Semih Güven
[email protected]

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin'de ekonomik büyümenin yavaşlaması, küresel ekonomik büyümeye dair endişeleri artırıyor. 'Dünyanın bir ucu'ndaki bu ülkenin 'mucize' büyümesi sona mı eriyor? Büyümenin motor gücü haline gelen Çin'de yaşanan durgunluk tüm dünya ekonomilerini nasıl etkileyecek? Biz de bu sorulara yanıt aramak için New York Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Araştırmaları Enstitüsü’nden ekonomist Dr. Ümit Akçay ile konuştuk.

Çin'in son dönemdeki büyüme performansını nasıl değerlendirmek gerekir?

Çin’deki yavaşlamanın nedenleri ve yavaşlamanın ne anlama geldiği üzerine farklı yorumlar mevcut. Örneğin Korkut Boratav, Çin’deki yavaşlamanın “azgelişmişlik çemberinin kırılmasını simgeleyen bir olgunlaşma” olarak görülebileceğini ileri sürüyor (13.09.2015, “Çin krizde mi?” BirGün). Uluslarararası kurumların yorumları ise kamu müdahalesinden kaynaklanan belirsizliklerin yavaşlamada etkili olduğu yönünde. İlk tespitin mantıki sonucu önümüzdeki dönemde Çin ekonomisinin teknoloji üreten ve hizmetler sektörü ağırlıklı bir yapıya doğru evrilmesi. İkinci pozisyon ise, tipik reçete olarak piyasa yönelimli yapısal reformların hayata geçirilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Bu iki bakış arasında ikincisinin ciddiye alınacak bir yanı yok. İlki ise tartışmaya değer.

Korkut hocanın yavaşlamanın içsel dinamikleriyle ilgili yazdıklarına katılıyorum. Gerçekten de 2015 itibariyle 277 milyonu bulan köyden kente gelmiş göçmen işçilerin sağladığı emek arzıyla eşi görülmemiş bir büyüme temposu yakalayan Çin’de bu emek arzı artık tükeniyor. Ücretlerin son yıllarda artış eğilimine girmesi bunun en önemli göstergesi. Ancak Çin’deki yavaşlamayı, sadece Çin ekonomisinin içsel dinamikleri ile açıklamak eksik kalır. Bunun nedeni Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi olması ve dünya ekonomisindeki gelişmelerden doğrudan etkileniyor olmasıdır.

Böyle bakınca 2008’de patlak veren, 21. yüzyılın ilk büyük krizini hesaba katmadan Çin’deki gelişmeleri ele almak oldukça zor görünüyor. Bilindiği gibi ABD kökenli küresel ekonomik kriz hızla Avrupa’ya yayıldı. Bu süreçte (2012’ye kadar) geç kapitalistleşen ülkelerde bir yıllık sert çöküş sonrasında hızlı toparlanma görüldü. Bunun nedeni merkez ülkelerde krize karşı verilen politika tepkisiydi. Faiz oranlarının sıfıra çekilmesi ve miktarsal genişleme programları ile bollaşan para, geç kapitalistleşen ülkelere aktığında 2008-9 çöküşü atlatılmış gibi göründü.

Ancak 2012 sonrasında ortaya çıkan tablo, aralarında Çin’in de olduğu geç kapitalistleşen ülkelerin ekonomik büyümesinde ciddi tempo kaybının yaşanmasıdır. Bu anlamda Çin’deki yavaşlama, sadece Çin’e özgü değil. Benzer kategorideki ülkelerin çoğunda da görünüyor. Bu belirtiler, küresel krizde yeni bir aşamaya geçtiğimizi ifade ediyor olabilir. Bu yeni aşamada, artık krizin mekânsal genişlemesi tamamlandı. Ancak önemli üretim merkezlerinde derinleşme başladı. Çin de bunların başında geliyor. Somut olarak baktığımızda dünya ticaretinin daralıyor olması, merkez ülkelerde neoliberal politika çerçevesinin sınırlarını zorlayan tedbirler alınmasına rağmen halen ekonomik toparlanmanın yaşanmıyor olması Çin’i zorlayan önemli etkenler arasında. Dolayısıyla Çin’deki yavaşlamada küresel krizin etkilerinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Burada birbirini besleyen iki mekanizma aynı anda işliyor. İlk mekanizma Çin’de kente göç sayesinde bollaşan emek arzının daralması ve bunun sonuçları ücretlerin artma eğilimine girmesi ve kârlılığın düşmesi. Buna ek olarak dünya ekonomisindeki kriz sonucunda dış talebin azalması nedeniyle Çin’deki üretimin azalması. İkinci mekanizma ise Çin’deki büyüme temposunun azalmasının dünya ekonomisi için deflasyonist dalgalar yaratarak var olan durgunluğu daha da derinleştirmesi. 2014 itibariyle dünyada kullanılan çelik ve bakırın yüzde 48’inin, alüminyumun yüzde 54’ünü ve nikelin yarısını tek başına tüketen Çin ekonomisindeki yavaşlama, diğer ülke ekonomileri için de yavaşlamayı beraberinde getiriyor. Yani birbirini besleyen bir daralma süreci var.

