DERVİŞ CEMAL

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Cezaevleri Komisyonu Sözcüsü Veli Ağbaba ile Genel Başkan Yardımcısı İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi ve Silivri Cezaevi’ne gerçekleştirdikleri ziyaret ve yaptıkları incelemeleri raporlaştırdı.

Özgür Gündem gazetesi Yayın Danışma Kurulu’nda oldukları için tutuklanan yazarlar Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan ile görüşme sanatçı Deniz Seki’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda isimle yapılan görüşmelerden derlenen raporda çarpıcı ifadelere yer verildi.

Raporda görüşülen isimlerin durumları ve yaşadıkları sıkıntılarla ilgili şu ifadelere yer verildi:

Necmiye Alpay: Savaş dönemi gibi davranıyorlar

Aslı Erdoğan ile kalıyorum. Koğuşta 30’un üzerinde mahkum var. Aslı'nın itirazları ve basına yansıyan şikayetleri üzerine temiz çarşaf ve su verdiler. Eskiden arkadaş görüşü yapılması olanağı vardı şimdi yasaklamışlar. Sadece birinci derece yakınla görüşülebiliyor. Benim İstanbul'da sadece bir yeğenim var. Onunla, 1. derece akrabam olmadığı için görüşme şansım yok. Koğuşlarda haklar kısıtlanıyor. 12 Eylül’de TKP’den Mamak’ta 3 yıl kaldım. Sistem çok farklı. Biz 45 yatakta 60 kişi yatıyorduk. Her sayım bir işkenceydi. Tecrübesiz bir insan da değilim. Daha önce hep hazırlıklı olurdum çantam hazır olurdu. Ama bu hiç aklıma gelmemişti. Özel bir dönem başlamış. Son gelişmeler yeni bir dönem belki savaş dönemi gibi. Savaş dönemi gibi davranıyorlar. Hala düşmanlaştırma politikaları devam ediyor. Memleket iyi bir yere gitmiyor.”


Aslı Erdoğan: Diyet yemeği fıtık yastığı verilmiyor

Şuan koğuştayım. Fıtık yastığı istedim yok dediler. Boynumda protez var. 4 boyun fıtığım vardı, 2010 yılında ameliyat oldum. En ufak bir darbede felç kalma riskim yüksek.


Keyfi ve hukuk dışı bir uygulama. Yasa açıkça diyor ki, yayın danışma kurulu gazeteden kanunen sorumlu olmaz. Benim kaçmam mümkün değil. Ben bilinen bir yazarım. 18 yıldır bir yazıma dava açılmadı. Hakkında dava açılmayan dört yazımı dosyaya koymuşlar. 2. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa'da bir edebiyatçı tutuklanmadı. 14 dile çevrildi kitaplarım ama AKP edebiyatçıları küçümsüyor. Benim kitaplarımda şiddete bakışım belli. Aslı Erdoğan'ı merak eden açar okur. 4 yazı var dosyada, biri "Bu Senin Baban", Norveç Klassekampen gazetesinde yazdığım bir yazı. Norveç'teki çevirmenim gazeteye yazılarımı göndermiş. O yazıya örgüt propagandası diyorlar. Norveçli gazeteyi ve yazımı PKK’yı övmekle suçluyorlar. Benim hiç bir yazımda PKK yok. Ben o gazetede şiddete karşı yazıyorum. Bu yazı da gazete haberlerinden derlediğim haberler. Beni yasal haberlerden tutukluyorlar. Rahatsız oldukları “Cizre'de sivil katliam var” dediğim için. Ama bu yazı benim değil alıntıdır. "Bu Senin Baban" yazısının başı bir gazete alıntısıdır. Diğeri "Ayların En Zalimi Nisan" yazım. “Hurşit Külter nerede” diye bir alıntı haber var. Üçüncü yazı "Bir Delinin Tarih Okumaları", bir mizahi yazı. Kara Karga dergisinde yayınlanmış bir yazı. Örgüt üyeliğine delil gösteriliyor. Benim örgüt üyesi olmam mümkün değil. "Faşizmin Güncesi" dördüncü yazı. Tamamı edebi bir yazı. "İnsanların diri diri yakıldığı günlerde yaşamak, kimi sivil kimi çocuk" yazıyor, isim yok, Türkiye demiyor. Bundan galiba Cizre'yi çıkarıyorlar. Hiç kimsenin işkence yapma hakkı yok. Ben 18 yıldır insan hakları savunucusuyum. Sadece Kürtleri değil, kadın haklarını, Afrikalı göçmenleri, başörtülü kadınları... Filistin'i yazdım, Romanları yazdım. Vicdani retçiyim, barışçıyım. Kürt değilim. Kürt meselesinde uzman da değilim. Benim alanım insan hakkı ihlalleri. Türkiye'de yoksula, Kürt’e, kadına ayrımcılık var.”

