ERK ACARER [email protected] @eacarer

15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından gerçekleştirilen ‘demokrasi mitingleri’ kısa bir süre önce sona erdi. Özellikle nöbetler sonrası yapılan mitingde Yenikapı’ya büyük bir kalabalık toplandı. Her kesimden insanın meydanda olduğu söylense de yapılan araştırmalar nöbetlere katılanların büyük çoğunluğunun AKP seçmeni olduğunu gösterdi.

Bu açıdan demokrasi mitinglerinde AKP seçmeni içinden, ‘her grup’ demenin daha doğru bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün. Yaşlılar, gençler, türbanlılar ve başları açık olanlar… Bunlar bir yana 15 günden fazla süren mitinglerde şeriat yanlıları da boy gösterdi. Kitlesel ya da bireysel olarak şalvar, takke ve sarıkla mitinglere katılıp zikir çekenler ‘demokrasi’ açısından tuhaf renkler oluşturdular!

Bu çerçevede ‘Demokrasi bu mu?’ soruları da sıkça soruldu. Peki, gerçekte demokrasi kavramı sadece onları dışarıdan görenler için değil bu kişiler için de bir çelişki değil miydi? Dini usuller, şeriat ve demokrasi nasıl iç içe geçecekti?

Bu soruyu muhataplarına sorduk. Mütedeyyin kişilerin yanı sıra cemaatlere mensup olanlardan da ilginç daha da ötesinde içtenlikli cevaplar aldık. İstanbul'un Fatih ilçesinde bulunan Çarşamba semtindeki izlenimlerimizi röportajlar çerçevesinde aktarıyoruz…

Fotoğraf: Recep Yılmaz

‘Demokrasi yanlısı değilim’
Saraçhane civarındaki bir büfeci öncelikle ‘darbe’ gecesinde yaşananları ve hissettiklerini aktarıyor: “Askeri üniformaların içinde teröristler olmasına çok şaşırdık. Bunlar başından elenmeliydi. Güle oynaya koç keserek askere gönderdiğimiz evlatlarımız bize silah doğrulttu. Eski Haçlı oyunun bir parçasıydı, bu nedenlere bu seferlere karşı durduk. Darbe günü alanda subayını da gördük albayını da! Keşke bizim de elimizde silah olsaydı, hiç düşünmeden sıkardık. Bir daha böyle bir durum sezersek silahlanırız, devletin biz silahlanmadan bu işi bitirmesi gerekli. Kalkışma sonrasında Saraçhane’deki bütün nöbetlere de katıldık.”

Söz, demokrasi ve İslamiyet konusuna gelince tarafımıza şunlar aktarılıyor: “Demokrasi ve İslamiyet en başından çelişkili bir durum. Biz Hak'çıyız, demokrasi yanlısı değil. Milliyetimi Müslüman olarak kabul ediyorum. Türk Müslüman’dır, ebediyete kadar da Müslüman kalacaktır!”

‘Kutuplaşma çözülür, elemek lazım’
Saraçhane esnafı kutuplaşmanın nasıl çözüleceği konusunda da fikirlerini belirtirken, askerlik kriterlerinin ve hukukun yeni baştan ele alınması gerektiğini de söylüyor: “Kutuplaşma çözülür ama rahatsızlık verenlerin baştan elenmesi lazım. Nasıl FETÖ’yü eledik bunlar da öyle olmalı. Bu araştırmayı devlet yapacak! Ordu konusunda önemli bir şey var. Ordu İslamsız, İslam ordusuz olmaz! İkisini beraber götürebiliyorlarsa götürsünler. Elbette hukuk da şeriattan ayrılmayacak ama İslam da şeriatından. Kuran ne söylüyorsa o!”

Halkı da kandırmışlar!
Çarşamba’ya doğru yürürken bir başka esnafla görüşüyoruz. O da ilerleyen yaşına rağmen ilk günden beri dışarıda olduğunu ve mitinglere katıldığını anlatıyor: “Biz Fethullah Gülen’i melaike zannediyorduk meğer şeytan oğlu şeytanmış. Dünyanın en mühim şeyi İslam. Böyle kullanılır mı? Zaten Demokrasi de Müslümanlıktır.”

Demokrasi ve şeriat çelişkisi
İsmailağa Cemati’ne üye olan bir başka kişiyle bir araya geliyoruz. O geceyi şu sözlerle anlatıyor: “Beykoz’daydık. Hemen çıkmak mümkün olmadı, olayı izledik. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşunca işin rengi anlaşıldı. Kavacık’a geçtik. Biz başından beri orduyu kutsal gördüğümüz için darbeye inanamadık. O geceden sonra her gün sokaktaydık.”

İsmailağa Cemaati’nin inançla ilgili fikri belli. Bu açıdan bakıldığında ‘şeriat’ ve ‘demokrasi’ kavramları çelişmiyor mu?

