duyması.

Dışarda bir savaş/çatışma/tehdit içerde bütünleşmeyi, AKP ve Saray etrafında bütünleşmeyi, sağlayabilir mi?

AKP/Saray 15 Temmuz’dan beri, hummalı bir biçimde CHP’yi de yanına aldığı bir “milli mutabakat” – iç birlik/bütünlük – sağlamaya çalışıyor. Suriye’de savaş, bu çabada bir başka önemli fırsat olarak değerlendirilmeye çalışılıyor.

Kılıçdaroğlu da, TSK’nin Suriye’ye girişinin hemen ardından “Ülkemiz için büyük tehdit olan IŞİD terör örgütü ile mücadele etmek hepimizin görevidir. IŞİD’e karşı mücadele veren kahraman askerlerimizin sağ salim ülkemize dönmelerini diliyorum” dedi. Yenikapı’nın HDPsiz “milli mutabakat” görüntüsü, operasyonun ilk gününde de ortaya çıktı.

Ancak, Kılıçdaroğlu’nun “IŞİD’e karşı mücadele” vurgusu önemli. Operasyon uzar ve “IŞİD’de karşı mücadele”nin uzağına düşerse, ana muhalefet partisinin bu “birlik/bütünlük” tablosu içinde kalması çok zor.

Operasyonun askeri/teknik boyutuna ilişkin de çok sayıda soru işareti var, ancak belki de Burcu Cansu’nun Pazar günü BirGün’de görüşlerini aktardığı emekli komutanların dediği gibi, FETÖ’cü damgası yememek için askerler susuyor.

Suriye, askeri olarak çıkmakta zorlanılacak bir “Ortadoğu bataklığı”na dönerse, bu dış hamlenin hedeflenen iç bütünlüğü sağlaması tümüyle olanaksız olacak. Daha şimdiden, operasyon, stratejik ortak ABD ile sorun olmaya başladı ve desteklenen ÖSO cihatçılarının verebileceği bazı IŞİDvari fotoğraflarla Türkiye uluslararası düzeyde çok daha zor duruma düşebilir.

Dış çelişki/çatışma iç bütünlüğü sağlar kuramcılarının başta sıraladığımız koşullarına bakın. Ne yazık ki Türkiye toplumu, epeydir ciddi biçimde bölündü ve kendini bir bütün olarak hissetmiyor. Siyasi elitler (ana muhalefet – iktidar) sorunun niteliği ve çözümü konusunda hemfikir değiller. Toplumun önemli bir kısmı Suriye’ye girmekle tehdidin ortadan kaldırılabileceğine inanmıyor. Dahası, bu kesimler tehdidi yaratıp büyütenin AKP olduğunu da düşünüyor.

Kısacası, dışarıda savaş mutlaka içeride bütünlüğü sağlamaz!

İşin askeri, teknik ve uluslararası ilişkiler boyutu bir yana, AKP/Saray Suriye’de bir savaşla içerde bütünlük sağlayacağına inanıyorsa, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir.

Kaynak: Birgun.net