Vahşice ve alçakça bir askeri darbe girişimine tanık olduk. Türkiye modern tarihinin en ağır travmalarından birini yaşıyor. İnanç/din temelli bir cemaatin ordudaki kanadının cinnetini ve terörünü yaşadık. Darbe girişimi atlatıldı ama darbe girişiminin ülkemize vereceği zararlar, 15 Temmuz gecesinden çok daha büyük olabilir.

15 Temmuz Darbe Girişimi laikliğin demokrasi ve özgürlükler açısından ne kadar önemli olduğu gösterdi. İnanç/din temelli bir cemaatin devleti ele geçirmesine seyirci kalınmasının sonuçlarını yaşıyoruz şimdi. Oysa laiklik bir inanç grubunun veya cemaatin devleti ele geçirmesinin panzehiri, kamuda liyakat ilkesinin güvencesidir. 15 Temmuz, hukuk devleti ilkesinin ayaklar altına alınmış olmasının da sonucudur.

Darbe girişimi ve muammaları üstüne çok şey söylenebilir ama esas meseleyi hep göz önünde tutmak lazım. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletini güçlendirmek yerine, keyfilik ve hukuksuzluk beslenirse sonuç böyle olur. Devletin istihbarat ve emniyet örgütlerinin tweet takip ederek muhalif avına çıktığı, gece yarısı baskınlarıyla insanları gözaltına aldığı bir ülkede, generallerin üçte birinin karıştığı bir darbe girişimi önceden haber alıp önlenemiyorsa başka söze gerek var mı?

Darbeciler başarısız oldu ama ülkeye yaptığı kötülükler uzun süre, adeta bir artçı deprem etkisiyle devam edecek. Yaptıklarının bedelini bireysel olarak ödeyecekler ama daha büyük bedeli ülke ödeyecek. Darbe sonrası demokratik hak ve özgürlüklerin daha da budanması nedeniyle hak mücadelesi verenler daha fazla baskıyla yüz yüze kalacak.

Darbe girişimine karşı geniş bir toplumsal ve siyasal mutabakatın oluşması büyük şans. 12 Eylül ve 28 Şubat’ta yaşananlar yaşanmadı. Türk-İş darbeye karşı tavır aldı. Darbelerden en büyük zararı gören DİSK, darbe girişimini lanetledi, askeri veya sivil her türlü darbeye karşı olduğunu açıkladı. Bütün sendikalar ve meslek örgütleri darbe girişimine karşı net tutum takındı. Gerçekten de 12 Eylül Darbesi’nin emekçiler açısından yarattığı sonuçlar dikkate alındığında bu tepkiler önemliydi.

Kuşkusuz başarısız bir darbe girişiminin ardından darbe karşıtlığı zor iş değil. Asıl zor olan darbe girişimi sonrası kaotik ortamda demokrasi, insan hakları ve özgürlüklere sahip çıkmak, darbe fırsatçılığına meydan vermemek. Mihenk taşı budur. Darbeye amasız fakatsız karşı çıkarken demokratik hak özgürlükleri amasız fakatsız savunmak. Dolayısıyla darbe karşıtlığı yetmez, demokratik hukuk devletini savunmak lazım. Son yıllarda “askeri vesayet” ve “darbeci” hamasetini en çok kullananların askeri darbeye kalkıştığını unutmayalım.

Darbecilerin yargılanması ve daha önce olduğu gibi cezasız kalmaması önümüzdeki günlerin en temel sorunlarından biri. Ancak bu yargılamanın adil olması, demokratik hukuk devleti kuralları içinde olması yaşamsal önem taşıyor. Suç ve cezaların şahsiliği ilkesini unutmamak, masumiyet karinesi unutmamak, adil yargılanma hakkını unutmamak, intikam duygusuyla adalet duygusunu yitirmemek, darbeciler başarılı olsaydı yapacakları hukuksuzlukların benzerlerini yapmamak, cadı avına çıkmamak, 2007 sonrasında yapıldığı gibi zihniyet suçu icat etmemek bu sürecin en kritik yönleridir. Darbe girişimi ne kadar gaddarca olursa olsun, hukuksuzluğa, linç girişimlerine ve işkenceye gerekçe olamaz.

Bu noktada OHAL ilanı ciddi bir sorundur. Zaten iyice budanmış temel hak ve özgürlükler OHAL ile birlikte tümüyle belirsiz hale gelebilir. OHAL ile kullanılacak yetkilerin darbe girişimi ile sınırlı kalacağının güvencesi yok. OHAL ile birlikte Anayasa fiilen askıdadır. Hükümet tarafından çıkarılacak Kanun Hükmünde Kararnamelerin Anayasa Mahkemesi tarafından denetimi mümkün değil. Hükümet her istediği konuda düzenleme yapabilir. Bunlara çalışma hayatına ilişkin konularda dahil. Hükümet her türlü yayını ve gösteriyi yasaklayabilir. Grevler milli güvenlik gerekçesiyle çok daha rahat yasaklanabilir. İşçiler hak arama girişimleri sırasında keyfi engellerle karşılaşabilir. OHAL döneminde işverenler bazı hayallerini gerçekleştirmek için “fırsat bu fırsat” diyebilir. Umarız hükümet OHAL uygulamasını demokrasiyi, özgürlükleri ve işçi haklarını daha da kısmak için kullanmaz.
Darbe başarısız oldu. Her türlü darbe ve baskı rejimleri karşısında, her daim demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini savunanların başı dik. Başarılı ya da başarısız darbecilerle yolları kesişmemiş olanların başı dik. Şimdi gerçek bir demokrasi istemek lazım, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu karanlık tablodan çıkış için demokratik, laik sosyal bir hukuk devletini savunanların ortak hareketinden başka seçenek yok.

Kaynak: Birgun.net