Bu haftaya afili giriş yapan Batman’li Superman’li film varken başka bir yabancı filmi vizyona sokmak, pek akıllı strateji olmazdı. Bu sebeple olsa gerek ki, dağıtımcılarımız uzak ülkelerde DVD’si çoktan çıkmış olan, A Walk in the Woods - Hayatımın Yolculuğu, filminin ağırlığından kurtulalım, deyivererek filmi vizyona sokmuşlar.

Appalachian Trail
Seyahat yazarı Bill Bryson’ın kitabından uyarlanan, başrollerini Robert Redford ile Nick Nolte’nin üstlendiği A Walk in the Woods’un konusu şöyle özetlenebilir. 7’den 80’e hayatıyla ilgili ne yapacağını bilemeyenlerin, kendini mutsuz hissedenlerin, belirsiz bir arayış içine girenlerin, vicdan muhasebesi yapanların, bunalıma girenlerin, “kendilerini bulmak” adına kendilerini attıkları uzun bir yol vardır Amerika’da: Appalachian Trail (AT). A Walk in the Woods, bu zorlu parkurda yürüyüş yapan/larla ilgili olan filmlerden biri daha. Reese Witherspoon'un Wild filminde, ayağında bin iki yüz liralık Dannerlarla hiking yaptığı ve özsaygısını aradığı yol filmi ile aynı yol.

Yaş ortalamaları 77.5
A Walk In the Woods, yaklaşık on sene önce, Robert Redford’u Paul Newman ile beyazperdede tekrar birleştiren bir film olarak planlanmış. Ancak proje hem aksaklıklar hem de Paul Newman’ın vefat etmesi üzerine bir müddet rafa kaldırılmış. Filmin yapımcılığını da üstlenen Robert Redford rahat durur mu hiç? Tozlu raftan çıkartılan bu proje için Newman yerine kim olabilir arayışlarına girişilmiş ve sonunda da Nick Nolte için karar kılınmış. Film eğer on sene önce planlandığı gibi çekilebilseymiş, iki sebepten dolayı bu kadar kötü olmayabilirmiş:



1) Bundan 10 sene önce Robert Redford 70 yaşında olacağından, filmin matematiği ve enerjisi için gereken mantıklı yaş sınırı aşılmamış olacaktı.
2) Beraber unutulmaz filmler yaratmış efsane ikili Redford ve Newman’ın tekrar buluşması’ ‘son buluşması’ mottoları ile filmin bir anlamı, albenisi olacaktı. Ancak Redford’un inadı bu filmi hayata geçirmiş ve yaş ortalamaları 77.5 olan Redford ve Nolte’nin, Amerika’nın doğusundan batısına uzanan, 3bin küsur kilometrelik en uzun yürüyüş parkuru olan Appalachian Trail’de geçen komedimsi dramımsı bir yol filmimsi bir şey çıkmış ortaya.

Yürüyen şey egon olmasın
AT gerçekten de önemli bir parkur, pek çok mevsim değişikliğinin yaşandığı ve coğrafi yüz örtülerinin değiştiği çok uzun bir yol. Herkesin söylediği şey aynı; en deneyimli hikerların bile bu parkuru tamamlamak için en az 6 aya ihtiyaç duydukları. Yani bizim filmdeki dedelerin ki gibi Belgrad Ormanı’nda bir Pazar yürüşü gibi düşünmemek gerekli. Söylemeden edemeyeceğim, AT’den daha farklı olan ve daha zorlu olan bir yol daha var, o da Pacific Crest Trail (PCT). Her ikisinde de yürüyüş yapmış arkadaşlarım var ve anlatılanlara göre PCT gerçekten de daha zor bir parkur. Her şeyden önce PCT, AT’den daha uzun, AT bir orman yürüyüşü ile başlarken, PCT bir çölle başlıyor ve PCT’deki iklim değişiklikleri çok daha sert bu kamp ekipmanı açısından bile daha büyük bir problem.

Sonuç olarak hangi yol olursa olsun, bu zorlu parkurları tamamlayanların egolarından kurtulmuş olmalarını beklemek çok da yanlış olmaz. Ancak egodan kurtulayım derken yeni egolara yelken açanları da görmüş birisi olarak son bir kez daha anladım ki esas mesele bu parkurların sonunda kendinde ne keşfettiğin değil, bu kendinde bulduğun şey ile ne yapacağın. Yani dikkat etmek gerek, bu yollarda yürüyen şeyin kendi egon olmadığından emin olmak gerek!

Filmin amacı olmayınca
Deneyimli kampçı olmayanlar için çeşitli zor parkurları bulunan bu yolda dedelerimiz, günde en az 17 kilometre yürümek için bile oldukça yaşlı ve sağlıksız gözüküyorlar. Nick Nolte’ nin dinlerken her cümlesinden sonra son nefesini verecekmiş gibi çıkan sesi, hala kulaklarımda. Tüm dünyayı gezmiş bir seyahat yazarı neden 80 yaşında böyle bir arayışa yeltenir. Kendini zorlamak ve kendini bulmak için yollarda geçirdiği bir yüzyıla yakın zaman bulamamış mı aradığını? Peki bu yolun sonunda karakterler ne elde ediyorlar? Koca bir hiç! Hayatın amacını sorgulayan bir filme karar vermeden önce filmin amacını sorgulamak gerekli. Film o kadar uyduruk ki her yönden eleştiriye açık. Büyükannenizi ve büyükbabanızı götürebilirsiniz ama pardon eğer onları seviyorsanız bunu yapmayın derim.

Kaynak: Birgun.net