GÜRKAN AKÇAY [email protected]

Cesaretin beynimizdeki yansımasına geçmeden önce yukarıdaki fotoğrafın hikâyesine değinmekte fayda var. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Hamburg kentinde çekilen bu karede faşist Nazi Almanya’sında verilmesi zorunlu olan “seig heil” selamını veren kalabalığa rağmen birbirine bağladığı kolları ve tepkisel suratıyla vermeyi reddederek ırkçı Nazi coşkusuna katılmayan adamın adı August Landmesser. Faşizmin doğal hali göz önüne alındığında Landmesser’in bu hareketini büyük bir cesaret örneği olarak sayabiliriz.

Kültürlere göre farklı tanımları olsa da, –genel olarak– cesaret; korku, acı, risk, sindirme ya da belirsizlik ile yüzleşebilme yeteneği olarak tanımlanır. Bunun yanı sıra; cesurluk eylemine içsel çağrılar da cesaret örneği olarak gösterilebilir, örneğin; bir itfaiyecinin alevlerle kaplı bir binada ateşlerin içine dalması gibi, ya da çatışmanın ortasında yerde yaralı haldeki arkadaşını kurtarmak için kurşunların arasına dalan bir savaşçı gibi.

Ancak her şeye rağmen, bazılarımız bu duyguya sahipken, kimimiz de sahip olma hevesindedir. Neuron ‘da yayımlanan bir araştırmada, beyindeki cesaret merkezini belirleyen bir deney sonucunda beynimizin cesaret merkezine erişim sağlanabileceği ortaya konuldu. Karşılaşılan bir durumda cesaret gerekliliğine dair, fMRI taramaları kullanılarak beyinde hangi bölgenin aktifleştiğini görebilmenin umut edildiği çalışmada; yılan korkusu olan 40 kişi Korku Grubu olarak tanımlanırken, 20 kişilik grup ise Korkusuz Grup olarak tanımlandı. fMRI tarayıcısında katılımcılara bir dizi adımla birlikte katılımcının tam kafasının yanına gelen yürüyen bir bantta canlı bir yılan ya da sevimli bir oyuncak ayı görüntüleri gösterildi. Söz konusu görüntünün ilerletilip, geriletilmesi ise katılımcının kendi iradesine bırakıldı. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde, hiç kimse ayıcıktan korkmadı. Ancak; korkusuz gruptaki katılımcıların, sevimli ayıcığı ilerletme hızlarıyla yılanı ilerletme hızları hemen hemen aynıydı. Dolayısıyla kontrol grubunda, nesneyi yaklaştırmak için cesarete ihtiyaç duyulmadı.

Öte yandan korku grubundaki katılımcıların bazıları yılanı daha yakına getirirken, grubun büyük çoğunluğu yılanı uzaklaştırmayı tercih ettiler. Her iki seçiminin ardından, katılımcılardan korkularını 0-100 arası bir ölçekle değerlendirmeleri istendiğinde ise korku grubu yılan korkusunu %62 şeklinde değerlendirdi.
Ardından katılımcılar, bir beyin tarayıcısı ve SCR ( deri tepkisi – gergin olunduğunda terleme) ile görüntülendi. Seçim sonrası ekip katılımcılara şu soruları sordu;
“Korku ile başa çıkmak için ne derece bir denemede bulundunuz?” ve “Korkunuzun üzerinden gelmek için –yılanı yaklaştırmak için- daha fazla çaba gösterdiniz mi?”
Her iki soruya da verilen ortalama cevap; 0-5 arası bir ölçekte 4 oldu. Bu da korku grubundan bazılarının korkularıyla başa çıkmak için yılanı daha yakına getirebildiklerini gösteriyor.

Cesaret Merkezi
fMRI sonuçlarına göre, yılanı daha yakına getirme tercih edildiğinde ya da edilmediğinde beynin bir bölgesindeki aktivitede önemli farklılıklar ortaya çıkıyor. Bu bölge; beynin korku, duygusallık, stres, basiret ve çeşitli diğer duygulardan sorumlu altgenual ön singulat kortekste (sgACC) bulunuyor. Yani; cesaret gösterdiğinizde bu bölge aktifleşiyor, korktuğunuzda ise aktifleşmiyor. Eğer bir insan teslim olmak ve kaçmak yerine, daha fazla cesaret isteyen bir durum olan kalıp savaşmayı seçiyorsa; beyindeki amigdala iş başında demektir. sgACC ise aktifleştiğinde; amigdala tarafından aktifleştirilen bazı korkuların engellenebildiği gözleniyor, böylece de beyninizde cesaret, korkuya baskın geliyor.

Kaynak: Birgun.net