CHP Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir, Meclis Başkanlığı’na verdiği soru araştırma önergesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ve demokratik sisteminin devamı açısından, tarikat ve cemaatlerin nüfuzları, ekonomik güçleri, yerel ve uluslararası boyuttaki siyasi bağlantılarının ortaya çıkarılması ve bu tespitler dikkate alınarak hukuk devleti sınırları içinde mücadele edilmesi için Meclis araştırması açılmasını istedi.

CHP’li Emir, Meclis araştırması açılması için verdiği önergenin gerekçesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Anadolu coğrafyasının Rönesans ve Reformu niteliğinde bir aydınlanma hareketi olduğunu; bunun da cemaat ve tarikatlara karşıtlık taşıdığını belirtti.

Türkiye Cumhuriyeti’ni uygar ülkeler seviyesine çıkarma mücadelesinde, en büyük engelin iç hareketlerden kaynaklandığını kaydeden CHP’li Emir’in araştırma önergesi şöyle:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, işgalci devletlerin paylaşma planlarına karşı verilen mücadele kadar Avrupa coğrafyasında 15-17. yüzyıllardaki Rönesans ve Reform hareketlerinin, Osmanlı İmparatorluğu’na 18 ve 19. yüzyıldaki yansımalarının sonucudur. İnsanlığın laik ve bilimsel temelde yeni bir toplum inşa sürecinin tanımı olan Rönesans ve Reform hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetindeki coğrafyada da iki yüzyıl sonra etkilerini göstermeye başlamış ve Osmanlı İmparatorluğu parçalanma sürecine girmiştir. Bu süreçte Osmanlı’nın yönetim şekli başta olmak üzere sosyal ve ekonomik yapısına ilişkin bilimsel temelli yeni arayışlar ortaya çıkmıştır. İşte Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, Anadolu coğrafyası için Rönesans ve Reform niteliği taşıyan bu arayışlara dayanmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları, bir yandan Ülkemizin işgaline karşı mücadele ederken diğer yandan batılı modern değerler ekseninde toplumu çağdaş uygar ülkeler seviyesine çıkarmayı hedeflemiştir. Kurtuluş Savaşı sürerken 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırarak resmen Osmanlı İmparatorluğu’na son verilirken, 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilanı sonrası köhnemiş birçok yapıya neşter vurulmuş; bilime ve evrensel hukuk değerlerine aykırı anlayışları tasfiye etmiştir. Bir yandan hilafete son verilmiş diğer yandan Osmanlı’da kanunların şeriata uygunluğunu denetleyen Şeriye ve Evkâf Vekâleti kaldırılmış, medreseleri lağveden Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun kabul edilmiştir. Atatürk, Cumhuriyet’in kurucu felsefesini Kastamonu Nutku’nda “Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir” diye özetlemiştir.

Cumhuriyet ile çıkılan çağdaş dünya hedefinde karşılaşılan en büyük engel, Cumhuriyet karşıtı iç hareketlerden kaynaklanmıştır. Bunların başında tarikat ve cemaatler gelmektedir. Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının yoğun mücadelesine karşın kendilerini gizleyerek varlıklarını sürdüren tarikat ve cemaatler, özellikle Demokrat Parti döneminde yaşam alanı bulmaya başlamış; Demokrat Parti’nin dini değerleri kullanarak siyaset yapması en çok bu yapıların işine gelmiştir. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in, Nur Cemaati lideri Said Nursi ile yakın ilişkileri olduğu da bilinmektedir.

Cemaat ve tarikatlar ne yazık ki güçlenerek günümüze kadar gelmiştir. Müritlerine, ‘sorgulamadan itaat etme kültürü’nü dayatan cemaatlerin, 20. Yüzyılın ikinci yarısındaki gelişimlerinde dikkat çekici noktalar olmuştur. Cemaat ve tarikatlar ekonomik güç olmaya başlamış; bu güçleri geçmiş yıllara nazaran siyasette de daha etkin olmalarına yol açmıştır. Bu yapılar zamanla yöntemlerini “tarikat-ticaret-siyaset” üçgeninde devam ettirerek, toplumun farklı kesimlerine de ulaşmaya başlamıştır. Gelinen noktayı Diyanet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakoğlu, “Günümüzde tarikatlar, din üzerinden din ticareti yapan, din üzerinden kazanan ve dünyaya yatıran bir ekonomik geliri, siyasi manevraları önemseyen dünyevileşmenin tam göbeğinde bir oluşuma dönüşmüştür.

Günümüzdeki tarikatları İslam düşüncesinin ve ahlakının temsilcisi saymak İslam'a haksızlıktır” diyerek tüm açıklığıyla ifade etmiştir. Bir tarikat sağlık, başka bir tarikat eğitim, bir diğeri basın yayın alanında ekonomik güç olmaya başlarken, devlette de hızla kadrolaşmayı ihmal etmemişlerdir. Müritleri, ekonomik büyüklükleri ve siyasi etkileri geniş toplum kesimleri için merak konusu olan tarikat ve cemaatlerin neler yapabilecekleri 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde ortaya çıkmıştır. Geçmişi 40 yıl önceye dayanan Fethullah Gülen Cemaati, AKP iktidarından aldığı güçle palazlandıkça palazlanmış, darbe yapacak aşamaya dahi ulaşabilmiştir.

AKP iktidarının, devleti ele geçirmek için işbirliği yaptığı tek cemaat ve tarikat, Fethullah Gülen Cemaati değildir. Belki bu Cemaat ile çok daha fazla içli dışlı olmuş, iş yapmıştır ancak Türkiye’de bilinen diğer tarikatlar da bu dönemde AKP iktidar için ‘al gülüm ver gülüm’ dostluğu içinde etkinleşmiştir. Menzil tarikatı da bu yapılar arasında son dönemde en etkin olanlarındandır. Söz konusu tarikat, günümüzde başta sağlık sektörü olmak üzere Türkiye’nin birçok ilinde geniş ticari faaliyetler yürüten bir yapıya dönüşmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ve demokratik sisteminin devamı açısından, tarikat ve cemaatlerin nüfuzları, ekonomik güçleri, yerel ve uluslararası boyuttaki siyasi bağlantılarının ortaya çıkarılması ve bu tespitler dikkate alınarak hukuk devleti sınırları içinde mücadele edilmesi için konuyla ilgili Meclis araştırması açılmasını arz ederim.”

Kaynak: Birgun.net