Deniz Seki: Ben demirbaş gibiyim

23 ay buradayım. Herhalde benim üzerimden bir mesaj verdiler. Bana ceza verenlerin tamamı içeride. Beni tutuklayanlar, bana ceza verenler şimdi mahkum. Bu nasıl adalet? Kadınlar salıverilirken daha imtina edilmesi lazım. Hiç parası olmayanlar var, tahliyeden haberleri olmadığı için zor durumda kalıyorlar. Suça teşvik oluyor. Gecenin birinde çocuğuyla hazırlıksız kapının önüne koyuluyor. Eşitlik yok, dosyalardan haberimiz yok, infaz söylenmiyor. Ben demirbaş gibiyim. Yanımdakileri gönderdim. Bayram'da bir müjde olsun. Ben FETÖ mağduruyum ben niye içerideyim? Günah keçisi isem bu kadar yetmez mi?”

Hülya Sarıdede: 7 gün tahta sandalyede kaldım

İnfaz koruma baş memuru. 22 yıllık memur. Panik atak ve tansiyon hasta. Çok işkence yaptılar. 7 gün Bakırköy adliyesi nezaretinde tahta sandalyede kaldım. Battaniye yoktu. Daha sonra bir gün Yeşilköy karakoluna götürdüler. 2 saat sonra Ataköy karakoluna götürdüler. Savcı DHKP-C’lilere daha toleranslı davrandığımı söyledi. Ben herkese eşit davranıyorum dedim. 15 Temmuz gecesi neredeydin dedi. AVM’deydim, yanlış yola girdim. Arkadaşım aradı darbe girişimi var dedi, bende eve geldim. 16 Temmuz’da da göreve gittim. Kumpas var bize. Müdür bizi sevmiyordu. Ben güya “keşke sarayı bombalasalardı” demişim. Asla böyle bir şey yok. Müdürün baskısı ile ifade verdik. Mektup hakkı yok. 15 günde bir telefon edebiliyoruz. Sadece 1. derece akraba gelebiliyor. Hem DHKP-C hem FETÖ’den suçlanıyorum. Bize selam dahi vermiyorlar. Psikolojimiz bozuluyor. Bakırköy Cezaevinde müdürün A Takımı var, onlar ne derse o olur. Müdür geldiğinden beri 2015 Eylülünden itibaren soruşturma geçirmeyen memur yok. Kadınların kullanacağı eşyalar verilmiyor. Erkek cezaevi olduğu için kadın malzemesi yok.”

Ümmü Çapraz: Suçum işkenceyi engellemek

1 yıllık infaz koruma memuru. Hukuk son sınıf öğrencisi. Ben bu mahkumlarla 1 ay görev yapmadım. 15 Temmuz günü kapalı görüş yapan mahkumlar oturma eylemi yaptı görüş yerinde. Ben oraya gittiğimde ters kelepçe ile yatıyorlardı. Ö.T. isimli memurun, mahkumların genital bölgesine defalarca vurduğunu gördüm. Bunu engelledim, dehşete düşmüştüm. Bu işkence diyerek engelledim. Sonra bu memurlar benimle ilgili DHKP-C’ye yardım ediyor demişler. Suçum bu. Benim suçum işkenceyi engellemek. Ben yangın olayında yoktum. Bende bu vuran memurun ismini müdüre söyledim. O olaya tepki göstermek başımı yaktı. Sanki bu yangını FETÖ emir verip DHKP-C yapmış. Bu mahkumlar zaten her yerde eylem yapıyorlardı.”

Alp Çetiner: Sosyal demokrat, Atatürkçü bir insanım

“Bir sürü kamera var. İzlesinler ortaya çıkar. Hem DHKP-C hem FETÖ üyesi olmakla suçlanıyorum. Dünyada farklı örgütlere üye olan dört örneğiz. Ben 18 yıldır Adalet Bakanlığında doktor olarak her sorunlu cezaevinde görev yaptım. Evimde arama yaptılar, iki örgüte yakın hiçbir şey bulamadılar. Ben sosyal demokrat, Atatürkçü bir insanım. Hiç tanıdığım FETÖ’cü yok. Sadece doktor hasta ilişkim var. DHKP-C’li kadınları buraya getirdiler. Burada da eyleme devam ediyorlar. Bu insanlar 1 Ağustos’ta slogan atıyorlardı, oturma eylemi yapıyorlardı. Başsavcı vekili sen itfaiyeci misin doktor musun dedi. Yangın çıkınca yangına müdahale etmemi kanıt olarak gösteriyorlar.”

Uğur Topkaraoğlu: Bizleri Atatürkçü olduğumuz için ihbar ettiler

“Ben yangında yoktum, koğuşa girmedim. İsyana teşvikle suçlanıyorum. Bizleri Atatürkçü olduğumuz için ihbar ettiler. Bizim uzaktan yakından alakamız yok. Yangının boyutu büyük de değildi. İtfaiye, ambulans bile çağrılmadı. Jandarma bile sokulmadı. Ben 12 yıl Metris’te görev yaptım. Ergenekon mahkumlarından herkes kaçarken ben gelen Balbay’a da Haberal’a da sahip çıktım, çay içtim. Engin Alan, Çetin Doğan, rahmetli Kozinoğlu ile de. Ben nasıl FETÖ’cüyüm?

Kaynak: Birgun.net