Zeynep Yüncüler- Haber Nöbeti/Diyarbakır

Sokağa çıkma yasağının 71. gününe girdiği Diyarbakır Sur, Mahmut Bulak’ın cenazesinin ardından Haber Nöbeti’nin ikinci gününde (10 Şubat) ikinci haber alanımdı. Nöbet arkadaşım Haberdar’dan Bahar Kılıçgedik ile haber takibine devam ediyorduk. Sur’un etrafı polis barikatları ile çevrili, ve tabii çevrede sayısız zırhlı araç ve TOMA. Polis kontrol noktasından geçmeden önce de ileri doğru yani Gazi Caddesi’ne doğru baktığımda, yol boyunca gidip gelen askeri tankerler. Birkaç sokak ötede yaşanan çatışma bölgesinden yükselen dumanlar ve patlama sesleri. Bahar ile ilk kimlik kontrol noktası olacağını düşündüğümüz Dağkapı’nın önündeyiz, hiç olmazsa, çatışma alanlarına nerdeyse 400 metre uzaklıktaki Ulu Camii’nin önüne gitmek istiyoruz. Dağkapı kontrolünde bir sorun yaşamadan geçmenin hayretiyle, ilerliyoruz. Gazi Caddesi’nde basın mensupları, bir iki yurttaş ve onlarca esnaftan birkaçı ve basın mensupları. 7 kez engelle karşılaştığımız için çok uzatmadan, sadece ikinci ve üçüncüsünü söylemek istiyorum. İkincisi şöyle; yine basın kartı ve kimlik kontrolü yapan bir diğer polis: ‘hımm BirGün’ ‘Hım Haberdar’ tepkisi… Uzun bir süre ikinci kontrole uğradığımız polis tarafından 15 dakika ‘köşede biraz bekleyin’ uyarısı ile duruyoruz.Bekleyiş sırasında, hükümetin yanında olan a haberin mikrafonu dikkatimi çekiyor, kameraman ve muhabir sorgu sualsiz direkt kontrol noktasından geçebiliyor. 15 dakikanın ardından bize doğru ellerinde basın kartı ve kimliklerimizle yaklaşan polis, ‘Siz şu polis arkadaşla bir ilerleyin’ diyor ve ilerliyoruz; üçüncü engel karakol. Sur karakolunda da bir yarım saat sorgu sual ve kimlik kontrolü, nihayet ardından caddeden biraz fotoğraf alıp, Ulu Camii’nin önüne gidiyoruz. Diğer engeleri saymıyorum, ama kısaca her 10 adımda bir polis durduyor…

Bırak batıyı Dicle Kent sessiz

Ulu Camii önündeyiz. Askeri hareketliliğin yoğun yaşandığı, yıkık dökük bir caddenin üzerinde, arka sokaklardan yükselen patlama sesleri ve dumanlar… Ama Ulu Camii’nin önündeki çaycı açık; nüfus yaşlı, burayı terk etmeyiz diyenler… Çok sessizler sadece, karşıdan yükselen dumanları izliyorlar, sadece. Birkaçıyla konuşmak istiyorum ama pek olmuyor, istemiyorlar. Bir süre kendimi fotoğraf çekmeye veriyorum ki, biri yanıma yaklaşıyor, Kürtçe Türkçe karışık, “Bitirdiler, bitti yok artık, kimse yanımızda değil, bırak batıyı burada Dicle Kent bile sessiz” diyor. Dicle Kent Diyarbakırlıların ‘zengin muhit’ dediği, Kayapınar İlçesinin semti.
Amca devam ediyor: “Cizre’de olanlara da canım yanıyor, ben soruyorum neden orada Faysal Sarıyıldız gibi bir vekil bizim yanımızda olmadı, heyetler gitti geldi, sonuç? Biz yalnızız şu an. Bize şimdi sessiz olanların birgün bunlar başına gelmeyecek diye bir şey yok. Ama o zaman da onlar yalnız kalacak, çünkü biz burada bitmiş, ölmüş olacaz”

"Neden korkacaz?"

Bahar ile fotoğraf çekmeye devam ediyoruz, hemen ileride geçmemizin yasak olduğu sokaktaki otele dev Türk Bayrağı asılmış… Oradan çaycı uyarıyor, “Otelin tepesinde keskin nişancılar var.” Çaycıya soruyorum, “Korkmuyosunuz burada çok yakınsız, şarapnel parçası denk gelebilir” Çaycı çok konuşmak istemiyor, ama şunu diyor: “2 gün önce düştü zaten şarapnel parçaları.” Diyorum, olmadı mı bir şey? “Olmadı şükür kimseye bir şey” diyor. Yine diyorum korkmuyor musunuz, peki? “Neden korkacaz ki artık biz?

Kaynak: Birgun.net