BAŞAK KALE*

7 Mart’ta Brüksel’de toplanan Türkiye-AB Zirvesi, düzensiz göç ve geri kabul anlaşmasıyla ilgili ayrıntıları konuşarak uygulanacak yol haritasının koşullarını belirlemeyi amaçlıyordu. Bu zirvede Türkiye, AB’nin karşısına kapsamlı bir istek paketiyle çıktı ve AB-Türkiye Eylem Planı’nın yükümlülüklerini yerine getirmede AB ile nasıl bir ortaklık çerçevesinde hareket edilebileceğinin ayrıntılarını tartıştı. Zirve sonucunda çıkan sonuçlar hala taslak niteliğinde olan bazı kararların göstergesi. Göç yönetim stratejisinin ayrıntılarını konuşmak üzere taraflar 17 Mart’ta tekrar bir araya gelecekler. Zirve sonuçları farklı tartışmaları da beraberinde getiriyor. Bu tartışmalardan belki de ne önemlileri şunlar: Geri kabul uygulanmasıyla ilgili şartlar, Türkler için vizesiz dolaşım, verilecek olan 3 milyar doların içeriği ve kullanım koşulları.

1. Geri kabulün şartları: 2012 yılında imzalanan ve 2013 yılında yürürlüğe giren AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması, Birlik’le yapılan müzakerelerin bir ürünü. Yavaşlasa da devam eden müzakere sürecinde “Adalet ve İçişleri Başlığı” altında katılım ortaklığı çalışmalarının bir parçası olarak yürütülmekteydi. Bu anlaşmayla öncelikli olarak iki taraf, kendi vatandaşlarından düzensiz geçişle diğer tarafa geçenleri geri almayı taahhüt ediyor. 2017 yılında itibaren de 3. ülke vatandaşlarının geri kabulünün sağlanması bekleniyordu. AB’den geri kabul edilecek olan 3. ülke vatandaşlarını; düzensiz göçmenler ve sığınma başvurusu kabul edilmeyen kişilerden oluşturacaklardı. Bu konuyla ilgili teknik düzenlemelerle, geri kabulle geri alınacak olan düzensiz göçmenlerin geçici olarak barınacakları geri kabul ve geri gönderme merkezleri Türkiye ve AB’nin ortak fonlarıyla inşa ve tamamlanma sürecindeler. 2015 yazında birden artan düzensiz geçişler ve Merkel’in ziyareti geri kabul anlaşmasının uygulanma sürecini hızlandırmış oldu.

AB ise son dönemde tüm AB üye ülkelerinin ikili geri kabul anlaşmaları yapmaları yerine AB ile topyekun anlaşma yapılmasını tercih ediyor. Müzakereler, AB açısından daha kolay ve zahmetsiz olabiliyor. AB ile yapılan anlaşmayla sadece Yunanistan’dan değil aynı zamanda AB’nin her hangi bir yerinden örneğin Danimarka’dan da geri gönderme yapılabilecek. Geri göndermelerde sürecin hızlanacağı ve sayıların artacağı açık. Geri göndermenin yapılabilmesi için düzensiz olarak geçiş yapmış kişinin Türkiye’yi transit olarak kullandığının ispat edilmesi gerekiyor. Bu bazen Türkiye’den alınmış bir sigara paketi ya da bir pet su şişesiyle dahi yapılabiliyor. Çoğu zaman bu talepler, sağlam kanıtlarla desteklenmediği için Türkiye ve Yunanistan arasında birçok tartışmaya neden olabilmiştir.

