Şu toplumsal öfkenin doruk yaptığı, idam gelsin çığlıklarının atıldığı ortamda Adalet Bakanlığı cinsel suçlarla mücadele kapsamında kimyasal hadım yönetmeliğini yaşamımıza sokuverdi. Özgecan cinayeti başta olmak üzere hemen her gün duyduğumuz cinsel içerikli şiddet olaylarının çoğalması ya da daha doğru bir ifadeyle (günümüz iletişim olanakları sayesinde) eskisinden çok “görünür” hale gelmesi toplumda öfke patlaması yarattı. Hadım cezası yönetmeliğinin kamu tarafından kolayca benimsenmesinin ya da olumlamak anlamında sessizlikle karşılanmasının nedeni bu olmalı.

Oysa Türk hukukunda hadım etme ile ilgili doğrudan bir yasa yoktur. Ama dolaylı olarak Türk Ceza Kanunu ile Nüfus Planlaması Kanunu’nda konuyla ilgili bir düzenleme mevcut. Ceza Kanununun 101/I,II maddesinde “Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kısırlaştırma işlemini yapmaya yetkili olmayan bir kimse tarafından yapılmış ise, ceza üçte bir oranında artırılır” “Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” düzenlemeleri yer alıyor. Eğer kişinin rızasının olması, hadım etmeyi gerçekleştirecek kişinin de yetkili kişi kabul edilmesi durumunda hadım etme Ceza Hukuku anlamında geçerlidir. Uzmanların görüşü bu yönde.

Bu mevcut linç ortamında hem kimi hukukçular hem de insan hakları savunucuları hadım cezasının toplum öfkesini yatıştırsa bile bir ceza olamayacağını ileri sürüyorlar. Onlara göre bu “insan bedenine bir müdahale”, dolayısıyla insan haklarına ters düşüyor. Kaldı ki kitaplı dinlerin de karşı olduğu bir ceza türüdür bu.

Hadım etme insan bedenine yapılacak en büyük kötülüklerden biri. Birçok kötülük gibi insanlık tarihi kadar da eski. Asurlulara kadar giden bir tarihi var. Asur’un ünlü Kraliçesi Semiramis’in esir aldığı düşman askerlerini de, yatağına aldığı sevgililerini de hadım ettirdiğini biliyoruz. Çoğunlukla Avrupa, Ortadoğu, Hindistan, Afrika ile Çin saraylarında çok rastlanırdı bu uygulamaya. Sümerlilerin tarihteki ilk “kasıtlı hadım” uygulamasını yaptığı yazılıdır kaynaklarda. Yani günümüze kadar varlığını koruyan uğursuz bir uygulamadır bu. Hem 17. hem de 18. yüzyıllarda binlerce hadım vakası gerçekleştirilmiştir, denir. Kimi kaynaklar yılda beş bine yakın erkek çocuğunun hadım edildiği belirtiliyor. On dokuzuncu yüzyılda da hız kesmemiştir bu uygulama. Bu yüzyılın hadım merkezleri olarak Fransa’da Verdun, Çekya’da da Prag’ın adı geçer sık sık.

Hadım birçok nedenle uygulanırdı. En çok da savaş esirlerine yapılırdı tabii. Oysa Yahudilik’te de İslam’da da (Nisa suresinin 119 ayetinde açıktır) kesinlikle yasaklanmıştır hadımlık. Ama ilk büyük Hıristiyan aydınlanmacılarından biri olan Origenus’un bir dini vecd nöbeti esnasında bıçakla kendini hadım ettiği de biliniyor.

Ülkemizde yürürlüğe giren hadım etme uygulamasının cerrahi değil kimyasal bir hadım etme olduğu özellikle belirtiliyor. İyi bir şeymiş gibi. Oysa bu tür hadımlaştırma da insan bedenine acımasız bir müdahaledir. Bu müdahalede kullanılan ilaçların kişinin bünyesini onarılamaz derecede tahrip ettiğini söylerler.

Kimyasal hadım cerrahi hadımdan elbette farklı. Penis, testisler kesilmiyor. Kimyasal hadım için mahkûmlara belirli aralıklarla ilaç veriliyor. Böylelikle suçlunun testosteron hormonu azaltılıyor, cinsel isteği de ortadan kalkmış oluyor.

