Her darbe belli bir siyasi iklimde yeşerir. Bir ülkeyi darbe yapılabilir hale getiren de, darbenin kimsenin aklından hayalinden geçmediği bir yer yapan da siyasettir. Kimi ülkelerde, en derin krizler yaşanırken bile, hâkim olan siyasal iklim ve kültür nedeniyle asla darbe düşünülmez.

15 Temmuz akşamı, Türkiye bir kez daha darbenin nasıl bir vahşet olduğunu gördü. Bundan bir ders alınabilmişse, siyasetin, bu topraklarda bir daha kimsenin darbeyi aklına getiremediği bir iklimi hâkim kılmak için çabalaması gerekir. Siyaset, yalnızca siyasi partilerin yaptığı bir şey değil. A’dan Z’ye tüm kesimler, darbenin bu ülkenin belleğinden silinmesini görev edinmeli.

Dünyanın tüm darbelerini incelediğinizde, hepsinde ortak bazı noktalar görürsünüz. Bunlardan ilki, darbeyi olabilir gösteren siyasal iklim/kültür. O iklim, gücün büyük ölçüde tek elde toplanmasından beslenir. Darbe ülkelerine bakın, hemen tümünde iktidar/güç belli bir merkezde/kişide aşırı yoğunlaşmıştır.

Darbelerle ilgili bir başka gerçek, hiçbir darbenin medya desteği olmadan başarılı ya da kalıcı olmadığıdır.

Son olarak, her darbede bir dış parmak/destek bulunur ve bu konuda sicili en kabarık olan da ABD/CIA’dir.

Sizin yapacağınız, bünyenizin darbelere karşı bağışıklığını güçlendirmektir. Siyasal ikliminiz darbeye uygun değilse, iç dış hiçbir güç bunu denemeye cesaret edemez.

Gücün bir elde toplanmayıp yaygınlaştırılması, şeffaflaştırılıp birbirinden bağımsız erkler arasında dağıtılması, kısacası demokratikleşme, darbeleri düşünülmez kılmanın da en kesin yoludur.

İktidarların, özellikle de son yıllarda, Türkiye’de tersi yönde seyreden gelişmelerle, darbelerin düşünülebilir hale gelmesinde yadsınamaz bir payı var.

Artık, darbe girişiminin baş aktörünün FETÖ olduğundan, aklını Fethullah’a emanet edenler dışında kuşku duyan yoksa, siyasetin, öncelikle de AKP’nin, kendisini tepeden tırnağa sorgulaması şart.


Geçen gün Enerji Bakanı B. Albayrak, FETÖ’nün ne kadar tehlikeli bir örgüt olduğunu anlatırken, “Biz onları iyi biliyoruz, çünkü içinden geliyoruz” anlamına gelen “İnsanlar bunu tam anlamıyla … anlamıyordu, içinden gelince biliyorsunuz yapıyı” cümlesini kurdu.

Adalet Bakanı Bozdağ’ın, Meclis’te kurulacak araştırma komisyonu hakkında konuşurken söyledikleri de utangaç bir özeleştiri: “Geçmişte dostlarımız bu Fethullahçı yapı için çok şey söylediler, biz onlara inanmadık. 17 Aralık’tan sonra biz çok şey söyledik.”

Askerde, poliste, yargıda, akademide, medyada, kısacası hemen tüm kurumlarda FETÖ’nün izini süren operasyonlar yapılıyor. Henüz “darbenin siyaset ayağı” ortaya çıkmadı. En küçük birimdeki yöneticiye kadar listeler yapan darbeciler herhalde görevlendirilecek siyasileri de listelemiştir.

Aydınlık gazetesi, darbenin siyaset ayağına işaret eden manşetinde, AKP’nin önde gelen 7 ismini A.G., A.D., B.A. … diye sıralamıştı. Operasyonların bir cadı avına dönme olasılığı da varken, kesin kanıtlar olmadan ortada isimlerin dolaştırılması doğru değil. Ancak, AKP Genel Merkezi’nden teşkilatlara “FETÖ’cüler tespit edilsin” talimatı gittiğine göre, sıra “siyasal ayak”ta demektir.

AKP, geçmişteki uzun ve yakın ilişki nedeniyle iyi bildiği yapının içindeki uzantılarını saptamakta zorlanmayacaktır. “Yapıyı iyi bilme”nin, FETÖ ile mücadelede AKP için hem avantaj hem dezavantaj olduğunu yazmıştım. Avantaj yapıyı tanımaktan, dezavantaj da dokunduğu yerlerde kendine de dokunuyor olma ihtimalinden kaynaklanıyor.

CHP de “Ekmek için Ekmeleddin”in aday gösterilmesi ile zirve yapan, kendi değerlerine ters tercihlerini, yalpalamalarını gözden geçirmeli.

Bir daha darbelerin düşünülemeyeceği bir siyasi iklimin yaratılması, bugün yaşanan süreçte de laikliğe, özgürlüklere, hukuka sahip çıkmaktan, operasyonların bir cadı avına dönüşmesine izin vermemekten geçiyor. Taksim’de oylanan manifesto çerçevesinde, başka meydanlarda da bir araya gelip nasıl bir Türkiye istediğimizi, neye izin vermeyeceğimizi haykırmaktan geçiyor.

Kaynak: Birgun.net