9Ekim 1967’de Bolivya’da öldürülen Che ile 1976 yılında Stuttgart’ta öldürülen Ulrike Meinhof’un Avrupa’da bir yerlerde bir araya geldiğini gösterir kanıt yoksa da ben imgelemimde buluşturdum, söyleştirdim onları, ölüler dünyasından günümüze taşıyarak, 2012 yılının ekim ayında bu köşede. Daha sonra oyunlaştırdım, “Che ve Ulrike Ne Konuşuyorsunuz Öyle?” adıyla da sahneye taşıdım...

Geçmişte beş hafta süren yazı dizisinden, bu kez, kaç hafta sürecek bilemem ama özet yapmaya çalışacağım, öldürülüşünün kırk dokuzuncu yılında Che’ye ağırlık vererek...

Ulrike: “Nerden çıktı bu ‘Che’?”

Che: “Biz Arjantinlilerde; hey, sen, dostum, ortak gibi anlamları içerir. Bu ünlemi çok sık kullanıyordum. Bana ‘Che’ demeye başladılar. Ben de Ernesto Guevara yerine kısacık bu takma adı aldım kendime…”

Ulrike: “Özellikle 1968 öğrenci eylemlerinde senin güçlü bir başkaldırı ve devrim simgesi olman yok mu hey, senin Batı Avrupa’da gerilla eylemlerine esin veren sözlerin: ‘iki, üç, daha fazla Vietnam yaratmak’ deyişin, ‘Yeni İnsan’ felsefen, yaşamımı değiştiren önemli etkenlerdi …”

Che: “Öğrenciliğim boyunca Latin Amerika’da uzun yolculuklara çıktım… Kitlelerin yoksulluğunu, o insanların üzerlerindeki baskıları yakından gözlemledim. Marksizm’den etkilendim. Ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin tek çözümünün devrim olduğu sonucuna vardım.”

Ulrike: “Hey, bana ders vermeye mi geldin?“

Che: “Seninle satranç oynamaya geldim. Küba’da yapılan ulusal ve uluslararası turnuvalara katılmıştım.”

Ulrike: “Beni yenersin!”

Che: “Bakacağız. Ben siyahları alacağım. Alman devleti olacağım. Sen de beyazlarla oynayacaksın, RAF olarak... Hangi hamlelerde ne oldu diye de çözümlemeler yapılacak bitiminde…”

Ulrike: “Bizim yanlışlarımız ortaya konacak yani?”

Che: “Yoo, genel resme bakacağız, taktiklere.”

Ulrike: “Ernesto, 15 Haziran 1972’de yakalanışımdan sonra en ağır koşullarda tecritlerde tutuldum hep, 9 Mayıs 1976’da hücrede ölü bulunana dek…”

Che: “Geleceğiz ona da. Hapishane komutanlığı yaptım altı ay. Batista yönetimi memurlarının, komünist eylemlerin bastırılmasından sorumlu kişilerin yargılanmasından sorumluydum… Daha sonra Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü’ndeki görevim de önemliydi. Küba Merkez Bankası’nın başkanı da oldum… Niye gülüyorsun?”

Ulrike: “Parayı kınadığın ve yürürlükten kaldırılmasını desteklediğin için Küba paralarını takma adın olan ‘Che’ ile imzalaman geldi de usuma.”

Che: “Neşen yerinde bakıyorum…”

Ulrike: “Senin savsözlerinden biri ya: ‘Dik dur ve gülümse. Bırak neden gülümsediğini merak etsinler’... Peki bizi burada bir araya getiren ne şimdi?”

Che: “Anlatacağım, sırayla… Önce oyna bakalım, satrançta beyazlar başlar...”

Ulrike: “1963 yılındaki bir turnuvada büyük usta Pachmann’a ne söylemiştin?”

Che: “Ona yaklaştım ve şöyle dedim ‘Biliyorsunuz yoldaş Pachmann, bakan olmaktan pek hoşnut değilim. Sizin gibi satranç oynamayı veya Venezuela’da devrim yapmayı tercih ederdim.’’

Ulrike: “Bu oyuna olan tutkunu devrim yapmakla eş tutmuşsun gibi görünüyor…”

Che: “Satranç, savaşımcı bir ruh yapısına gereksinim zorunluluğunu benimsetir. Doğru ve çabuk düşünebilmeye yardımcı olur. Olayları yorumlayabilme yeteneklerini geliştirir. Konu üzerinde yoğunlaşabilme alışkanlığı edinirsin... Biliyor musun ki, satranç oyuncularına yapılan otopsilerde, beynin giruslarının arttığı kesin olarak gözlemlenmiş…”

Ulrike: “O ne, girus?”

Che: “Kıvrımlar… ve de alt beyin ile üst beyin arasındaki korelasyon artıyor…”

Ulrike: “Doktorluktan da kopamıyorsun ha Che?”

Che: “Sen de dikkatini tam veremiyorsun...”

Ulrike: “Seni görünce akıl mı kalıyor insanda...”

Che. “İşte taktikler! Fili oynaman yanlıştı.”

Ulrike: “Ben de şunu çekerim şöyle, kale gibi dururum önünde...”

Che: “Ben de böyle gelip atla, bitiririm işini...”

Ulrike: “Offf, mat gerçekten. Senin girus sayın ne doktor?”

Che: “25 kasım 1956’da Kübalı olmayan tek kişi olarak Küba’ya doğru yola çıkan Granma yatında neci olarak bulunuyordum acaba?...”

Kaynak: Birgun.net