Cemaat üyesi net ifadeler kullanıyor: “Bizim oraya çıkış amacımız belliydi. Biz; ‘Hubbel Vatan Minal İman’ dedik. Bizim için önemli olan vatan, bayrak, millet. Biz vatana muhabbeti de imanımızdan ötürü tercih ediyoruz.”

Afedersin LGBT bize ters
İsmailağa Cemaati üyesi demokrasi kavramıyla ilgili de ilginç açıklamalarda bulunuyor: “Demokrasi kavramı özgürlük manasında. Bana göre demokrasi kavramı farklı alanlarda çağrışım yaratıyor. Dinini istediğin gibi yaşabilirsin, istediğin gibi kapanabilirsin. Dinde, tesettürde sınır yoktur. Demokrasi buysa demokratım.”

Ancak bir şemsiye olarak demokrasi kavramının algısı biraz değişiyor: “Öyle ki herkes demokrasi hürriyetini kullanıyor. Af edersin Taksim’de LGBT denilen bireyler cinsi sapkınlıkları kullanıp ‘demokrasi istiyoruz’ diyorlar. Bu bize aykırı! Tankın önüne yatan ya da gazi olan biri de katiyen bu durumu reddeder. Demokrasi öyle bir şeydir ki herkes bu şemsiyenin altına girsin’ diyemezsin. Allah’ın yasakladığı şeyleri özgür bir şekilde yaşayamazsın. Demokrasi nefsimizi bastırıp ruhumuzu özgür kılmaktır. Demokrasi ile her şeyi kuşatamazsınız. Ölçü ne der; ‘Kuran çizgisiyle beraber, Mevla’nın nazarı! Peygamberimizin muhabbet beslediğine muhabbet besleyeceğiz, beslemediğine beslemeyeceğiz. Bu anlayış tarafından kuşatılıyorsak demokrat oluruz. Sana göre bana göre olmaz, yaratıcı ne diyorsa o!”

***

Siyasete bakış

Cemaat üyesi İsmailağa’nın büyüklüğünü ve siyasete bakış açısını da şu şekilde değerlendiriyor: “Biz gerçekten de büyük bir cemaatiz. Bunu şöyle anlatalım. İki sene önce, 40 ülkeden 360 Sünnet Ehli gelip Efendi’yle görüştü. Toplantı bir otelde sır gibi yapıldı. Bu kişiler Hoca Efendi’ye bağlılıklarını bildirdi. Siyaset konusunda Mahmut Efendi’nin mürşidi, Ali Haydar Efendi’nin sözleri vardır. Siyaset ancak ayak tabanımızın altındadır” der, onu bir leke olarak görür.”

Ne var ki bir başka cemaat üyesinin siyaset illa ki olur demesi kafamızı karıştırıyor. Şunlar anlatılıyor: Bizde sızma olmaz. Sistemi kabul etmiyoruz ki! Bizde medrese usulü bir yapılanma vardır.”

Almanya’dan gelen bir gurbetçi ise Fatih semtinde dolaşıyor. Nöbetlere ve demokrasi kavramına daha farklı bir pencereden yaklaşıyor. Başında takke, arkasında Türk bayrağı, anlatıyor: “Darbe girişimi bizi çok üzdü. Allah bu milletten razı olsun. Onlar karşısında durdular. Biz en son nöbete katılabildik. Almanya’dan gelip yetişebildik. İslam ve demokrasi çelişmiyor. Son mitinglerden birine de İslam, vatan, millet ve demokrasi için katıldık. Zaten İslam demokrasi, demokrasi de İslam demek. Başkomutanımız Erdoğan, hepsini bir çatı altında topluyor. Bu birliği kâinata yayacağız inşallah.”

Yine İsmailağa Cemaati’nden bir kişiyle birlikteyiz. Aynı zamanda TV programcılığı yapıyor. Sorularımıza tereddüt etmeden cevap vereceğini söylüyor. Fikirler çok ayrı olsa da Çarşamba’da her şeye rağmen kutuplaşmanın toplumu çok fazla yormuş olduğunu görüyoruz.

Cemaat üyesi; “Çanakkale savaşını beraber yaptık” diyor. Gülen örgütünün, cemaat olarak adlandırılmasının toplumda yanlış bir algı yarattığından söz ediyor: “Bu algı hem bizim cemaate hem de diğer cemaatlere karşı soğuma yaratır.”

İsmailağa üyesi; ‘demokrasi’ konusuna da kendileri açısından gerçekçi bir biçimde yaklaşıyor: “Biz kavrama katılmasak da mitingler kapsamında doğru seçilmiş bir vurgu olarak kullanıldı. Fakat ‘Demokrasi şehidi kavramını eleştiririz. Şahadet ve demokrasi yan yana gelmez. Vatan, millet, bayrak için şehit olunabilir. Ama demokrasi açısından bu mümkün değildir. Yine siz vatan ve millet, Allah aşkına alanlara çıktınızsa şehit sayılırsınız. Ancak ‘Aman sistem değişmesin, bozulursa kredi kartımı ödeyememem’ gibi bir niyetle tanklara karşı durduysanız şehit sayılmazsınız.”

Kaynak: Birgun.net