CHP, 26-28 Ağustos tarihleri arasında Burdur’da, sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı bir “Eğitim Çalıştayı” düzenledi. Burdur Belediyesi Başkanı sayın Ali Orkun Ercengiz’in ev sahipliği ve SESADER Başkanı Prof. Dr. Özkan Yıldız ve SESADER Genel Sekreteri sayın Devrim Barış Çelik’in organizasyonu ve koordinatörlüğünü üstlendiği “CHP Eğitim Çalıştayına”, “Bilimsel ve laik eğitim, laikliğin eğitimdeki önemi ve eğitimin dinselleştirilmesi ile yaratılan tahribatlar” konusunda katkı sunmak için davetli olarak katıldım.

Üç gün süren “Eğitim Çalıştayı’na” yirmi yedi eğitim uzmanı, araştırmacı, yazar, akademisyen ve eğitim sendikaları temsilcileri ve sekiz CHP yöneticisi katıldı.

AKP iktidarının 2002-2016 arasında en çok tahribat yarattığı alanların başında eğitim gelmektedir. Eğitimde eleştirel düşüncenin, aklın sorgulama hakkına barikat kurulduğu, laik ve bilimsel eğitimin dışlanıp, yerine dindar ve kindar nesil yetiştirmek amacıyla, eğitim dinselleştirilmesi, gericiliğin egemen kılındığı bu süreçte, CHP ve SESADER işbirliği ile düzenlenen çalıştayın gerçekleşmesi önemliydi.

“Nasıl bir eğitim” konusunda farklı düşüncelerin, eğitimlerin ve görüşlerin buluştuğu eğitim çalıştayında “ortaklaşan” fikirler, üç temel soruya cevaplar içere sunumlar haline getirilip, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP MYK ve PM heyetine aktarıldı.

Çalıştayın cevap aradığı üç temel soru şöyleydi;

»Türkiye’nin eğitim felsefesi nasıl olmalıdır?

»Türkiye’de eğitimin temel sorunları ve çözüm önerileri nelerdir?

»Türkiye’nin eğitim modeli nasıl olmalıdır?

Bu üç başlık altında gerçekleşen “ortak” sunumların dışında, Çalıştaya davet edilen kişi ve kurum kişi temsilcileri farklı düşünce ve önerilerini Sayın Kılıçdaroğlu ve heyetine kişisel sunumlarını yaparak anlattı.

Bu üç başlıkta ortaya çıkan bazı görüş ve önerileri ve çalıştayda dile getirdiğim kişisel yorumlarımı ve görüşlerimle harmanlayarak buradan sizlere aktarayım:

Bildiğimiz gibi her eğitim sistemini felsefi bir yaklaşım belirler. Bu nedenle eğitim felsefesinin temel sorusu, “nasıl bir insan ve nasıl bir eğitim”dir. Mevcut felsefi yaklaşım bireyi yurttaşlıktan uzaklaştırıp, kul haline getiren “dindar ve kindar nesil” istiyor. Yeni eğitim felsefesinin merkezinde ise “sosyal ve özgür nesiller” yetiştirmek yoktur. Oysa sosyal ve özgür nesiller, merkezi, hiyerarşik ve tek yönlü dayatmalara biat etmeyen, tek tipleştirme kalıplarına sığmayan, özgür, bağımsız düşünebilen, laik yaşam ve laik düzenden yana ve üreten nesillerdir.

Okullar ve öğrenciler işte eğitimin felsefesi ile hayata bağlanır. Eğitim dünyada birey ve toplum yaşamında önemli bir rol oynar. Bireylerin yoksullukla mücadelesinde, yaşam koşullarının düzeltilmesinde ve karar alma sürecine katılmasında eğitim belirleyici ve etkilidir. Dolaysıyla okullar ve eğitim sistemi demokratikleştirilmelidir. Aşağıdan yukarıya katılımcılık, söz, yetki ve karar haklarıyla bu demokratikleştirme gerçekleşmelidir.

AKP, 2004 yılında ilk müfredat değişikliğini yaparken, Cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleşen tüm sistemi “Davranışçı” diye kodlamış ve eleştirmiştir. Bunu değiştirmek iddiasıyla yola çıkan iktidar ile sorunlu olan eğitimi bilimsellikten daha da uzaklaştırmaya başlamış, ilkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim kurumlarında dışlayıcı, ötekileştirici, mezhepçi, ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı bir dil ve uygulama egemen kılmıştır. Eğitimin dinselleştirilmesiyle, laik ve bilimsel eğitimi engellemiştir.

Tahribat sadece eğitimin içeriğinde değil, AKP iktidarında eğitim iş kolunun yönetim kadrolarında liyakata bakılmadan ideolojik kadrolaşmaya gidilmiştir.

Yerel birimler güçlendirileceğine, MEB daha güçlü bir merkezi yapı haline getirilmiştir.

Bağımsız ve özgür birey yetiştireceğini söyleyen iktidar, 2004’de “Konstrüktivist” (Yapılandırmacı veya İnşacı) yaklaşım ve felsefeyi hakim kılmaya çalışmıştır.

AKP’ye göre “Öğretmen merkezli eğitim” yerine “öğrenci merkezli eğitim” yer alacaktı. Sözde eleştirel, sorgulayıcı, yaratıcı bir öğrenci yetiştirileceğini iddia ederken, sonuçta tam tersi uygulamalara neden olmuştur. Özgür, özerk ve bağımsız düşünemeyen, kompozisyon yazmakta zorluk çeken, anadilini konuşmakta zorlanan ve bir yabancı dili öğrenemeyen, fen ve matematik testlerinde çok düşük notlar alan, sınavlarda “sıfır” çeken milyonlarca öğrencimiz ortaya çıkmıştır.

Bu uygulamaların sonucu olarak ortaya şöyle bir manzara çıkmıştır. Bu tabloyu ise yarınki yazıma bırakıyorum.

Kaynak: Birgun.net