Darbenin ne anlama geldiğini en iyi bu ülkenin solu, sosyalistleri, demokratları bilir. 12 Eylül, zulüm mekanizmasını hem sağdan hem soldan diyerek bir denge kurmak adına işletse de, o günlerin cezaevlerinden geçmiş olanlar kantarın topuzunun asıl nereye vurduğunu bizzat gördüler.

Darbeler, sıkıyönetimler, OHAL’ler yalnızca ilan edilmiş hedeflerinin üzerinden geçmezler. Hukuk bir kez önemsiz hale geldikten sonra, dünyadan bihaber vatandaşların bile hayatları mahvolur.

Öyle çok insan vardı 12 Eylül cezaevlerinde yatan; gecekondulardan, devlet dairelerinden, okullardan getirilmiş ve neden getirildiklerini bilmeyen. Ağır işkenceler gördüler, yıllarca yattılar.

Darbe girişimi ve o girişim sırasında yaşananlar, gerçekleşmiş olsaydı neler olacağının da kanıtı. Silahsız sivil insanların tanklar altında ezilişi, kurşunlanışı, helikopterlerden, uçaklardan bombalanışı… Ülkenin en önemli kurumlarının tankın, topun ve uçakların hedef tahtasına dönüşü… O manzaralara bakıp darbe başarılı olsaydı şimdi neler yaşanıyor olacağı görebiliriz.

Şimdi bir OHAL var ve hedefinde bu darbe ile darbenin arkasındaki örgüt olarak da Fethullahçılar.

Her ikisi konusunda da sicili en temiz olanlar bu ülkenin devrimcileri, sol, sosyalist, demokrat çevreleridir.

Bu ülkenin devrimcileri, yalnızca kuramsal olarak değil, darbeyi etlerinde kemiklerinde hissetmiş olmanın deneyimiyle de darbeye hep karşı oldular, şiddetle reddettiler. “Hocaefendi” ile herkes flört ederken, bu gazetede hep cemaatin örümcek ağı gibi devletin bütün kurumlarını sardığı ve hatta “Hocaefendi”nin bir “darbesever” olduğu yazıldı çizildi.

Darbeciliğin de Fethullahçılığın da asla üzerlerine yapıştırılamayacağı; demokrasi, özgürlükler ve laik bir Türkiye için her türlü bedeli ödemiş insanları var bu ülkenin.
Darbeye karşı olmak, tek başına demokratlığın garantisi değil. Sizi demokrat yapan, neye karşı olduğunuzdan çok, neden yana olduğunuzdur.

Şimdi, önlenen soru işaretleriyle dolu darbe girişimin ardından, pek çok insan her muhalifin darbeci, Fethullahçı torbasına doldurulacağı endişesi yaşıyor. Keşke bu endişeler boşa çıksa.

Darbeye karşıyız, hep karşı olduk! Fethullahçı tehlikeye yıllarca işaret ettik! Başbakan Yıldırım’ın dediği gibi; gerçekten “Cuntacılar conta yakmış ve yolda kalmış”sa, şimdi karşı olduklarımızdan çok neden yana olduğumuzu haykırmanın zamanıdır.

Ancak, daha şimdiden, insanların herhangi bir nedenle çelişip çatıştığı birilerini Fethullahçı diye ihbar etmeye başladığının, buna göre listeler hazırlandığının belirtileri var.

Geçen gün, TRT’de cemaat kadrolaşmasına karşı verdiği mücadele herkesin malumu Haber-Sen, bu mücadelede en aktif üyelerinden Mehmet Demir ile birlikte çok sayıda üyelerinin açığa alındığını bildirdi.

“Darbeyi önledik ve demokrasi kazandı” diyebilmek için bu türden uygulamaların olmaması, hukukun işlediği, özgürlüklerin gasp edilmediği, Türkan Elçi’nin “Eşimin katilini bile gözaltına alsanız sakın işkence etmeyin” anlayışının hakim olduğu bir ülkeye uyanmış olmalıydık. Ne yazık ki, darbe girişinin önlenmesinin ardından yansıyan kimi görüntüler bu açıdan umut verici değil.

Darbeye karşıyız, hep karşı olduk! Fethullahçı tehlikeye yıllarca işaret ettik! Başbakan Yıldırım’ın dediği gibi; gerçekten “Cuntacılar conta yakmış ve yolda kalmış”sa, şimdi karşı olduklarımızdan çok neden yana olduğumuzu haykırmanın zamanıdır.

Yarın CHP’nin Taksim’de düzenleyeceği “Cumhuriyet ve Demokrasi” mitingi bu açıdan çok önemli. Laik ve demokratik, insan haklarına ve hukuka saygılı, bu ülkenin tüm vatandaşların eşit ve özgür bireyler olarak bir arada yaşadığı bir Türkiye isteyenlerin de olduğunu, çok olduklarını göstermek gerek. Taksim’de bu talepleri dillendiren görkemli ve kararlı bir kitle yarınlarımızın şekillenmesinde etkili olabilir!

Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun (GÖP) dünkü açıklamasında söylendiği gibi; “Darbeleri önlemenin en etkin yolu özgürlükleri genişletmektir.” Bunun yolu da, demokrasi talep edenlerin en geniş birlik ve mücadelesinin, darbelere karşı çıkma kararlılığıyla özgürlüklere sahip çıkmasından geçiyor.

Kaynak: Birgun.net