Üst üste iki üç hafta ülkenin haberlerine bakınca insan bi fenalaşıyor ister istemez. Reyizin ‘AYM kararlarına saygı duymuyorum’ çıkışıyla başlayan süreçte gündem birden anafor gibi oldu. Reyizin zaten ‘Ben şimdi gidiyorum’ demesinden belliydi. Ne zaman yurtdışına çıksa buralarda bi şeyler oluyor, gündem kendinden geçiyor. Sonuçta onun da suçu değil, ülke zaten altındaki ateş sürekli yanan bir çaydanlık gibi. Ya su yok, sürekli kaynama var, ya su var ama yeterince ısınmamış ya da çay daha demli değil. Demokrasiyi anlamak için çaydanlık felsefesini anlamamız yeterli aslında.

Kimileri demokrasiyi bir trene, bir tramvaya, bir duyguya, bir kadına benzetirken ben demokrasiyi çaydanlığa benzetiyorum. Çay tüketimi yüksek olan bizim gibi ülkelerde çaydanlığın her dem demli, hep ağızına kadar dolu olması gerekiyor. Ama bizim çaydanlıklar daha çok bir iş hanındaki bir çay ocağına benziyor. Basınç göstergeleri bozuk, pas, kir her yerde, kullanılan çay, çay mı yoksa odun kömürü mü belli değil. Of yani of çay offf.

Yurt dışı güzel zaten. Bizim devletimiz de işini biliyor zaten. Mesela Gine’ye gidip ‘Buraların yolları kötü, başkanlık sarayı size yakışmıyor’ dediğiniz zaman bile alkışlıyor Gineli kardeşlerimiz. Bu arada Gine’de Fransızca konuşuluyor. Resmi dil Fransızca, neden? Çünkü Gine de eski sömürgelerden... Şimdi sömürgeleri de yenilemek gerekiyor. Belki de gün gelecek Gine’nin resmi dili Türkçe olacak. Bence olur mu olur...

İyi bir evde otururken, çok kötü evlere bakıp, bir de onları alacakmış gibi emlakçı emlakçı dolaşıp hava atmak gibi hareketleri çok severim. Mesela güzel manzaralı bir evde oturup bodrum katında, camsız, havasız, rutubetli evleri gezerim emlakçılarla. Yaşadığım eve şükrederim böylelikle. İnsan kendini en güzel yoklukla terbiye eder. Bizde var, Gine de yine yok. Yazık benim Ginelime...

Çok fazla bahsetmek istemediğim ama yine de ‘Ben bu konuda sessiz kalacağım’ açıklamasından sonra günlerce o mevzunun muhabbetini yapan insanlar gibi takıldığım bir başka mevzu ise Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı’nın bir makalesinde cinsel ilişkiye giren bir kişinin, ilişki sırasında “Hocasını, şeyhini hatırlaması durumunda, doğacak çocuğun bereketli ve güzel ahlaklı doğacağını” söylemesi oldu... Şimdi bu durumu neye göre incelemek, lazım, nasıl bir analiz yapmak lazım bilemedim. Froyd olsa ‘Şeyhine hallenmiş olabilir’ diyebilirdi. Oysa ben koskoca dekanın böyle bir niyetle bu açıklamayı yaptığını düşünmüyorum. Sonuçta ilişki sırasında (yani künde is now online ortamında) neden şeyh düşünmem gerekiyor bilemedim. Belki şeyh kaslı, etli, dolu dolu bir insan, belki şeyh düşüncelerin en güzeli bir Snapchat fenomeni gibi bir kişi, belki de şeyh aslında bir aracı... Ne aracı onu da bilemiyorum. Barınç aramızda olsa ‘Şeyhini şey ettiğimin şeyi’ gibi bir açıklama yapardı herhalde. Yani cinsel ilişki sırasında şeyh düşünmek sonuçta önemli. Şeyhi nasıl düşüneceğiz, orası da önemli. Şeyh ne giymiş, bizim yanımızda mı, karşımızda mı, bizimle birlikte mi, bize destek mi köstek mi? Bir şeyhten de çok şeyh beklememek lazım. Sonuçta o da bir can.

Yıllar sonra 3. Köprü umarım börekli köprü diye anılmaz. Anılırsa da çok rahatsız olmam açıkçası. Sonuçta börek bu toplumu yıllarca beslemiş bir değer. Sonuçta börek hepimizin içinde. Sonuçta börek bir mozaik değil, kıymalısı var, ıspanaklısı var, patateslisi var, peynirlisi var. Kıymalımısssss.

Börek ve şeyh vesilesiyle tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım. Sokağa fazla çıkmayın, genç yaşta evlenmeyin, iş sahibi olup kocanıza bağımlı kalmayın sevgili kadınlar. Okuyun, okutun. Sizin sayemizde daha iyi bir nesil yetişebilir.

Erkeklerden de adam çıkmıyor sonuçta, biliyorsunuz.


Kaynak: Birgun.net