Kimyasal hadım uygulaması Amerika’nın California eyaletinde 1 Ocak 1997’den itibaren yasal olarak uygulanıyor. Sekiz eyalet de California’yı takip ederek kimyasal hadım uygulamasını ceza yasalarına eklediler. Tecavüz vakalarının çok sık yaşandığı İsveç ile İngiltere’de de suçluların isteği üzerine hadım cezası uygulanıyor. Kanada’da da hadım uygulaması var. Hadım cezasına karşı çıkan çevrelere bu ülkeler anımsatılarak bir savunma yapılıyor sürekli. Adı geçen ülkelerin muhafazakârlarının yaptıkları, tüm çağdaş batının uygulaması gibi gösterilmek isteniyor.

Almanya, İsviçre, Fransa, Çekoslovakya, Danimarka, İngiltere gibi ülkelerde özellikle küçük çocuklara yönelik cinsel saldırıların önlenmesi amacıyla kimyasal hadım etme uygulaması var. Fransa’da yakın bir tarihte eski bir mahkûmun küçük bir çocuğa tecavüz etmesi üzerine Fransız parlamentosunda hadım tartışmaları yeniden gündeme gelmişti. Avrupa Birliği’nin en tutucu üyelerinden Polonya’da 15 yaşın altındaki çocuklara tecavüz eden erkekler için kimyasal hadım uygulaması mevcut. Hadım etme birçok Avrupa ülkesinde suçlunun gönüllü olması koşuluyla uygulanmakta.

Müzik sektörünün kurbanları

Hadım uygulamasının en çok rastlandığı alanın müzik oluşu insanı şaşırtıyor. Kilise korosuna kadın yasağının ( ki 18. yüzyıla kadar sürmüştür) bunda etkili olduğu biliniyor. İhtiyaç duyulan kadın sesinin temini küçük yaştaki erkek çocuklarının hadım edilmesiyle mümkün oluyordu çünkü. Testislerinin kesilmesi erkek çocukların sesinin hep ince kalmasına yol açtığından bu uygulama yıllarca sürdü. Antik Yunan’da hadımların hemen hepsi şarkıcılık yaparlardı.

Kilise korosu için erkek çocuklarının hadım edilmesi İtalya’da çok sık rastlanan bir olgu olmuştur hep. Hadım edilen çocuğun göğüs kafesinin daha yuvarlak hale dönüştüğü, genişlediği söylenir. Bu akciğerin kapasitesini de arttıran bir etkiye yol açıyor. Bu da tiz ama gür bir ses demek.

Kimi kaynaklar bu amaçla yani sanat adına ilk hadım etmenin Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden Roma İmparatorluğu’nda dördüncü yüzyılda gerçekleştiğini, hadım olan kişinin yıllarca sahnede şarkı söylediğini kaydediyor. Bu uygulama özellikle 18 ile 19. yüzyılda giderek yaygınlaştı. Sesi plağa da kaydedilen son hadım sanatçı 1922’de ölmüştür.

Günümüzde daha çok bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanan hadım etme olgusu Hindistan’da nüfusla mücadele etme gerekçesiyle uygulanıyor maalesef. Buna kısırlaştırma da eşlik ediyor. Özellikle sadece cinsel değil herhangi bir adi suça bulaşmış olanların da çocuk yapmamaları için hadım edildiği ya da kısırlaştırıldığı biliniyor. Bu nedenle yıllardan beri Hindistan uluslararası toplumun büyük tepkisini çekiyor.

Sonradan ortaya çıkan kimi belgeler bazı Avrupalı bilim adamlarının toplumlarını başka ırklardan koruma amacıyla “ırk ıslahına” yönelik olarak hadımlaştırma projeleri ürettiğini gösteriyor. Hadımlaştırma ırkçıların da sık sık baş vurduğu bir yöntem.

Sadece bedensel anlamda değil, ahlaki anlamda da “insan”ı aşağılayan bu tür bir cezalandırma ya da önlem, mevcut ortamın kriterleriyle el alınmamalı. Başta tecavüz olmak üzere cinsel şiddet bir hastalık olarak görülürse tedavisinin de tıbbi olması sonucu çıkar bundan. Oysa küçük kızları eş saymayı kolaylaştıran dini ya da töre kaynaklı gerekçeleri de var bunun. Kadını toplumsal hayattan çekip almak, tüm kadınları erkeğin malı sanmalarına yol açacak kadın karşıtı kültürel kodlarla nesiller yetiştirmek de bu suçların gerekçesi tabii ki.

Hadım, kimyasal ya da cerrahi, hangi türü olursa olsun insan haklarına aykırı bir uygulamadır.

Kaynak: Birgun.net