MERVE AÇIKGÖZ

Meriç Demiray, uzun senelerdir yazdığı senaryoların ardından Rocky, Cohen ve Muhsin Bey’den Örneklerle Hayatım isimli ilk öykü kitabıyla geçtiğimiz günlerde raflarda yerini aldı. Sel Yayıncılık tarafından basılan kitap 7 hikâyeden oluşuyor.

Senaryo yazarlığından öyküye evrilen bir kaleme ister istemez temkinli yaklaşıyor insan. Edebiyata ne kadar yaklaştığı, gerçekle nasıl bir ilişki kurdu, bütün bu hikâyeleri okurken bir film seyretmiş gibi mi olacağız, kitabın ismi çok mu iddialı gibi sorularla okumaya başladım kitabı ve daha ilk öyküden elimdeki dosyanın genellemelerin dışında kalacağını anladım. Yazar, senarist kimliğini ustaca kenara itip sakin sakin bir sonraki sayfaya sürüklüyor okurunu.

Meriç Demiray, büyük cümlelerin havalı çatısına sığınmadan, kendi durduğu yerden tane tane saydırıyor hayata. Kitapta yer alan hikâyelerin tamamının içinden koca bir yaşam geçiyor. Ne öyle süslü başarı hikâyeleriyle dolu ne de derme çatma kelimelerle alabildiğine dibe batıyor. Bu hikâyeleri, bütün derinliği ve gerçekliğiyle yaşamı dolu dolu yaşamış ve durduğu yerden ardına bakan bir adam anlatıyor. Yorgun biraz. Biraz dikiş tutturamamış. Hep arayan türden. Varamayan o yere…

Hikâyeler bambaşka konular ve dünyalara açılıyor gibi görünse de aslında tamamı birbirinin içinden geçiyor. Zaman geçiyor. Kentler değişiyor. Aşklar değişiyor. Ülke değişiyor ama bununla birlikte değişmeyen büyük bir çaresizlik var. Olmamış bir şey. Bir şeylerin kusurlusu sunulmuş hani bize,

“…maçları kafelerdeki televizyonlardan ya da kale arkasından izleyebiliyorlardı, mahallenin boğazı gören yamacında içebiliyorlardı, gündüz partilerinde ve hayallerinde kız sevebiliyorlardı, sadece otuz bir ve oksijen sınırsızdı onlara. Bindikleri arabaların şoför koltuğunda hep başkaları oturuyordu, birbirlerine mesaj atmak için telefonun bedava olduğu saatleri bekliyorlardı. ‘’Çağrı atma’’ diye bir şey vardı hayatlarında, ‘’az pilav’’ diye bir şey vardı. Her şeyin azı, eksiği, kusurlusu, problemlisi onlara geliyordu. Bu kendileriyle ilgili bir şey değildi belli ki, durdukları yerde sorun vardı.’’

Tam olarak son cümle gibi, durduğu yerde sorunları olan insanların içinde mutlaka kendini bulabileceği hikâyeler bunlar.

Kitaba ismini veren hikâye, yazarın kendi yaşamını cesurca paylaştığı, gerçeğin hazzıyla yaşamın yoğunluğunu yoğurup ortaya müthiş bir ‘’tamam’’duygusu seren Rocky, Cohen ve Muhsin Bey’den Örneklerle Hayatım. Bu hikâye ile aslında Meriç Demiray kendi hayatından örneklerle Türkiye’nin bir dönemini, bir adamın aşklarından bir zamanın aşklarına, bir annenin ölümünden tüm annelerin ölümüne, bu kentten gidişin bir yere varış olmayacağına dair bir kavrayışa davet ediyor okuru.

“Hayatın doğrusal olarak yukarı çıkan değil eğilip bükülen, duran, hatta zaman zaman kendi ayağına dolanan bir çizgi olduğunu yavaş yavaş anlıyor insan.’’

Kitapta bir de Çeto’nun hikâyesi var ki değinmeden etmek zor. Çeto; Taksim’in son bohemi, son Metin Kaçan karakteri, son Aptülika çizimi, kitapta karşıma çıktığı andan beri hayatımda yer edeceğine emin olduğum bir öykü karakteri. Kelimelerden değil de etten kemikten sanki. Öyle canlı.

Rocky Cohen ve Muhsin Bey’den Örneklerle Hayatım, yazarın bundan sonra ne anlatacağını merak ettiren, içinden dönemler geçen, içinden şarkılar geçen, içinden çocukluk geçen, içinden sahiller, masalar, dostlar, orospular, oğlanlar, durdukları yer ile sıkıntısı olanlar geçen bir ilk kitap. Durduğu yerden ardına bakma cesareti gösterecek, daha söylenecek şarkılara inanan herkese keyifli okumalar.

“…zaman Çeto için gitme zamanıydı. Teybi pause’tan çakarıp play’e basma zamanıydı, çünkü belki Deep Purple gibi gümbür gümbür değil ama Siman and Garfunkel gibi, Bülent Ortaçgil gibi sakin, bilge, daha söylenecek şarkılar vardı.’’

Kaynak: Birgun.net