Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve onun tartışılmaz lideri Recep Tayyip Erdoğan pek çok iz bırakan iş yaptılar. Saymaya kalksak bırakın bu sütunu BirGün’ün bütün sayfaları bile yetmez…

Bunların içinde hangisi en önemlidir diye sorulsa hiç tereddütsüz aşağıdaki yanıt verilir:

-Siyasi İslam ile demokrasi bir arada olamaz!

Bu tezi bütün dünyaya kanıtladılar!

Çünkü bazı Avrupalı liderler başta olmak üzere Erdoğan’ın Türkiye’de demokrasiyi tesis edeceğine inanan, böylece bütün İslam dünyasına örnek oluşturacağına inanan o kadar çok kişi vardı ki…

2002’de AKP’nin iktidara gelmesinden sonra peş peşe imzalanan AB Sözleşmeleri karşısında şaşkınlıklar geçiren Avrupalı liderler, şöyle diyorlardı:

-Erdoğan başımızı döndürüyor!

***

Bu sözler “bir zamanlar Tayyip Erdoğan” belgeseli için iyi birer metin olarak saklanabilir. Ya da İstanbul argosuyla ifade edersek:

-Geçmişe mazi derler…

Bu cümlenin yarısıdır. Diğer yarısı için kelime değişikliği gerekiyor. Şöyle tamamlamamız gerekiyor:

-Demokrasiye gazi derler!..

Gerçekten de Türkiye’de demokrasi ağır yaralı haldedir.

Eh bir askeri darbe atlattık, normal değil mi?

Demokrasi, esas yaralarını darbe ile değil, darbeden sonra ilan edilen OHAL ile aldı, alıyor. İşin en garip yanını da Meclis’teki muhalefetin (HDP Hariç) bu yolun başında yani OHAL ilanında AKP’ye tam ve koşulsuz destek vermesi oluşturuyor.

***

15 Temmuz Darbe girişiminin ardından ortaya atılan tezlerden biri de bu işin bir “tezgah” olduğu doğrultusundaydı. Bu tezin destek noktalarının başında da MİT Müsteşarının karanlıkta kalan bilgi dağıtım ağına Başbakanı dahil etmemesiydi. Cumhurbaşkanına ne zaman bilgi aktardığı ise kamuoyunun bilgisi dışında bulunuyor. Buna karşın görevde kalmış olması soru işaretlerinin çengellerini iktidarın omuzlarına asılı hale getiriyor.

Aynı soru işaretleri ordunun komuta kademesi için de geçerliliğini koruyor. Bir ordu darbeye teşebbüs ediyor, komutanların haberi olmuyor! O zaman siz nerenin komutanısınız, diye sorulmaz mı?

Sorulmadı!

***

Darbe sonrasında ortaya çıkan durum iç ferahlığı sağlamak yerine kuşku ve kaygıları arttırdı.

“Darbe önlendi demokrasi kazandı!”

Demek mümkün olamıyor. Çünkü demokrasinin en önemli ölçütlerinin başında muhalefetin durumu gelir. Türkiye OHAL ve KHK’lar ile öyle bir girdaba girmiş bulunuyor ki, yakında muhalefet adına ülkede hiçbir şey kalmayacak.

Yerel seçimde iktidarın asla başarılı olamadığı ve olamayacağı şehirlerin belediyeleri KHK ile anında el değiştirecek. Kayyum ataması yapıldığında belediye yönetimi iktidarın yönetimine geçmiş olacak. Bu konuda muhalefetle bir mutabakat da sağlanmıştı!..

AKP’nin demokrasiye bakışı da tamamen iştah açıcı mönü sayfası gibi… Darbe sonrasında bütün ülkeyi kaplayan afişlerdeki slogan dikkatinizi çekmiştir:

“Biz milletiz bu ülkeyi darbeye teröre yedirmeyiz.”

Demokrasiyle derdi olan siyasi oluşumlar şöyle diyebilirlerdi:

“Teslim etmeyiz!”

Oysa bu efendiler her şeye “yeme-içme” ekseninden bakıyorlar. Demokrasi paylaşılarak gelişir. Yiyerek değil!

Şu anda fiilen uygulamaya konulan sistem korku filmlerinde görülebilecek bir kabusun ön hazırlığı gibi..

Demokrasiniz tıpkı büyük şehirlerde yapılan kentsel dönüşüm operasyonları haline dönüştü. Darbe sırasında bombalarla hasarlı hale gelen temel yapılar, şimdi dozerlerle yıkılıyor. Ne yapıyorsunuz diye soracak olanlara cevap hazır:

-Demokrasi tadilatı!

Kaynak: Birgun.net