Türkiye’nin en büyük gazetelerinden biri olan Zaman’ın İngilizce basımı olan Today’s Zaman’da sık sık yazan biri olarak ben de hükümetin Cumartesi günü Feza Medya Grubuna (Bu grup, Zaman ve Today’s Zaman’ın yanı sıra, Cihan Haber Ajansını da içeriyordu) el koyması karşısında dehşete düştüm.

Bu aslında sürpriz olmadı. Adını hiç de hak etmeyen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, şu an ülkenin cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde 2002 yılında iktidara gelişinden bu yana basın ve ifade hürriyeti de dahil olmak üzere bireysel özgürlükler baltalanıyordu. Erdoğan’ın bir yıl kadar önce sarf etmiş olduğu “Basın dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar özgür değil” sözleri bir kenarda dursun, yaptıkları söylediklerini açıkça yalanlıyor.
Sınır Tanımayan Gazetecilerin yayımladığı Dünya Basın Özgürlüğü 2015 sıralamasına göre Türkiye 180 ülke arasında 149. sırada yer alıyor. Üç yıl içinde 154’ten bu sıraya yükselmiş olmasına bakılarak burada bir gelişme olduğu sanılabilir; ne var ki yükselişin nedeni 40 gazetecinin şartlı olarak salıverilmiş olmasıydı. Bütün olarak bakıldığındaysa –internet sansürü, hükümeti eleştiren gazetecilerin işine son verilmesi, mahkemeye taşınan konularla ilgili yayın yasakları getirilmesi gibi- Türkiye’nin durumu gittikçe kötüleşiyor.

Gazeteciler ve basın kuruluşları fiziksel saldırı altında. Geçen yılın Eylül ayında, Kasım’da yapılan seçimlerin hemen öncesinde, Doğan Medya Grubu’nun İstanbul bürosu AKP’nin gençlik kollarıyla bağlantılı bir çete tarafından basıldı. Burası laisizm yanlısı Hürriyet gazetesine, onun İngilizce basımı olan Hürriyet Daily News’e ve Radikal gazetesine ev sahipliği yapıyordu.

Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olan televizyon sunucusu Ahmet Hakan, Ekim ayında işinden dönerken, evinin önünde 4 kişi tarafından saldırıya uğradı.

Cuma günü olanlar, Ekim ayında polis tarafından basılan Koza İpek Medya Grubu’na yapılan saldırıyla benzer özellikler taşıyor. Bu gruba ait iki televizyon kanalı, iki de kilit vuruldu.

AKP hükümetinin atacağı tüm adımları esrarengiz bir şekilde isabetli olarak önceden gören, Türkiye’nin Scarlet Pimpernel’i, köstebek Fuat Avni, Erdoğan’ın, Zaman gazetesini suturmak için, Feza Medya Grubuna el konulması emrini verdiğini Perşembe günü er’dan açıklamıştı. Erdoğan, iki gazetecinin Anayasa Mahkemesi’nin kararı üzerine serbest kalmasının hemen ardından attığı bu adımla, her ne kadar basın özgürlüğü anayasadaki belli başlı maddeler tarafında korunma altında olsa da, kendisinin Türkiye’de hukukun üstünlüğüne saygısı olmadığını açıkça ortaya koymuş oldu.

Erdoğan’ın taşkınlıklarının arkasında İstanbul başsavcılığının, 2013 yılının Aralık ayında hükümetin yolsuzluklarına karşı başlatmış olduğu soruşturma yatıyor. Erdoğan bu soruşturmayı Pennsyllvania’da inzivaya çekilmiş olan imam Fethullah Gülen’in tezgahladığı bir “yargı darbesi” olarak nitelendirmişti.

İnançlar arasında diyaloğu geliştirmeyi hedefleyen ve yaklaşık 100 ülkeye yayılmış okul ve üniversitelerden oluşan bir ağı olan Gülen hareketinin beş milyona yakın takipçisi olduğu sanılıyor. Bu oluşumun Türkiye’nin yargı ve polis kanadında da pek çok takipçisi olduğu malum.

Sonuç olarak binlerce polis görevlisi, yüzlerce hakim ve savcı Erdoğan’ın temizlenmesi gerekenler listesinde bulunuyor. Cadı avının boyutları kamu görevlilerine kadar ulaşmış durumda. Başbakanlık tarafından henüz yayınlanmış olan bir genelgeye göre “legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kurduğundan” şüphelenilen devlet görevlilerinin görevden alınabileceğini öngörülüyor.

Erdoğan’ın Başbakanı Ahmet Davutoğlu, mecliste temsil edilen üç muhalefet partisini “legal görünüm altında” illegal siyasal partiler olmakla itham etti bile.

Cadı avı, medya gruplarının yanısıra AKP’nin FETO (Fetullahçı Terör Örgütü) olarak nitelendirdiği örgütün üyesi olduğundan şüphe edilen iş adamlarını da içeriyor. İroniye bakın ki, Erdoğan’ın iktidara gelmesine yardım edenler tam da Gülen hareketinin kadrolarıydı. Ama AKP çevresindeki büyük çaplı yolsuzlukların ayyuka çıkmasıyla birlikte Gülen, Erdoğan’ın ezeli düşmanı haline geldi.

AKP içinde bir bölünme olduğu, partinin önde gelen kurucu üyelerinin ayrılarak Erdoğan’ın otoritesine meydan okumak üzere yeni bir parti kurabileceği yolunda söylentiler git gide yayılıyor.

Bütün bunlar olurken, Türk edebiyatçı Elif Şafak’ın geçen hafta yazmış olduğu gibi korku ve paranoya ülkeye hakim oluyor; muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle bir “diktatör bozuntusu”nun esareti altında.

7 Mart 2016 tarihli Independent’dan çeviren: Defne Sarıöz

Kaynak: Birgun.net