Cerablus Operasyonu ne “bir gece ansızın” geldi, ne de ABD’den habersiz ya da ABD’ye rağmen gerçekleştirildi; bilakis, plan hem en az bir yıldır masadaydı hem de süreç en başından beri pazarlıkları da içerecek bir şekilde ABD’yle koordineli bir şekilde yürütülüyordu, çünkü sınırın kapatılması esas olarak ABD’nin talebiydi.

Hemen şöyle bir hafızalarımızı tazeleyelim. Daha 2014 Eylülü’nde, yani bundan tam iki sene önce, “IŞİD karşıtı koalisyon”un kurulmasının hemen ardından Kerry “Türkiye, Suriye sınırını kapatmalı; yabancı savaşçıların geçişini ve petrol kaçakçılığını durdurmalı” diyerek Türkiye’yi uyarıyordu. Türkiye ise hem Suriye’de rejimi devirmeye yönelik planları hem de Rojava politikası nedeniyle bu uyarıları kulak ardı ediyor ve bir tür oyalama taktiği izliyordu.

Ancak mesele sadece ABD’yle yürütülen pazarlıklar değildi, içerideki güç dengeleri ve gelişmeler de Suriye siyaseti üzerinde etkili oluyordu kaçınılmaz olarak. Örneğin Davutoğlu, 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından ve yeni hükümet kurulmamışken askere operasyon emri vermiş, ancak asker hem “yazılı emir” isteyerek hem de “emri yeni başbakan versin” diyerek süreci uzatmaya çalışmış, üstelik böylesi bir operasyonun uluslararası hukuka uygun olmayacağını belirterek Suriye’ye girmeyi reddetmişti.

7 Haziran seçim sonuçları fiilen geçersiz sayılıp yeniden seçim kararı alındığında, yeni bir savaş konseptinin elinin kulağında olduğu görülebiliyor, gelişmeler adım adım gelmekte olanı haber veriyordu. 20 Temmuz’da IŞİD, Suruç katliamını düzenledi, 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da iki polis öldürüldü ve (daha sonra olayda Cemaat parmağı olduğu iddia edilse de) saldırıyı PKK üstlendi, 23 Temmuz’da ise IŞİD ilk kez TSK’ye yönelik bir saldırı gerçekleştirdi ve bir astsubayı öldürdü. 23 Temmuz 2015’te TSK, Irak’ta PKK ve Suriye’de IŞİD hedeflerini vurdu.

“Çözüm süreci”nin resmen bittiği tarih, aynı zamanda IŞİD’e yönelik tutumun da değişmeye başladığı tarihti ve aslında “IŞİD’le mücadele”nin Rojava kantonlarının birleşmesine yönelik bir siyasetin manivelası olduğu, bir sıçrama tahtası olarak kullanılmak istendiği görülebiliyordu. Sonrasında çeşitli kereler görüldüğü üzere devlet söylemi IŞİD, PYD ve PKK’yi uluslararası arenada eşitlemeye ve böylece operasyonların meşruluğunu tesis etmeye çalışacaktı. Zaten Cerablus Operasyonu da bölgeyi IŞİD’den temizleme söyleminin üzerine inşa edilmiş olsa da, hemen akabinde esas amacın “Kürt koridoru”nu engellemek olduğu kabul edilecekti.

27 Temmuz 2015 tarihli gazetelerde ABD ile Türkiye’nin Azez-Cerablus arasında “IŞİD’den arındırılmış bölge” anlaşmasına vardığı yazsa da, 7 Haziran-1 Kasım tarihleri arasındaki iç çalkantılar Suriye’ye yönelik bir operasyona izin vermedi. 1 Kasım seçimlerinden yeniden tek parti iktidarının çıkmasıyla birlikte ise ABD sınırın kapatılmasına yönelik baskılarını artırmaya başladı. 17 Kasım 2015’te CNN’e konuşan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye-Suriye sınırının halen kapatılmamış olan ve IŞİD’in elinde bulunan 98 km’lik kısmının ABD ve Türkiye’nin ortak operasyonu ile kapatılacağını söylüyordu.

Operasyon artık kapıda görünüyordu ama Kerry’nin bu açıklamasından sadece bir hafta sonra, 24 Kasım 2015’te Türkiye angajman kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle Suriye sınırı üzerinde bir Rus savaş uçağını düşürdü. O günlerde Suriye ordusu Rus hava kuvvetlerinin de desteğiyle Türkmendağı bölgesindeki cihatçılara yönelik önemli başarılar elde ediyor, bu ise iç kamuoyuna “rejim Türkmenleri katlediyor” diye servis ediliyor ve başkanlığa giden yolda MHP tabanını da kapsamayı hedefleyen militarizmle taçlandırılmış yeni bir Türk-İslam sentezini devreye sokmak adına kullanılıyordu.

Rus uçağı sonradan iddia edildiği üzere Cerablus operasyonunu engellemek için mi düşürüldü, uçağı düşüren pilot sahiden Cemaatçi miydi ve Cemaatten mi talimat almıştı bilemiyoruz. Belki de ortada bir “şark kurnazlığı” vardı ve uçak Cerablus Operasyonu öncesinde NATO’yu da resmen işin içine katmak için düşürülmüştü ya da ABD, Türkiye üzerinden Rusya’yı ve yapabileceklerinin sınırını test etmişti. Bunları bilemiyoruz ama bildiğimiz bir şey var ki, o tarihten itibaren Rusya gerek havadan gerek karadan Suriye’yi Türkiye’ye kapadı ve Cerablus Operasyonu da rafa kalktı.

Operasyonun hayata geçirilmesi ise ancak Rusya’dan dilenen özür sonrasında ve hem YPG’nin ABD desteğiyle Menbiç’e girmesinin hem de 15 Temmuz’da yaşananların gölgesinde söz konusu olabildi. TSK destekli ÖSO grupları IŞİD’in savaşmadan çekilmesi neticesinde kolaylıkla Kerry’nin “kapatılmalı” dediği 98 km’lik alanı ele geçirdiler ve “IŞİD’den arındırılmış bölge” nihayet kurulmuş oldu.
Peki şimdi ne olacak, Cerablus’tan nereye varılacak? Bir sonraki yazının konusunu da bu sorunun yanıtı oluştursun o halde.

Kaynak: Birgun.net