Şubat ayı dış ticaret hacminde geçen yıla oranla önemli bir gerileme yaşanıyor. İhracatta yüzde 25, ithalatta yüzde 14 daralma var. Ekonomide Çin 'mucizesi' bitiyor mu?

Önceki soruda değindiğim birbirini besleyen süreçlerin bir sonucu bu. Dünya ekonomisi yavaşlıyor, ticaret daralıyor. Çin ekonomisi kendi içsel dinamikleri nedeniyle yapısal bir dönüşüm yaşıyor. Bunun kısa dönemde dünya ekonomisine etkisi, dünya ticaretinin daha da daralması yönünde.

“Mucize” bitiyor mu sorusunu yanıtlamak zor. Yapısal sıkıntılar yaşasa da, dünyanın ikinci büyük ekonomisinin bir anda çökmesi çok uzak bir olasılık. Zira dünya ekonomisindeki diğer rakipleri olan ABD, Japonya ve AB’de de ciddi sıkıntılar devam ediyor. O nedenle sorun tek tek ülkelerin içsel yapıları nedeniyle ortaya çıkan aksaklıkları aşarak, bir toplumsal üretim sistemi olan kapitalizmin sınırlarını test edecek düzeye yaklaşıyor.

Çin piyasalarındaki para çıkışları ülkeyi ciddi bir finansal krize sürükleyebilir mi? Çin yönetimi tarafından alınan önlemler süreci nasıl etkileyebilir?

Bu soruların yanıtlarını meslektaşım Ali Rıza Güngen ile bu ay sonunda güncellenmiş ikinci baskısı çıkacak olan Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş kitabımızda tartıştık. Burada hepsini hakkıyla yanıtlamak zor ama sermaye çıkışına işaret etmeniz önemli. Kitapta özellikle IFF’nin (International Insitute of Finance) son raporlarında gösterilen küresel sermaye hareketlerindeki değişimleri ele aldık. Buna göre yükselen piyasalar olarak adlandırılan ülke grubundan 2014 yılında 111 milyar dolar olarak gerçekleşen çıkış, 2015 yılında 735 milyar dolara ulaşmıştı. Bu 735 milyar dolar içerisinde Çin’in payı dikkat çekicidir. Çin’den çıkan sermaye 676 milyar doları bulmuştur. Çin’de geçen yıl yaz aylarında ilk dalgasu yaşanan, 2016’nın başında da ikinci dalgası görülen borsa çöküşlerinde bu sermaye çıkışlarının etkileri var. Ancak daha önemlisi sermaye çıkışlarının, krizin derinleşmesine bağlı olarak Çin’de yaşanan içsel sorunları daha da derinleştirici etki yapıyor olmasıdır.

Çin’de 2008’den itibaren daha çok göze çarpan, ekonomik büyümedeki tempo kaybına verilen politika tepkisinin, merkez ülkelerdekinin çok da dışına taşmıyor olması. Bu tepki borçlanmadaki muazzam artıştır. Çin’de gerek kamu borcu gerekse özel sektördeki firma borçluluğunda büyük oranlı artışlar yaşandı. Örneğin geçen hafta açıklanan düzenlemelere göre batık kâğıtların devlet tarafından satın alınması yoluyla örtülü bir bankaları kurtarma operasyonu hayata geçecek. Buna paralel olarak faizlerin ve karşılık oranlarının düşürülmesiyle ekonomik canlılığın yeniden sağlanmasına çalışılıyor. Ancak bu politikalar farklı ülkelerde 2008 krizinin patlak vermesinden itibaren kullanılıyor ve varlık fiyatlarındaki şişme dışında ekonomik toparlanmanın sağlanması gibi sonuçlara ulaşmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, sermaye çıkışları kadar kamu ve firma borçluluğu da önümüzdeki dönemde sorun çıkarmaya aday alanlar olarak görünüyor.

Çin'deki bu düşük büyümenin ABD ve AB ülkelerine etkisi ne olur?

Çin’deki büyümenin yavaşlaması, dünya ticaretinin ve ekonomisinin daralmasını hızlandırıcı etki yapıyor. Çin’de yavaşlama karşıtı alınan devalüasyon gibi önlemler ise, Çin’in en önemli ticaret ortakları olan ABD ve AB’ye deflasyon ihraç etme anlamına geliyor. Gerek ABD gerekse AB trilyonlarca dolar parasal genişlemeye ve sıfır düzeyine gelmiş faizlere karşı bir türlü toparlanamayan enflasyonun ortaya çıkardığı durgunluktan mustarip. Bu duruma ek olarak gelen deflasyonist dalgalar, hem ABD hem de AB için krizin daha da derinleşmesi anlamına gelebilir.

Kaynak: Birgun.net