Latin Amerika’nın en büyük ülkesi, BRIC üyesi Brezilya çalkantılı günler geçiriyor. Araba Yıkama (Lava Jato) adı verilen yolsuzluk soruşturması marifetiyle Başkan DilmaRousseff azledilmeye çalışılıyor. İpin ucu Lula da Silva’ya dayanınca Rousseff çareyi eski başkanı kabineye dahil etmekte buldu. Çünkü Brezilya yasalarına göre, bakanlık koltuğu dokunulmazlık sağlıyor. Bu sırada 30 saniyelik bir telefon dinlemesi basına sızdı.

Rouseff, “Bay Lula da Silva sadece gerektiğinde kullanılmak üzere bakan olarak atanmasını onaylayan bir belge alacak” diyor. Lula da, “Teşekkürler şekerim” diye cevap veriyor. Muhalefet buradan Rousseff’in lideri, akıl hocası, Lula’nın polis tarafından tutuklanmasına karşı önceden önlem aldığı sonucunu çıkardı. (“Bilal paraları sıfırla!” benzeri açık ifadeler söz konusu değil özetle.)
Gördüğünüz gibi oldukça karmaşık bir tabloyla karşı karşıyayız. Biraz gerilere giderek, elimizden geldiğince Brezilya’da yaşanan süreci anlamaya çalışalım.

PT’nin yükselişi
Brezilya Emekçiler Partisi (PT) 1980’de adına uygun, emekçileri temsil iddiasıyla kuruldu. 1982 seçimlerinde yüzde 3 oy kazandı. 1989’da sendika lideri Lula’nın başkanlık seçimlerini kıl payı kaybetmesiyle birlikte, iddialı bir özne olarak siyasete ağırlığını koydu. Lula tam dördüncü girişiminde, 2002’de başkan seçildi. PT 2006’da Lula’yla, 2010 ve 2014’te de Rousseff ile başkanlığı sağa kaptırmadı.

Rousseff 1970’lerde askeri cunta döneminde zindanlarda yatmış eski bir gerilla lideri. Lula’nın önce enerji bakanlığına, sonra genel sekreterliğine getirdiği teknokrat özellikleri ağır basan bir kişilik.
PT, Brezilya solunun tüm renklerini, sosyal hareketleri ve sendikaları bünyesinde toplayan şemsiye bir örgüt olarak kuruldu. Hükümette merkeze yanaşmasıyla radikal unsurlar bünyesinden kopsa da, solun en büyük adresi olmaya devam ediyor.

Mutabakat ekseni
Bilindiği gibi 21. yüzyıla adım atılmasıyla birlikte, Latin Amerika’da rüzgârlar esmeye başladı. Temelde iki ayrı anlayış ortaya çıktı: Bir yandan Venezuela’nın, Bolivya’nın, Küba’nın oluşturduğu “iyilik ekseni”, öte yanda Brezilya’nın başını çektiği “mutabakat ekseni”. Chavez 21. yüzyılın sosyalizminden söz ederken, “iyilik ekseni” kapitalizmi karşısına almaktan çekinmiyor; Brezilya-Şili-Uruguay hattında ise sol hükümetler sosyal politika uygulamalarıyla yetinip, genel hatlarıyla neoliberal politikalarla arasına mesafe koymuyordu.

Gerçekten de Lula’nın ilk yıllarından başlayarak sermayeyle-emek arasında mutabakata dayanan bir çizgi izlendi. Dünya konjonktürü de “orta yolcu” politikalara cevaz verdi. 2004’te başladığı varsayılan, “emtia süper döngüsü” diye nitelenen, başta petrol ve temel mal fiyatlarının zirvelere fırladığı süreç, zengin doğal kaynaklara sahip Brezilya’nın da yüzünü güldürdü, kasalarını doldurdu.

Küresel rüzgârlar arkadan esti
2004-2010 döneminde ekonomi ortalama yüzde 4.4 büyüdü. 2011-2014 aralığında ise emtia fiyatlarındaki duraklama ile birlikte büyüme temposu yüzde 2.1’e geriledi. 2004’ten başlayarak ülke dış fazla vermeye başladı; rezervler artış gösterdi; doğal kaynaklara yönelik yatırımlar hızlandı. Uluslararası sermaye girişleri de büyümeye ivme kazandırdı.
İşte bu koşullar hükümete “ikili” bir politika izlemek için manevra alanı tanıdı. Dünyanın gelir ve servet dağılımı en bozuk bir ülkesinde, 50 milyondan fazla yurttaş çocuklarını okula göndermek karşılığı “Bolsa Familia” sosyal yardım programından yararlandı. Üniversiteye girişte emekçi çocuklarına öncelik tanındı. Yoksulluk yüzde 55, aşırı yoksulluk yüzde 65 geriledi. Öte yandan özelleştirmeleri ve teşvik programlarıyla sermayenin de beklentileri karşılandı. Gelirlerin artmasıyla tetiklenen iç talep karları da yukarı çekti.

