YAŞAR AYDIN

Ortadoğu ve daha birçok bölgedeki kaosu enerji savaşlarından bağımsız ele almak mümkün değil. Enerji savaşları artık alenen sürdürülür oldu. Türkiye de bu savaşların tam merkezinde yer alıyor. Dünya Enerji Konseyi Üyesi, Bilkent Üniversitesi öğretim görevlisi, CHP Enerji Komisyonu Başkanı ve Petrol Mühendisleri Odası Enerji Politikaları Çalışma Grubu Başkanı Necdet Pamir enerji savaşlarını “Enerjinin İktidarı” adıyla kitaplaştırdı. Pamir ile bu vesileyle görüştük.

Emperyalistlerin Irak’a müdahalesinden sonra egemenlik mücadelesi başka alanlara kaymıştı. Son yıllarda bir kez daha tüm kavga Ortadoğu’da geçiyor gibi. Bu durumu nasıl açıklayabiliriz?
Ben yaşanan her gelişmeyi enerji bağlamında açıklama taraftarı değilim. Ama bu yaşanan gerçekliğe gözümüzü kapatmamızı gerektirmez. Şu manzaraya hemen bir bakalım: Dünyada tüketilen petrolün ve enerjinin yüzde 20’sini ABD tek başına tüketiyor. ABD’nin dünya ölçeğinde rezervi yüzde 3. Yüzde 3 rezervi var yüzde 20’sini tüketiyor. Avrupa yüzde 18’ini tüketiyor. Dünya petrolünün Irak yüzde 10’unu, Ortadoğu yüzde 48’ini üretiyor. Üstelik bu kadar da değil. Bölgede çıkarılan petrolün bir varilinin maliyeti 8-10 dolar civarında. ABD’ye, Kuzey Denizi’ne, Rusya’ya fark atmış durumda. Burayı rahat bırakırlar mı? Evet her şey enerji üstünden açıklamayalım ama bu gerçeğe de gözümüzü kapatmayalım.
ABD, AB ve Rusya’nın enerji politikalarına bakmak lazım. Hedefleri, yönelimlerine bakmak lazım. Bu güçlerin yönelimlerine baktığımız da Ortadoğu yakın bir tarihe kadar rahat nefes alamaz.

Son günlerin en popüler konularından biri petrol fiyatları. Buraya gelmeden önce bölgenin iki önemli aktörü İran ve Suudi Arabistan’ı değerlendirmek sanırım lazım.
Kuşkusuz doğru. Yıllarca ABD’nin bölgedeki en önemli silahı Suudi Arabistan ve ABD’nin düşmanı İran farklı rollerle karşımıza çıkıyor. Bazı konularda ABD ile ters düşen bir Suudi Arabistan’la karşılaşırken sorunları çözen bir İran görüyoruz. İran üzerine koyarak ilerliyor. Yatırım artacak ve İran’ın eli güçlenecek. Suudi Arabistan ve ABD arasında çelişkilerden her zamankinden fazla bahsediliyor. Ben bu fikre her zaman mesafeli durdum. Suriye, IŞİD ve diğer başka başlıklara baktığımızda bu kadar rahat değilim.

Burayı biraz açabilir miyiz? Nasıl bir denge oluşuyor?
ABD’nin bu politik hattı ve İran’ın şimdiki iktidarının devamı sürdükçe şekillenmeye başlayan yönelim devam edecek gibi duruyor. Burada da Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan eksenin kaybedeceğini düşünüyorum. Suudi Arabistan, Mısır konusunda ABD çizgisine geldi. Katar yerinde duruyor. Gelişmeleri izlemek lazım. Zaman zaman çizgilerde küçük oynamalar olsa da herkesin bir hesabı var.

Sanırım bu hesap kitap işinde en çok Türkiye yanıldı. Yapılan temel yanlışlar neler?
Eğer Ortadoğu ülkesi ya da bu coğrafyaya dair hedefleri olan bir ülkeyseniz dış politikadan, uluslararası hukuka kadar birçok alanda enerji başlığı ile karşı karşıya kalacağınızı bilmeniz gerekir. Türkiye’nin enerji haritasına şöyle bir bakalım. En çok hangi ülkelere bağımlı kimlerle enerji alışverişi var? Hemen üç ülke çıkar karşımıza Rusya, İran, Irak. Peki bugünlerde en çok sorunu kiminle yaşıyorsun? Yine Rusya, İran, Irak.
Enerjideki bağımlılık öyle böyle değil. Doğalgazda yüzde 55 Rusya, 18 İran toplamda yüzde 73. Petrol yüzde 32 Irak, Yüzde 30 İran, petrol ürünlerini de dahil edersen yüzde 16 Rusya.

Kuzey Irak petrolünün İsrail’e satılması...
Irak’ın hükümranlık haklarını hiçe sayarak Kerkük-Musul Boru Hattı’na sapladığın çıkıntı ile buradaki petrolü hukuk dışı olarak Akdeniz’e oradan da İsrail’e satıyorsun. Irak merkezi hükümeti ile de büyük sorunlar yaşıyorsun. İran-Suudi Arabistan mücadelesinde her koşulda Sünni Suudi Arabistan’ı destekliyoruz. Açıkça egemenlik mücadelesinin tarafı oluyorsun.