2. Uluslararası hukuka uygunluk: Bir düzensiz göçmenin geri gönderilebilmesi için öncelikle “sığınmacı” olmaması gerekmektedir. 1951 BM Mültecilerin Statüsüne Yönelik Sözleşme’den, diğer uluslararası sözleşmelerden ve AB müktesebatından doğan yükümlülükler, AB üye ülkelerinin sığınmacı ve mültecileri geri göndermelerini engellemektedir. En son gerçekleşen zirvede geri göndermelerle ilgili olarak önerilen: “bir Suriyelinin geri gönderilmesine karşılık Türkiye’de kayıtlı olan başka bir Suriyelinin geri alınması” ilkesi uluslararası hukuka uygun değildir. Bu sistemin hangi çerçevede uluslararası hukuka uygun hale getirileceği muğlak ve çok ciddi anlamda sorunlu. AB’den yapılabilecek olan toplu iadeler insan hakları ihlallerine de neden olabilir. Bu sistemin önerilmesinde AB’nin bir türlü çalıştıramadığı 3. ülkelere mülteci yerleştirme sistemin işlevsellik kazanması hedeflenmiş olabilir. Bir mültecinin 3. ülkeye yerleştirilmesi yılları alabiliyor. Yasal süreçler oldukça uzun sürebiliyor. Oysaki geri gönderme süreçleri çok hızlı gerçekleşebilecektir. Özellikle de toplu olarak yapılırsa. Ayrıca bu yerleştirme sistemlerinde mültecilerin belli özelliklere göre seçilmesinin de önüne geçilmesi gerekiyor. Örneğin; Almanya’da bulunan Suriyeli mültecilerin %50si üniversite mezunu, Türkiye’de bulunanlarda bu oran %5.

3. Vizesiz dolaşım: Türkler için vizesiz dolaşımın önümüzdeki Haziran ayında gerçekleşmesi isteniyor. Birlik, vizesiz dolaşımın gerçekleştirilebilmesi için gereken koşulları uzun bir liste halinde Türkiye’ye sundu. Bu listenin tamamlanıp, AB üye ülkelerinin tek tek ikna edilip, AB Konseyi’nden onay alınıp, Avrupa Parlamentosu’nun da vizesiz dolaşıma onay vermesinin sağlanması gerçekten başarılması neredeyse imkansız bir hedef. Bazı üye devletler, Güney Kıbrıs gibi, vetolarına devam edeceklerdir. Bu nedenle, yakın zamanda vizesiz dolaşımın kabul edilmesini beklemek çok gerçekçi olmayacaktır. Seçilmiş bazı gruplar için bile (öğrenciler, akademisyenler, iş adamları, vs.) vizesiz dolaşımın gerçekleşmesi çok kısa zamanda olamayacaktır.

4. Mali yardım: Türkiye, AB tarafından önerilen 3 milyar avroluk mali yardımın 3 senelik zaman dilimi içerisinde çok yeterli olamayacağı görüşümde. Bunun en azından iki katına çıkartılmasını bekliyor. AB üst düzey bürokratları aslında Türkiye’nin şimdiye kadar Suriyeli mülteciler için yapmış olduğu harcamaların, üye ülke gelirlerine göreceli değil ama net miktar olarak AB’nin ve üye ülkelerin yapmış olduğu harcamalardan çok da farklı olmadığı görüşündeler. Bu tarz bir yaklaşım sağlıklı değil ve mali yardım tartışmalarını bir kısırdöngüye sokabilir. Mali yardımın mültecilerin yaşam kalitelerinin yükseltilmemesine yönelik olarak değerlendirilmesi gerekli. Suriyelilerin istihdamına olanak verirken aynı zamanda Türk halk için istihdam sahalarının açılması ve kamu hizmetlerinin geliştirilmesi önemli olacaktır.

AB liderleriyle AB’nin geleceği için omuz omuza hareket edileceği açıklanıyor. AB, sorumluluklarını devretmeden paylaşabilirse ve Türkiye bu paylaşımda sığınma politikasını 2011 öncesinde amaçladığı gibi mülteci odaklı olarak yerleştirilebilirse hem mülteciler ve sığınmacılar, hem evrensel değerleri temel alan söylemleriyle AB, hem de Türkiye kazanabilecek.

*Doç. Dr., ODTÜ Uluslararası İlişkiler

Kaynak: Birgun.net