2010’da başlayan durgunluk, son bir gayretle bütçeye ağırlık veren genişlemeci politikalarla aşılmaya çalışıldı. Bu da borçları artırdı, merkez bankasını faiz artırımına zorladı. Şubat 2010’da yüzde 7.5 olan nominal faizler Ağustos 2010’da yüzde 13.5’e fırladı.
2014 seçimlerine giderken emekçi kesimlerde hoşnutsuzluk iyice artmıştı. Rousseff sermayenin adayı AecioNeves’e son dakikada emek yanlısı mesajlarla bir son dakika gölü atarak az farkla üstünlük sağladı. Ama sol gösterip sağ vurarak, maliye bakanlığına kemer sıkma politikalarının mimarı JoaquimLevy’yi getirdi. Dünyadaki durgunluk, Çin’in talebinde gerileme, özellikle petrol fiyatlarındaki düşüş de Brezilya’nın belini doğrultmasını engelledi.

Yaşanan bir sınıf savaşı
Toplumsal huzursuzluğun artışıyla birlikte Aralık 2015’te Levy’yi görevinden alınca, son çare olarak yine emekçi kesimin desteğine başvuracağı, dolayısıyla sermaye kesimine verilen tavizlerin devam etmeyeceği algısı yaygınlaştı. Böylece Rousseff’in azledilmesi için düğmeye basıldı. Bu arada 2015'te ekonominin % 3.8 daralmasıyla ekonomi ciddi bir krize sürüklendi.
Rahatlıkla Brezilya’da yaşananın bir sınıf savaşı olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar bizim ülkemizde tanık olduklarımız kadar bariz ve fahiş miktarda yolsuzluklar söz konusu değilse de, PT ve çevresindekilerin tertemiz olduğunu iddia edecek durumda değiliz. Ne var ki, eğer Rousseff azledilirse, koltuğa başkan yardımcısı MichelTemer oturacak. Zaten bu ihtimal Temer’in lideri bulunduğu, parlamentoda 68 sandalyeli Brezilya Demokrat Hareket Partisi’nin (PMDP) hükümetten çekilmesiyle artmıştı. Bu zatın kendisi bir etanol ihalesinde çıkar sağlamak suçlamasıyla soruşturma altında. 513 üyeli Kongre’nin 303 üyesi, ciddi iddialarla yargı sürecinde. Azil komitesinin de 37 üyesi para aklama, yolsuzluk, vergi kaçırma benzeri cürümlerle zan altında. Zaten Rousseff’e yönelik temel suçlama da, kişisel çıkar sağlamaya yönelik değil, bütçe açıklarını olduğundan düşük göstermeye ilişkin.
Tüm sağ partiler, sermaye örgütleri, üst orta sınıflar, hep darbelere destek olmuş Brezilya Barosu, ABD’li sağ düşünce kuruluşları, medyanın yüzde 50’sinden fazlasını kontrolünde bulunduran Global Network, Sorosçu eski Maliye Bakanı ArminioFraga, hepsi PT’yi devirmeye soyunmuşlar. Buna karşın, her birinin mevcut hükümete yönelik eleştirileri bulunsa da, en büyük sendika CUT, topraksız köylüler hareketi MST ve Ulusal Talebe Birliği hükümetten yana tavır alıyorlar. Kısaca sermaye ile emeği karşı karşıya getiren bir konumlanma söz konusu. Üçüncü bir cephe açma, sokağı sağa kaptırmama gayretindeki radikal solun etki alanı ise çok sınırlı.

Stratejik savaşlar
PT’nin planı şimdilik saldırıyı püskürtüp, 2018 seçimine Lula liderliğinde gidebilmek. Muhtemelen sermayenin stratejisi ise, fazla itibarı ve inandırıcılığı bulunmayan Temer’i seçime kadar “restorasyon hükümetinin” başına getirip, kazanılmış tüm sosyal hakları budamak, emekçileri diz çöktürmek. 2018’de de yıpranmamış bir başkan adayı ve sağ koalisyonla iktidara yerleşmek olacak.
PT onca yıl Lula dışı bir seçenek üretemediği, kendini yolsuzluklardan koruyamadığı için eleştiriyi hak ediyor. 2002’den beri hükümette bulunmasına karşın polisin, yargının, medyanın hâlâ sağın denetiminde bulunduğu görülüyor. Onca yıl hükümet etmelerine karşın iktidar olamadıkları aşikar. Bilemiyorum, bunun için suçlanmaları mı, yoksa kutlanmaları mı gerek! Belki de, devleti ele geçiremedikleri değil, demokratikleştiremedikleri için eleştiriyi hak ediyorlar.
2016 yazında Rio’daki Olimpiyat oyunlarını izlemeye hazırlanıyorduk. Anlaşılan benzer bir heyecanla politika oyunlarına da kilitleneceğiz. Her şeye karşın bu sağcı “yargı darbesinin” başarıya ulaşmasına, Brezilya’da sermayenin mutlak hakimiyetinin tesisine gönlüm el vermiyor.

Kaynak: Birgun.net