Türkiye’nin bölge politikasında manevra alanı kaldı mı?
Türkiye önemli bir bölgesel aktör olmak için sürekli hamleler yaptı. Türkiye içinde petrol temel mesele aslında son Başika meselesini de petrolden bağımsız düşünülemez. Ama Türkiye çok sıkışmış durumda. Çok fazla aktör var hepsinin hedefleri farklı. En önemli sorun olarak IŞİD belası var. Orta vadede mutlaka mıntıka temizliği yapılacak ve yeni bir düzen oluşacak. Bu boşluğu kim dolduracak, asıl sorun bu. Türkiye’nin desteklediği guruplar bu süreçte zayıfladı. Erdoğan-Davutoğlu siyasetinin herkesi memnun etme şansı yok. Birini memnun edersen öbür taraftan sorun çıkacak. Ama ben burada ABD, İran arasında önemli bir sorun çıkmazsa Türkiye’nin politikasının daha da zayıflayacağını düşünüyorum.

Petrol fiyatların düşüşünde bu egemenlik savaşının ne kadar etkisi var?

Arz-talep dengesizliğini kuşkusuz bir neden olarak kabul etmemiz lazım. Ekonomik durgunluktan dolayı talep azalıyor, ama buna rağmen arzda bir azalma yok. Bir yandan da ekonomik durgunluk var. Üstelik sadece ekonomik durgunluk da değil. Üretim alanlarında yeni aktörler var. Dünyada günlük 92 milyon varil petrol üretiliyor. Bu orada ABD’nin payı yüzde 5.5 civarındaydı. Bunu on gelişmelerle birlikte(kaya gazı) 9’a çıkarttı. Kanada, Brezilya, Irak’ta artış gözüküyor. Libya iç savaş öncesi 1.6 milyon varil üretiyordu. Bir ara sıfıra düştü. Şimdi tekrar yukarıya çıkıyor. Yani talep düşerken arzda artış yaşandı. Bu anlamı ile arz-talep denklemine işi bağlayanlar haklı görülüyor. Ama bence bu fotoğrafın tamamı değil.

Eksik bırakılan nokta neresi?
Talep azadı, üretim artıyor ve fiyatlar düşüyor. Böyle bir durumda petrol üreticilerin ne yapmasını beklersin, kuşkusuz arzı kısıp tekrar fiyatların yukarı çekilmesi konusunda hamle yapmasını değil mi? OPEC’i oluşturan ülkelerin neredeyse tamamının ekonomileri petrole bağımlı. Böyle olmadı. Suudi Arabistan tüm gücüyle üretime devam etti.

Suudi Arabistan neden bu yolu tercih ediyor?
İran ve Rusya’da yapılan tartışmalarla buna yanıt aramaya çalışalım. Rus medyasında çıkan yazılara göre Suudi Arabistan bunu bir kez de Sovyetler Birliği’nin çökme sürecinde yapmış. O tarihte de Suudi Arabistan dünyayı petrole boğdu ve Sovyetler azalan gelirleri sonrasında hızla çöktü. ABD ile kafa kafaya veren Suudi Arabistan petrol fiyatlarını düşürerek bir anamda İran ve Rusya cezalandırıyor. Onların manevra güçlerini sınırlıyor.

Suudi Arabistan bu hamle ile neredeyse tek gelirinden önemli ölçüde vazgeçmiş olmuyor mu?
Suudi Arabistan tüm bu ülkeler arasında yedek kapasitesi olan tek ülke. Bu şu demek. Hiçbir yeni yatırım yapmadan, hiç bir ek para harcamadan bir aylık kısa bir sürede en az üç aylık bir süre için piyasa petrol sürebilme yeteneğidir. Bu sadece Suudi Arabistan’da var. Onlar da “madem benim böyle bir gücüm var, onların ekonomisi müdahale kıvamına geldikten sonra, iyice zayıfladıktan sonra piyasa yine benim diyor. Iskalanan ya da gösterilmek istenmeyen manzara bu aslında.

Ek rezervlere rağmen sürdürülebilir bir politika mı?
Suudilerin 2014’de 750 milyar dolar rezervi vardı. Bu tarihten bu yana yaklaşık 35 milyar sosyal harcama yapmış. Petrol gelirlerindeki düşüş eklenince şimdiki dolar rezervinin 600 milyar civarında olduğu tahmin ediliyor. Suudi Arabistan’ın yılda 280 milyar dolar civarında petrol geliri var. İran’da bu 50 milyar dolar. Petrol fiyatı yüzde elli düştüğün de İran 25 milyar kaybederken diğeri 140 milyar kaybedecek. Bir de buradan bakmak lazım. Bir de Suudi Arabistan’ın tarihinde hiç olmadığı kadar kendi ülkenin dışında da muazzam para harcaması var. Yemen’de bir vekalet savaş yürütüyorsun, Mısır’da Sisi’yi destekliyorsun ve bir de Türkiye tarafına baktığın artık sır değil. Büyük bir harcama var. Suudiler bunu nereye kadar götürebilir. Bunun de bir limiti var.

***

Enerjinin iktidarı
Son yıllarda politik bir değerlendirme yapmak için konuşmaya başlayan herkes enerjiden bahsediyor. Ama ciddi bir altyapı olmadan konuşuluyor. Enerjinin bütünsel bir resmi olmadan değerlendirme yapılıyor. Ne dünya ne de bölgemiz çok fazla bilinmeden değerlendirmeler yapılıyor. Bu nedenle elimizin altında temel bir kaynak olsun istedim. Günümüz dünyasında enerji artık sadece teknik bir konu olarak ele alınamaz. Dış politikadan uluslararası hukuk alanına kadar birçok noktayla temas ediyor. Enerjinin izlediği yolu bilmezsen özellikle Ortadoğu’da sağlam bir dış politika oluşturamazsın. Türkiye’nin düştüğü duruma düşersin. Kitapta hem enerjinin tarihsel yolculuğunu, iktidar ilişkilerini hem de güncel olanı sunmaya çalıştım.

Kaynak: Birgun.net